16. Uluslararası Dünya Dili Türkçe’nin(24-26 Ekim 2024) sempozyumuna ait genel değerlendirme yazımızı bu haftaya bırakmıştık, başlayalım…
Dil öğretiminde iletişimin ilk söylemi olan selamlaşmayla yazımıza başlamak farkındalığı içinde;
Sempozyumu aylardır hazırlayan, katılımcıları karşılayıp-ağırlayan, gezide yalnız bırakmayan tüm görevlilere, MERHABA …
Sempozyuma katılandavetlilere-protokoletüm akademik personele ve akademik yöneticilere, idari personele, üç gün boyunca sempozyuma hizmet veren, üniversitesinin yüzünü ak çıkarmayı başaran düzenleme kuruluna MERHABA !...
Düzenleme kuruluna yardımlarıylagüç veren Şanlıurfalı Akademisyenlerden Prof. Dr. Halit Karatay ile Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan’a, Akçakale eski Belediye Başkanı-eski milletvekili Mehmet Yalçınkaya’ya da MERHABA !..
24 Ekim 2024 Sempozyumun açılışı, üniversitenin FEF Yunus Emre Salonunda10.00 da sunucu öğrenci arkadaşımız, konuşmasını programda belirtilen şekli uygulamayla başladı.
Açılış konuşmasını sempozyum EŞ başkanı Doç.Dr. Osman Türk Dünya Dili TürkçeSempozyumu’nun önemini vurgulayarak, hazırlanma dönemini kısa açıklamayla bitirdi.
Dünya Dili Türkçe Sempozyumları Danışma KuruluBaşkanıProf. Dr.Abdurrahman GÜZEL,konuşmasında küreselleşmeye dikkat çekerek, ülkemizde Türkçe Eğitiminin nitelikli olması ve akademik seviyesinin farklılaştırılması için YÖK tarafından“Türkçe Eğitim Fakültelerinin” hayata geçirilmesi dileğini tekrarladı.
Prof. Dr. Mehmet Tahir GÜLLÜOĞLU’nun (Harran Üniversitesi Rektörü) hoş geldiniz konuşması ve diğer konuşmalardan sonra Konservatuar öğrencilerinin dinletisi Urfa kültürünü yansıtan türkülerden olabilirdi ?!..saz ekibi başarılıydı.
Programdaki açış etkinlikleri bitince, sempozyumun AÇILIŞ oturumuna geçildi. Konuşmacıların genel bakışı birbirine çok yakın olmakla birlikte, güncel Maarif 2024Programlarıüzerinde haklı eleştiriler vardı…
Sempozyum iki ayrı şekilde;yüzyüze ve çevrimiçi (online) düzenlemişti…Program ayrıntılı olarak yapılmış, yüzyüze katılacak arkadaşların konaklama yerleri iyi ayarlanmış, herbir katılımcıyı yerleştirmede sıkıntı çekilmemiş, bunun da hassasiyeti Doç. Dr. Osman Türk arkadaşımızın iletişim tarzındaki dikkatiyle göze çarpmıştı.
Salonlar:
“Yunus Emre, Nâbî, Seyyad Hamza, Âşık Paşa, Gülşehri”bu isimlerin yanına şairAbdi’de konabilirdi (divan şiiri yazan Urfa şairlerindendir) …
“Bende yok sabr-ı sükûn sende vefâdan zerre,
İki yoktan ne çıkar, fikredelimbir kere…”
diyerek, kendinde ve sevgilisindeki yokluğu nâve bî hecesindeki olumsuzluğa dayandırarak, Nâbî’yi oluşturan yukarıdaki söylem güzelliğiyle TÜRKÇEMİZDE olmayan veya yanlış kullanılan yöntem ve tekniklerdeki OLUMSUZLUKLARI (NÂ ve BÎ ekinden hareketle) tartıştık.
Güneşin padişah olduğu Harran Ovası’nda,
Harran Üniversitesi’nibilimiyle- iletişimiyle, akademik çalışmalarıyla, halkla bütünleşmesini görmek, güzeldi.
Halide Nusret Zorlutuna’ların, Nüzhet Erman’ların, Hüseyin Peyda’ların, Cemil Cankat’ların, Kazancı Bedih’lerin, Bekçi Baho’ların, İbrahim Tatlıses’lerin, Nuri Sesigüzel’lerin, Müslüm Gürses’lerin, Seyfettin Sucu’ların,öğrencim Mahmut Tuncer’lerin; İsmail Badıllı’ların, Urfalı BabiYılmaz’ların, Abdullah Balak’ların, Mehmet Özbek’lerin, öğrencimolan, udî, akademisyen Mehmet Emin Bitmez’lerin, ressam ve halk bilim araştırmacısı Kürkçüoğlu kardeşlerin, moda tasarımcısı Faruk Saraç ve araştırmacı Adil Saraç’ların, İsmail Kendirci’lerin ve daha ismini sayamadığım halk türküleri ve TSM sanatçılarıyla, isimlerini yeni duyduğum, kanunu ağlatan adam olarak bilinen Halil Karaduman, gibi dünya çapındaki virtiözlerin bol olduğu; iletişimi kuvvetli, hizmeti şiar edinmiş siyasetçi Mehmet Yalçınkaya’ları yetiştiren Şanlıurfa…
Urfa’lı rahmetli Mustafa Dişli’nin, tandır başında ekmek yaparken, alnından Karacadağ pirinci gibi ter döken ANEY’lerini Dişli kitabına aldığı ayaklı mânisinikendine has Urfa ağızıyladinlemekten,onların cömertçe paylaştıklarını, bugün de paylaşmaktan geçer…
O YARAM,
Göz göz oldu o yaram,
Gözüm dost hor bakma,
Vallah seni oyaram…! diye, dostlara ihanet edilmeyeceğini ayaklı manilerine;
Harran Üniversitesi, yukarıda saydığımız Türkçe söylemli türküleriyle ortaya kuvvetli halk kültürünü depolayan-halka sunan kişileri de zamanla anarak, Urfa’da işlenen bir edebiyat kültürünün sunumlarını duymak, yaşamak bizi sevindirir…
Urfalı şair ABDİ, 1857-1941şiirlerini genelde DİVAN tarzında yazmıştır. Bu konuda çalışma yapan, ayrıca Arif Nihat Asya’nın şiirlerini iyi okuyan, Türk Dili Edebiyatı öğretmeni, meslektaşımız Adil Saraç’ın“Abdi” adlı eserine bakılmalıdır.
“Hüsnün senin ey dilber nâdide kamer mi Hûri misin ey âfet-i can yoksa beşer mi”https://www.haliliye.bel.tr/icerik/4742/43/urfali-sair-abdiyi-taniyalim
Ey gönül alan; sen güzelliği az görülen ay mısın, cennetin güzeli olan Huri misin; ey can alan güzel misin, yoksa insan mısın ?”diyen şair ABDİ’ye rahmet …
Sempozyuma katılan genç arkadaşlarımızın heyecanları elbette vardı, olmalıydı; yalnız bildirileri içinde nitelikli olanlar kadar ÖDEV niteliği taşıyan alıntılarıyla ( o bunu, o şunu söyledi görüşleri çok fazla ve yersizdi) bilinenleri ders notları niteliğinde vermek, PROBLEMİ ve ÇÖZÜMÜ etkiliyordu. Bu konuda Hacı Bayram Üniversitesi’ndeakademisyen olan oturum başkanı arkadaşımızın haklı uyarısına orada katıldığım gibi buradan da katılıyorum…
Sempozyumabildiri sunanların bazıları 4-5 kişilik ekiplerle havuz usulü katılımı âdet haline getirmişler, ne yazık ki kendileri olmadan katılım belgeleri almaları da yersiz ve sempozyumu kullanma olarak nitelendirilmelidir. Danışmanlarıyla bildiri hazırlayanların sunumları danışmanlarının gözetiminde olmalıdır.
Bir diğer gözlemim sunum sonrası soru sorulmaması ve alkışlar yerinde olmalı, yerinde olmayan alkış, kişiyi -ala-kış-lar-a- döndürülmemelidir. Bunu önlemenin yolu sempozyum hakem kurulunu etkin kılmaktır. Elbette, akademisyenliğe adım atan arkadaşların model alacağı danışmanları ve akademisyenleri olmalıdır…
Eleştirel okumadan-eleştirel düşünceden bahsedeceksiniz ve hem ders konusu olarak işleyeceksiniz, hem de eleştirel bakışı sergilendiğinde rahatsız olacaksınız ?!?.. yalnız eleştiri de KIRICI değil, YAPICI olacaktır, bunu da gözden uzak tutmayınız… Akademisyenlikte abideleşmek istiyorsak, buna ihtiyacımız var…
“Biliyorum” diyerek, lafı kesmek -işlevsiz kelimeler- kullanmak yerine, nezaket cümlesiyle, “bilmiyorum-sizleri takip edip-öğreniyorum” sözü genç akademisyenlerde etkin olmalıdır…
Eleştiri yaparken, gençlerin duygu sömürüsü yaptıkları kelimeler de dikkat ediniz “ezdin beni-gömdün beni ve enerjimi düşürdün” gibi !?..
25 ekim günü son bildiriler sonrasıplâket takdimi yapılıp kapanış yapıldı, ama “sempozyum sonuç bildirisi” unutuldu, bunda kasıt yoktu, hatırlatmadık da hangi üniversiteye verilecek, talipli kim var, bunun cevabını Danışma Kurulları Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Güzel hocamıza bırakalım, yazımı da sonlandıralım.
Urfa’da şahsımı arayan öğrencilerime- aile dostlarıma ve Harran Üniversitesi görevlilerine, DSİ konaklama yerinde çalışanlara teşekkür ediyorum…
Dilimizi etkin kılmak için bildirileriyle katılan Türkçe sevdalılarına, sempozyuma destek veren kurum ve kuruluşlarımıza Girne’den selâm ve SEVGİLERLE !..
04.11.2024
Dr. Hayrettin Parlakyıldız
Akademisyen, Araştırmacı-Köşeyazarı
E-posta: [email protected]