Mart; hem kışı hem baharı hem bahara çıkışın güzelliğini yaşatan, yeniden doğuşu veren aydır.
“Mart ayı, dert ayı” diye hayıflanan Anadolu insanı, yaşadığı KIŞ ayı zorluklarının bu ayda biteceğini, sobadan kurtulup, işsizliğin “karlı-kışlı” memlekette insanı “güçsüz-cüzdansız” bıraktığı, günlük hayat tarzı içinde siftahsız dükkân kapatan esnafın, kendini varlıklı diye yutturan, “faizci-tefeci-küfeci” adamlarla buluşturan bir KIŞ mevsiminden çıkalım derken;“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır!?!..” (parlakyıldız, gazetevitamin)
03 Mart 1924 Hilafetin Kaldırılışının101.yılı,
08 Mart 1910 Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 115. yılı,
12 Mart 1921İstiklâl Marşının Kabulü’nün 104 yılı,
14 Mart 1919 Tıp Bayramı’nın 106 . yılı,
15 Mart 1859 Mülkiyeliler Günü’nün 166 . yılı,
16 Mart 1848 Öğretmen Okullarını Kuruluşu’nun, 177.yılı
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 110. yılı
21 Mart Nevruz Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası 2025
30 Mart 2025 Ramazan Bayramı
Yukarıda vermiş olduğumuzherbir tarihin yönü Türkiye Cumhuriyetimizin DEĞERLERİYLE ilgilidir.
“Bu ayda bereket, bu ayda rahmet vardır, ama öyle bir noktaya getirdiler ki, NEbereketi gören var, NE de rahmeti anlayan var, ama herkesi ÇIKARLARI uğruna RAHMETLİ etmeye hazırlanan çok…!?
Mart ayının içinde İstiklâl Marşımızın(12 Mart 1921) kabulü;
“Korkma, sönmez bu şafaklarda, yüzen al sancak !”
Öğretmen OkullarınınKuruluşu (16 Mart 1848);
16 MART gibi, eğitim ve öğretimimizde etken olan, bizlerin belleğinde bir İDE, ruhunda-gönlünde bir aşılmaz güç, geçilmez bir öğretici RUH olan ve gönül mesleği olarak gördüğümüz, ÖĞRETMEN OKULLARININ kuruluşu var.
16 MART ruhuyla yetişenİLK ve YÜKSEKÖĞRETMENLİ-ler’i, hocalarımızı anmak, bu özel günü kutlamak; MART ayının yalnız dert ayı olmadığını anımsatarak, belirtmek, herkese SEVGİ göndermek de ayrı bir tat ve zevk…
Çanakkale Deniz Zaferi (18 Mart 1915), Bu tarih ve bu kutsal ay uyum sağladı mı, dersiniz ?!… Hem de ne uyum ne uyum !… Biri diğerinin varlığı ve sebebi olunca !!!..
Milli günler, neyin başlangıcıdır, Milliliğin olmadığı yerde, diniliği yaşamak mümkün mü, millilik kendinden mi oluşur, onu oluşturan esas madde nedir ? önce bu soruların cevabı gerek, sonra da her iki kavrama merhaba demek, anlamını bulsun….
Sağlıkla karşılamaya hazırlandığımız Ramazan ayının bereketini, bu kutsallığını bize yaşatan 18 Mart 1915 değil mi ?! O nedenle Çanakkale’de oluşan sabır, Tanrıya şükrü getiriyor…
Mart ayının içinde öyle bir gün VAR Kİ; “bizi biz yapmış, bize varlık, bize dirlik, bize birlik bize KİMLİK kazandıran, bizlere şuur, bizlere gurur verip; Çanakkale’yi, Boğazları, geçilmez kılan, Osmanlı’dan ÖÇ alarak, TÜRK’ü yok hükmünde kılamaya çalışanların MAT olduğu, MUSTAFA KEMAL ve askerlerinin, “bir ölür, bin diriliriz “ diyerek, geldikleri gibi giderler inancıyla; Âkif’çe “Şu Boğaz Harbi” nedir, diyerek, mücadelenin azametinin gösterildiği, Türk askerinin sabrı ve inancının denendiği bir gün var ki;
Allah Allah !…18 MART ….?!
“Bir başkadır Çanakkale'min Mart ayları,
Bu ayda fetih için kırk yiğitsallardadır,
Bu ayda Türk gücü yine masallardadır;
Onsekiz Mart gibi destan yansıyınca istikbale
Gözlerde pınardır çağlar, sel sel iner Çanakkale !..” (A.Kaşıkçı)
Bu tarihte, o boğazda; Mustafa Kemal’im, Seyit Onbaşı’m, binlerce askerlerim var, liseliler var, mezun vermeyen Tıbbıyelilerimiz var…Sedd-ül Bahir’de (denizin setti) Yahya Çavuş’um, var…
Bakınız, Vali Nail Memik rubaisinde:
“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular,
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.
Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri,
Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular”…diyerek;
çatışmanın anlamını ve özetini yapıyor !.. İnsanın içi titriyor, ruhu derinlik kazanıyor, göğsü kabarıyor, gözü yaşarıyor…
Âkif’in “Çanakkale Şehitleri’nde kullandığı ölçünün, söz ahengi ile zihinde bıraktığı tat ve lezzet birlikteliğini;FazılHüsnü’nünÇanakkale Destanı’nda da göremeyiz; ama aşağıdaki son mısraı ile duyuşlarındaki farklılığınTANIMI da unutamayız…
Çanakkale,
“Yeni Türkiye’nin önsözüdür.”-Fazıl Hüsnü Dağlarca
ÇANAKKALEbirsöylem,ÇANAKKALEbir eylem yeridir. Bu eylemde Bombasırtı var, bu eylemde yeniden doğuş var, bu eylemde yeniden varoluş var, bu eylemde “medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarı” ülkeden kovuş var…
Türk DünyasındaNEVRÛZ ile Türk kültürümüzde yer alan NEVRÛZLA canlanan hayatla, baharın güzelliği içinde “ŞERLER def’ola; Kazdağları Türkmenlerinin ağzıyla, münkir(inkar eden-kabul etmeyen))ve münafık (ara bozucular) MAT ola, diye dua edelim…Türk Dünyası ve Toplulukları Haftası’nın NEVRÛZLA kutlanması da anlamlı olmuş…
Mart ayındaki güzelliklerin arasında 18 MARTA 1915 RUHUNU birlikte hissetmek, bunu davranışa çevirerek, DUYUŞSAL alanda öğretmenleri ve öğrencileri buluşturmak dileğiyle; bu coğrafyayı bizlere VATAN kılanları;minnet duygularımızla, rahmetleanıyoruz…!”(parlakyıldız, gazetevitamin)
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Akademisyen, Araştırmacı-Köşeyazarı[email protected]