Geçtiğimiz günlerde halk otobüsü ile evimden merkeze iniyordum. Otobüsün çoğunluğunun öğrenci olduğunu belirtmeliyim.

Geçtiğimiz günlerde halk otobüsü ile evimden merkeze iniyordum. Otobüsün çoğunluğunun öğrenci olduğunu belirtmeliyim. Oldukça yaşlı bir çift bindi otobüse… Yine de dinç görünüyorlardı tabi, kendilerine iyi bakmışlar belli ki. Bu çifte kimse yer vermedi. Ben hali hazırda ayakta olmasaydım kendim kalkacaktım. Şimdi, bu çiftimiz yaşlı olduğu için saygıyı hak ediyor demiyorum aslında. Bence, toplum ya da birey için zararlı olmayan herkes ve her şey saygıyı hak ediyor. Hukuk karşısında ise her şey ve herkes koşulsuzca hak ediyor zaten… Burada özsaygı denilen bir şey devreye giriyor bence. Eğer siz, hayatınız ve onu yönlendirecek olan bazı kararları belirlemiş ve uyguluyorsanız. Kendinize saygı duyuyorsunuzdur diye düşünüyorum. Bu kurallar, toplum ile uyum içinde olmalı ve onu yüceltmeli. Çünkü insan, diğer insanlardan aykırı bir varlık olamaz. Hayatını çerçeveleyen bir kurallar bütününe sahip değilseniz, toplum içinde yaşamanın anlamını kavrayamıyorum. Çanakkale gibi bir şehirde halk otobüsünde en fazla kırk dakika ayakta durabilirsiniz zaten. Bir genç için bunun çok da yorucu olmadığını düşünüyorum – istisnalar dışında, öğrencilik yıllarımda hem çalışıp hem de kütüphanede sabahladığım günler ölü gibi oluyordum, ancak bütün otobüs böyle olamaz herhalde?- o halde neden kimse bu çifte yer vermedi? Eminim, yaşlı birine yer vermek kişinin kendi varlığını yücelten bir harekettir. Bireyin, sahip olduğu ilkeler olduğunu anlatır bizlere… İlkelerimiz olmadan dünya düzeninin herhangi bir anlamı da kalmaz… Artık gençleri tüm tabuları yıkmak gerektiğini düşünüyorlar, bunun farkındayım. Birilerine zarar veren tüm tabuların yıkılmasını da sonuna kadar desteklemekle beraber, yerine ikame edecek bir şeyler de bulmalıyız: Saygı ve sevgi gibi…