Sosyal MEDYA hayatımıza gireli herkes birşeyler buluyor, yazıyor-kurguluyor, uyduruyor, bilgi kirliliği de olsa paylaşıyor…

Bize yansıyanlarını da bizler, sizlerle paylaşıp sizlere buradan MERHABA diyoruz.

*KAHVE*

“Her sabah mis gibi kahve kokusuyla uyanıyorum.
Mahallemdeki köy kahvesinden geliyor.
Ömer'in kahvesinden.
Bu kokuyu hissettikçe keçilerin varlığına şükrediyorum.
Ya onlar bulmasaydı bu yaşam iksirini.
Halimiz ne olurdu!

Milattan sonra 800'lü yıllardı.
Bugün Etiyopya dediğimiz Habeşistan'ın Kaffa şehrinin yüksek yaylarında Kaldi adında bir çoban keçilerini otlatıyordu.
Bir gün dikkatini ilginç bir şey çekti.
Yüksek tepelere çıkarken yorulan keçiler, bir ağacın kırmızı küçük meyvelerini yiyince canlanıyor, yerlerinde duramıyor, hatta uyuyamıyorlardı.
Çoban Kaldi "neden" diye sordu, kendi kendine, sonra "bu meyveden olmalı" dedi.
Ve o meyvelerden kendisi de yedi.
Kısa sürede güçlendiğini, daha enerji dolu olduğunu fark etti.
İşte o meyve kahveydi.
Bugün dünyada en çok satılan ikinci ürün.
Kahve adı da bulunduğu şehirin adı Kaffa'dan geliyor.
Ünü kısa sürede bölgeye yayıldı.
Özellikle Arap yarımadasında vazgeçilmez bir tutku oldu.
Araplar "Qahva" dediler, bu mutluluk hormonuna.
İngilizler Coffe.
Ünü Yemen'den Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Avrupa'ya, oradan da Amerika'ya taşındı.
Osmanlı Sarayında özel "Kahvecibaşı" çalışıyordu.
Adamın tek işi padişaha kahve pişirmekti.
-Ne iş yapıyorsun?
-Kahve pişiriyorum abi!
Türkülerimize bile girdi kahve.
"Kahve Yemen'den gelir, suyu çemenden gelir."
 

"Kahve koydum fincana
 Hele bakın şu Can'a
 Körolasın kel Saim
 Nasıl da kıydın bu cana."

Kahveyi Afrika'dan Arap yarımadasına taşıyanlar müslüman dervişlerdi.
Mesela birinin adı Baba Budan'dıSufi bir derviş.
Amerika ve uzak doğuya taşıyanlar ise hristiyan keşişler oldu.
Dervişler kahveyi tek tip içtiler, tozunu sıcak su ile kaynattılar.
Bizim Türk kahvesi dediğimiz de öyle yapılanlardan.
Keşişler ise kahvenin farklı türlerini buldu.
Meselâ Cappucino adı keşişlerin giydiği "kapşon"lu elbiseden geliyordu.
Koyu kavrulmuş kahveden yapılana "Espresso" dediler.
Bazıları Ekspresso dese bile orijinali Espresso. İspanyolca preslemek, sıkmak anlamında.
Süt köpüğününün üzerine espressoyu dökünce ortaya "Macchiato" çıktı.
Macchiato İtalyanca benek demek.
Sütün üzerinde kahve benekleri.
Espresso'nun üzerine sıcak su eklenince oldu sana"Cafe Americano".
Espresso, süt ve kakao karışımına da "Mocha" dediler.
İsmi Yemen'deki El Mocha limanından geldi.

Kahveyi ilk perakende satanlar da Araplar.
Kahvehane kültürü Arap yarımadasından Anadolu'ya yayılıyor, buradan da Viyana'ya ve tüm Avrupa'ya.
İlk kahvehanenin Kabe'nin yanında açıldığı söylenir.” https://www.kosovaport.com/kahvenin-keyif-veren-bir-icecek-oldugunu-kim-kesfetmis/

BAZEN TANINMIŞ KİŞİLERİN hayatına ilişkin ANILARINI okumak-dinlemek güzeldir, bu anılar hem okuyup-dinleyene hem olumsuzlaştırılan kişi ve kurumlara karşı sevgi-samimiyet, ilgi ve olumsuzlukları güncel hayattan SİLME, yaşanan hayata canlılık-güzellik katma için önemlidir…

İşte, bunlardan BİRİ, kaybolan AŞK !?..

ECEVİT-RAHŞAN AŞKI

Rahşan benim ilk aşkımdı. Daha önce ciddi anlamda hiç kız arkadaşım olmamıştı. Çok erken yaşta birbirimize bağlandık. 1944'de tanıştık, 1946'da evlendik.

Robert Kız Koleji Arnavutköy'de bir tepe üzerinde, Robert Erkek Koleji de ona yakın bir başka tepedeydi. O zamana kadar kız ve erkek bölümleri arasında herhangi bir sosyal etkinlik olmamıştı.

İlk defa 1944 yılında kız ve erkek öğrenciler bir araya gelip tanışır oldular. Ortak etkinlikler başladı, o arada iki piyes oynandı. Altemur Kılıç sınıf arkadaşımdı. Onun yazdığı piyeste, Mehmet Akif'in güzel milliyetçi şiirinden bir bölümü benim okumam isteniyordu.

Dekorasyonu da Rahşan yapacaktı. O vesileyle tanışmış olduk. Ondan sonraki piyeste yine bana bir şiir okuma görevi düştü, Rahşan'a da dekor görevi verildi. O şekilde birbirimizi tanımış olduk.

Mezuniyet gününe yakın kız ve erkek bölümlerinin ortak çayı-pikniği vardı. O piknikte hiç ayrılmadık. Orada birbirimizi daha yakından tanıdık. Ondan sonra ben evlenme önerisinde bulunmayı aklıma koydum.

Çok utangaç bir insandım, ona rağmen büyük bir cesaret geldi, Rahşan'a talip olma konusunda.. Birlikte ilk defa dışarı çıktık, kendisini çok mütevazı bir yemeğe götürdüm. Dolmabahçe'ye Taksim'den inerken sol kolda Rusların Türkiye'de kurmuş olduğu mütevazı ama çok güzel bir lokanta vardı. Oraya götürdüm. Fasulye pilav yedik.

Orada aklıma koydum, buradan çıkıp Dolmabahçe'ye inerken teklifimi yapacağım, nedense orayı seçmişim. "Dünyada en çok sevdiğim kimse sensin, benimle evlenir misin ?" dedim.

Ben söyledim, Rahşan çok şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi ama reddetmedi..
Zenginlikler falan önermedim, tam tersine çok mütevazı şeyler önerdim ama onun buna ne diyeceğini bilmiyordum.

Öyle lüks bir hayat değil, mümkünse kırsal alanda, küçük bir ev ve orada sen resim yaparsın, ben şiir yazarım, ara sıra da şehre ineriz. Bunları söylemiştim. hayalimdeki şeyleri ona aktardım. Rahşan da bunlara şaşırmadı, tepki göstermedi..
Onun güzelliğine bağlandım. Çok tatlı bir yüz ifadesi vardı. Bir de sanat sevgisi ve sanatkârlığına..

Bunlar herhalde beni çekti. Daha ilk aşamada uyum sağlayabileceğimizi hissettim. O konuda yanılmadığımı da görmüş oldum.... - ECEVİT'İN ANILARI  https://www.instagram.com/erimergun/p/DAFufSmKlUT/

KKTC’de güne başlarken KAHVE, ülkemizin misafirliğinde KAHVE, Şanlıurfa’da  yemek sonrası MIRRA (acı kahve), Ukrayna’da KATYA, Türk kahvesine HASTA, Balıkesir’de  bi KAVE de bana da  yapı veee  USTA !?

Eniştemizin ÇAYI ve tertemiz AŞKI bambaşka !..

İki fincanlı KAHVE ile SEVGİLER…

14.10.2024

Dr. Hayrettin Parlakyıldız /

Akademisyen, Araştımacı-Köşeyazarı