Bugün bir süre üzerinde düşündüğüm şeyi yazmak istedim, geçenlerden benden yaşça büyük farklı kuşaklarda olduğum bir tanıdık ile konuşurken, söz eskiler ve yeniler arasında kıyaslamalara geldi.

Bugün bir süre üzerinde düşündüğüm şeyi yazmak istedim, geçenlerden benden yaşça büyük farklı kuşaklarda olduğum bir tanıdık ile konuşurken, söz eskiler ve yeniler arasında kıyaslamalara geldi. Malum biz çokça dün, azca bugün de yaşıyoruz. Dikkatimi çeken şey bizden önceki kuşaklar kendi dönemleri ile bugünü kıyaslıyor kendilerince tespitler yapıyorlar. Baştan sona yanlış konuşuyorlar diyemesem de çok eksik ve yanlış tespitleri de yok diyemem. Peki bizim diğer kuşaktan farklı ve ortak noktamız nedir. Ortak noktamız şu değişimi kabul ediyoruz. Dünde değişim vardı bugünde yarında olacak üstünde en meşhur söylenen Heraclitus’un; ‘’Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir’’ dediği gibi değişim her daim değişmeyen tek şey, bugünlerde büyük bir değişimin öncesindeyiz, dünyada ve ülkemizde nerdeyse her alanda her şey yeniden kurgulanıyor. Öyle ki dünya ekonomisinden, kültür sanat, spor, siyaset ve bunların etkisi ile gündelik hayat her şey devrimsel nitelikte değişimler yaşıyor. Bizde bugünlerde bir değişimin arifesindeyiz, umarım bu değişimi sağlayacağız, ama sağlamazsak ne olacak biraz geçmişle ilişkili ele almak lazım, evvela ülke büyük badireler atlattığı bir savaşa girerken hali ile çıkarken ki hali arasında farkı düşünün, savaşı kaybetmiş bir ülkede yeniden bir kurtuluş savaşı veren ve hayata bakışı tamamen farklı kadrolar ile ülkenin ne hale geldiğini düşünün işgal altına giren ülkenin çok kısa bir sürede neler ürettiğini neler yaptığını düşünün, şimdi de eğer savaş verilmeseydi, kurtarıcı kadronun eski düzendekiler gibi düşündüğünü düşünün o zaman ülkenin durumu nasıl olurdu. Şimdi de değişimin neden gerekli olduğunu fark ettiniz dimi, değişim ihtiyaç değil zarurettir...