Özlemek fiili devreye girince, gerekeni yapmak gerek, tabii şartlar uygun olunca !? Hele bu, sevdiğin coğrafya olursa; şartları oluşturmak özletene değil, özleyene düşer…
KKTC’Yİ özlemek mi şahane, yoksa BAYRAM mı bahane ?!..
Özleyen, önce zaman dilimine, sonra elini cebine attığında eline gelecek paraya; ay başında ödenecek hesaplara, cebindeki cüzdana veya cüzdan yerine geçecek KREDİ kartlarına, onların da limitlerine bakar, sonra yerinden kalkar; öfff be parayı kazanan ben diyerek, istediğim-özlediğim yere gitmek; aynı suratlarla her gün buluşmaktansa, tatil adına farklı suratlar görmek için özlemine MERHABA diyebilmeli… !?!
Biz de böyle yaptık, geldik Beşparmak Dağlarının altına, Anamur’un karşısına…
Bayramla ilgili görüşlerimize geçmeden, Türkiye’deyken aldığımız akademik-bilimsel bir davete icabet (çağrıya) ederek, dün GİRNE ARUCAD Üniversitesi’nde anlamlı bir konferansa katıldık, konferansı dinledik; Girne’de bilimsel dinlemeyle de akademik özlem giderdik…
Konferansa, özel olarak Dr. Fazıl Küçük Vakfı Başkanı Selen Süheyla Küçük, Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Ceyhun Dalkan ile Dr. Fazıl Küçük’ün oğlu Sayın Mehmet Küçük, Arucad Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Burcu Toker ve ARUCAD Rektörü Sayın Prof. Dr. Asım Vehbi katılırken, dinleyici olarak da akademisyenler ve öğrencilerin ilgileri yerinedeydi…
Açış konuşmalarında Vakıf Başkanı, baba dedesi olan Dr. Fazıl Küçük’ten, Tabipler Odası Başkanı konferans etkinliği ile Dr. Fazıl Küçük’ün doktorluk mesleği üzerine kısa konuşma yaptılar…
Dr. Fazıl Küçük’ün Kıbrıs Türk halkı için taşıdığı öneme vurgu yapan ARUCAD Rektörü Sayın Prof. Dr. Asım Vehbi;
“Dr. Fazıl Küçük, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda halkın refahını ve haklarını önceleyen bir vizyonerdi. Mücadeleci ruhuyla halkının özgürlüğü ve hakları için büyük çaba sarf etti. Onun, sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak ve toplumun bilinçlenmesini sağlamak adına verdiği mücadele, Kıbrıs Türk halkının kimliğini ve bağımsızlığını koruma çabasının ayrılmaz bir parçasıydı.
Onun mirasını sanat ve bilim yoluyla yeniden ele almak, geçmişten geleceğe bir köprü kurmak adına büyük bir anlam taşıyor. ARUCAD olarak bu önemli etkinliğe ev sahipliği yapmaktan gurur duyuyoruz” dedi.
Tıp ve sanatın kesişim noktasında anlamlı bir buluşma olan bu etkinlik, sanat ve sağlık alanındaki profesyonellerin yanı sıra tüm sanat ve bilim meraklılarını ARUCAD’a bekliyor. Etkinlik, aynı zamanda Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin 14 Mart Tıp Bayramı programının kapanış organizasyonu olarak gerçekleşecek, diyerek konuşmalarını tamamladı…”
Sonra;
Aşağıda bu konferansın ön bilgilerini ARUCAD Üniversitesi’nin kısa tanıtımından alarak, bizler de bu bilgileri haberleştirmeye çalıştık:
“Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi (ARUCAD), sanat ve tıbbın buluştuğu anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 28 Mart Cuma günü saat 14:30’da ARUCAD Konferans Salonu’nda halka açık olarak düzenlenecek “Bir Toplumun Şifası Olan Dr. Fazıl Küçük’e Adanmış Şifa Tasları” başlıklı etkinlik,
Sanatın ve bilimin kesişiminde çok disiplinli araştırmalar yürüten Prof. Dr. Elif Vatanoğlu Lutz, OKSİTOSİN TIP ve Sanat Platformu çatısı altında her yıl 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle hekimlere ve tüm sağlık çalışanlarına adanmış sanatsal projeler geliştiriyor. denilmiş…”
Konferansı verecek olan akademisyen, Oksitosin Tıp ve Sanat Platformu kurucusu, Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Vatanoğlu Lutz etkinlik konusuna geçti…
Lutz, 2025 yılının etkinliğini ise ARUCAD organizasyonu ile "Bir Toplumun Şifası Olan Dr. Fazıl Küçük’e Adanmış Şifa Tasları" temasıyla, Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık mücadelesinde önemli bir yere sahip olan Dr. Fazıl Küçük’ün sağlık alanına katkılarını sanat aracılığıyla ele alarak, Sanatın ve Tıbbın Kesişiminde Dr. Küçük’ün Mirasını gereken yerine oturttu.
Bu özel etkinlikte, tıbbın etik değerleri, sanatın iyileştirici gücü ve toplumsal hafıza arasındaki ilişki, disiplinler arası bir yaklaşımla değerlendirildi. Dr. Fazıl Küçük’ün mirası, sanatın diliyle yeniden yorumlanarak, tıp ve sanatın birbirini nasıl beslediği ile ilgili bir perspektif sunuldu. Bu konuşma ile sanatın, şifa ve toplumsal hafızayla nasıl bütünleşebileceği gözler önüne serildi..
Asya'nın Nobel’i olarak bilinen Gusi Barış Ödülü'ne layık görülen ilk Türk kadın olma unvanını taşıyan Prof. Dr. Vatanoğlu Lutz, tıp-bilim ve sanatın bir araya gelerek toplumları nasıl dönüştürebileceği üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Sanat ve tıbbın ortak paydada buluştuğu bu etkinlik, katılımcılara ilham vererek ve sanatın, sağlık alanındaki etkisini derinlemesine keşfetme fırsatı verdi.
Prof. Dr. Vatanoğlu Lutz bu etkinlikle ilgili duyduğu heyecanı belirtirken “ARUCAD organizasyonu ile bu anlamlı projeyi gerçekleştirmek benim için büyük bir mutluluktur, dedi. Sanatın ve tıbbın kesişiminde, Dr. Fazıl Küçük’ün bıraktığı onurlu mirasının iyileştirici gücünü paylaşmak bize güç verecektir.” söyleminden sonra konferansına başladı.
Sayın LUTZ, gayet samimi (içten) davranışlarıyla heyecanlı, seri söylemleriyle dikkat çekiciliğinin yanında konferans, şimdiye kadar TIP kavramıyla çok buluşturulmayan KONU ile ilgi uyandırdı …
Konuşmacı akademisyen arkadaşımıza teşekkür ediyor, Dr. Fazıl Küçük’ü sevgiyle-özlemle ve saygıyla anıyoruz…
“MERHABA, bayramı bayram bilenler ve bayramı gönülden görenler…
Dünyanın her yerinde bayram sevinci, huzur ve mutluluk aynıdır. İnsan; huzura, sevince, bayrama, mutluluğa en çok yakışan ve en çok ihtiyacı olandır…
Tüm bu duyguların, düşüncelerin farkında olmamıza rağmen, zaman zaman yanlışlıklara düşeriz, bayramlar geçer, yeniden küser, kavga ederiz… Ne garip, ne ilginç bir duygudur; bayramı oluşturan biz, bayramı bir türlü bayram gibi kutlamayan biz, bayramda kimler geldi-gelmedi çetelesini tutan biz, bayram sonrası gelmeyenlere-aramayanlara tavır koyup küsen biz… Bayramlar üzerine hadisler dinleyen, özlü sözleri araştıran, üzerine yorum yapan, ama bir türlü davranış değişikliğine gidemeyen yine biz…
Biz, neyiz Allah aşkına ?.. Bizler, birer bireyiz… Yalnız bu bireyliği, bireyselliğe dönüştüren, “hırsları, harsların” önüne geçiren “bayramların içeriğini” boşaltan yine biz…
Biz olmak güzel, “ben” olmak kötü, siz olmak güzel, “sen” olmak kötü, onlar olmak güzel, “o” olmak kötü.
Bizler ki beraberliği, bizler ki birliği, bizler ki dirliği, bizler ki iriliği, bizler ki diriliği sözle söylemeyip özde buluşturanlar olmalıyız…
Bayramlar; kinler ve kimsesizler için aralanan bir kapı, sıralanan bir yapıdır…
Bayram kelimesinin getirdiği anlam yükü, tüm dünyada aynıdır, duygusallığın getirdiği sevinç ile düşünselliğin getirdiği eleştirel bakış her ülkenin yaşayış biçimini oluşturur… Bizde ki bayram, kendi kültürel yapımızın içinde kendimizi buldururken, “milli ve dini” bayramlarımız birbirini bütünler… Bu bütünlük; ailesel, çevresel ve toplumsal anlayışımızın bir yansıması olarak, milletimizin varlığı, devletimizin anılırlığı-aranırlığı, güvenirliği ve sürekliliği olarak, karşımıza çıkar…
Bayramlar birliğin, beraberliğin unsuru ise (ki öyle); buna neden devamlılık kazandıramıyoruz, bayram bitince neden yapılan hatalar tekrarlanıyor, geçmişteki yanlışlıklar devamlı günlük sohbetlerde güncelleştiriliyor ve can sıkılıyor, sonra da küslükler, kırgınlıklar yıllar-yılı devam ettiriliyor…?!
Anadolu’da bu anlayıştaki kişiler; çağ değişmesine rağmen, Allah’ın affettiği yerde, kullar affetmeyi unutuyor, ibadet ederken hiç bunları yaşamamış gibi huşu içinde bulunabiliyor..!?” (gazetevitamin .com)
KKTC’de Bayram; Kıbrıs Türkleriyle, tüm dünya insanlarının buluştuğu yerde BAYRAM da farklı oluyor…
Buradan hem ülkemizin hem KKTC’nin hem TÜRK ve İSLÂM dünyasının hem de okuyucularımızın Ramazan Bayramını kutluyoruz…
Girne’den SEVGİLERLE !...