10 Kasımda 1938’de Türk’ün Başbuğu Atamızın aramızdan ayrılıp Türk’ün YETİM kalmasının 86. yılı ve kendilerini rahmetle-minnetle, şükranla ve özlemle anıyoruz..
Atatürk’ü Anma Haftası’na, MERHABA !..
Güzel ve eğitici bir anlatımla verilmiş aşağıdaki yazıyı; Atamıza tavır koyanlara karşı çıkmak-tehdit etmek yerine doğruyu, sade-akıcı bir şekilde verildiği için bu yazıyı öğretmen-öğrenci ve ailelere de anlama-anlatım modeli olması bağlamında önemli görüyorum.
Bunu yazan öğretmen arkadaşımıza, bizlerle paylaşım yapan Prof. Dr. Sadık Tural hocama teşekkür ediyorum. İzninizle paylaşmak istiyorum…
Atatürk Adına Yazılan Mektup
“BİR ÖĞRETMENİN ATATÜRK'E HAKARET EDEN SAFİYE'YE,
ATATÜRK’ÜN AĞZINDAN YAZDIĞI MEKTUP !..
"Sevgili Kızım Safiye;
Bugün, benimle ilgili sarfettiğin kötü sözleri duydum.
Üzülmedim desem yalan olur. Ama ne için, ne kadar üzüleceğime bir türlü karar veremedim. Sana mı üzüleyim, kendime mi üzüleyim yoksa benim gibi seçilmiş ve adıyla hitap ettiğin şuan ki cumhurbaşkanınız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a mı üzüleyim, bunların hepsini geçtim, senin başını örterek, ahlaki yetişkinliğe ulaştığını zannedip, büyüklere saygıyı ve mezarlıkta küfür edilmeyeceğini öğrenemediğini öğrenen ailene mi üzüleyim…
Bu laflarını ve bana karşı yapılanları düşündükçe, aklıma neyi eksik yaptım sorusu gelmiyor değil.
Dağılmakta olan bir imparatorluğu, dört bir tarafı düşmanla çevrili Anadolu’yu, köylerinde Rumların tecavüzlerine maruz kalan analarımızın olduğu şehirleri, silah arkadaşlarımla bir olup, gece gündüz demeden savaşarak kurtarmaya çalıştık…
Biz de bilirdik, Kazım Karabekir’le, İsmet İnönü’yle, Fevzi Çakmak’la Avrupa’ya kaçmayı, Londra’da, Paris’te, Roma’da SENİN gibi aylak aylak gezmeyi, elinde kameralarla fotoğraf çekenlere 5 sterlin verip, Osmanlı’nın arkasından atmayı…
Ama yapmadık, yapamadık. İçimizdeki vatan sevgisi bu isteklerimizi yendi…
Kimimiz evinden-barkından oldu, kimimiz anasını, kimimiz eşini, kimimiz çocuklarını kaybetti… Ama hiç pes etmedik…!?
Beni zaten biliyorsun, umarım öğretmenlerin anlatmıştır, hayatımın hepsi cephede geçti sayılır. Evlenip, soyumu devam ettirmek için zaman bile bulamadım…
Senin yaşında, cephede binlerce Anadolu kadını öldü, senin bu günleri görebilmen için, biliyor musun? Nene Hatun’u anlattılar mı sana, ondan haberim yok, ama bence iyi bir araştır…
Diyorlar ya, ben Osmanlı’yı dağıtmışım… Ben dünyaya gelmeden zaten Osmanlı birçok toprağını kaybetmişti. Balkanlarda, doğuda, güneyde kaybedilmedik hiç bir yer kalmamıştı… Anadolu tümüyle işgal altındaydı…
İşte biz silah arkadaşlarımızla Türklerin anayurdu bildiğimiz Anadolu’yu geri aldık…
Geri alınca da halkı yönetime katalım, halkın sözü geçsin diye Cumhuriyeti ilân ettik. Cumhuriyeti hiç ortaya çıkarmasaydım, İmparator gibi bir hayat yaşardım onu belirteyim. Ama, Orta Asya’dan geldiğinden beri özgürlüğüne düşkün olan asil Türk Milletine en uygun yönetim şekliydi Cumhuriyet…
Cumhuriyeti ilan eder etmez ilk işimiz, Osmanlının parçalanmasına hız katan, senin gibi körpecik beyinleri istedikleri şekilde yıkayan, dini kendilerine göre öğreten tekke ve zaviyeleri kapatmak oldu… Bırakalım da insanlar, son güzel dini, tertemiz kutsal kitap Kuran’dan öğrensinler istedik…
Tevhidi Tedrisat kanunu çıkarak Eğitim-Öğretimi birleştirdik, kız çocuklarının okuması için önlemler aldık. Hatta sen bilmezsin belki, büyüklerine sor… 29 tane İmam Hatip Okulu ve İlahiyat Fakültesi açtık…
Kadınlarımız ezilmesin, yönetimde söz sahibi olsun diye, birçok Avrupa ve Dünya ülkesinde bile yokken, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdik… Kadınları iş hayatına yönlendirdik, devlet memurlukları görevine aldık… Ezilmeyin, yücelin diye…
Kızım;
Bu ülke, bu millet öyle yüce bir millettir ki, Biz Osmanlıyı kuran Ertuğrul Gazi’yi de minnetle anarız, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’i de, Anadolu’yu Türk Yurdu haline getiren Alparslan’ı da…
Biliyor musun, Cumhurbaşkanı olduğum dönemde, Arap Kralı, Beytullah-Kabe’yi ortadan kaldıracağına dair bir söz sarfetmiş. Arabistan kralına mektup yazarak, böyle bir şey yaparsa karşılığında Türk Ordusuyla Arabistan’ı yerle bir edeceğimi belirtmiştim.
Unutma yavrum, 'Tarihini unutmuş bir millet, başka milletlerin avı olmaya mahkûmdur.'
Ömrüm yetmedi, 57 yaşında göç ettim fani dünyadan…
Ömrümü Türklüğe adadım… Ölmeden önce, 'Benim naçiz vücudum elbet bir gün yok olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.' dedim…
Mirasımın büyük bir kısmını, Türk Tarih Kurumuna ve Türk Dil Kurumuna bağışlamak için talimat verdim…
Şahsi meselem Hatay Sorununun çözüldüğünü göremesem de, olayın tamamen bizim lehimize çözülmesi için tüm girişimleri yaptım…
Bugün, bana kötü sözler sarfettiğin yer var ya, Anıtkabir, orayı ben yaptırmadım… Benim isteğim, Hatay, Dörtyol’a gidip, hayatıma orda devam edip orda kalmaktı… Olmadı, İstanbul’da, acımasız bir hastalığın pençesine düşüp, orada öldüm…
Benden sonra gelenler de, benim için bir anıtmezar yaptırmayı düşünüp, Ankara’ya nakletmişler naaşımı…
Mektubumu fazla uzatmak istemiyorum…
Ben senin yaşındayken, askeri okulu bitirmiş, ülkeme nasıl hizmet ederim hesabı yapıyordum…
Sen de bundan sonra ki hayatında güzel şeylerle anılmak istiyorsan, ülken için, Türklük için, dinin için güzel şeyler yap…
Ben hâlâ bütün ümidimin gençlikte olduğuna inanıyor ve seni en kalbi duygularımla selamlıyorum…
Gazi Mustafa Kemal"
...diye bir mektup yazardı herhalde bu kızımıza Ulu Önderimiz...
Saygılarımla...”
Hanefi Zobar
İngilizce öğretmeni: https://1000kitap.com/gonderi/31842042?oku=1
ATATÜRK’Ü ANLAMAK MI, ATLAMAK MI ?!
Türk’ü anlamaktan geçer, Atatürk’ü anlamak !.. Türk’ün, atasını ve atalarını tanımak;
Ziya Gökalp’in:
“Diride olmazsa, ölüye hürmet,
Çözülür bağları dağılır millet…!”
Anlayışını eleştirel kılarak, çözümlemekten ve bu anlayışı etkin kılmaktan, geçmişe sahip olmaktan, tarih bilincini kişide ve toplumda özümsetmekten, kısacası yaşamaktan, geçer...
Girne’den SEVGİLERLE …