Türkiye'de son günlerde bir modeldir tartışılıyor gidiyor. Artan döviz fiyatları ve beraberinde artan enflasyon, düşen alım gücü vatandaşı derinden etkiliyor...
Türkiye'de son günlerde bir modeldir tartışılıyor gidiyor. Artan döviz fiyatları ve beraberinde artan enflasyon, düşen alım gücü vatandaşı derinden etkiliyor, milyonlarca orta ve alt gelir grubu insan bu tartışmaları uzaktan ve anlamlandırmaktan uzak takip ediyor. Peki nedir, bu modeller bizi hangi model kurtaracak, halkın alım gücü hangi model ile yeniden arttırabilir. Gelin bu yazımda bunu hep beraber ele alalım, İlk model Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği Çin modeli olsun, Çin modeli demek düşük para değerine sahip olan ülkenin, düşük işçilik ile yüksek yabancı para birimi olan ülkelere ihracat yapması ile ülkede istihdam ve büyümeyi arttırması demek, ama bu ülke böyle sonuçlar alıyor diye biz de aynı sonuçlar olabilir mi? Yüzde 1 bile alamaz neden gelin cevaplayalım, Çin bu üretimi yaparken kullandığı enerjinin yüzde 85’inden fazlasını kendi kaynakları ile karşılıyor. Petrol, Doğalgaz, Nükleer Enerji, Güneş Enerjisi, Kömür Yakıtları ile, Türkiye ne kadarı kendi karşılıyor. Eminim hepimiz biliyoruz. Enerji maliyetleri üretime en etkili unsur, geçelim işçiliğe, Çin’in nüfusu 1.4 Milyar, milyar diyoruz, biz 83 milyonluk bir ülkeyiz günde, 2 dolar altına çalışmayı kabul etmek bu ülkenin ne sosyolojisine ne realitesine uygun gibi görünmüyor. Ülkede üniversite gençleri haklı olarak asgari ücrette meslekleri olmayan alanlarda çalışmak istemeyen ve seçimi bekleyen ev genci diye adlandırılan büyük bir kitle var bu ülkede, Yani işin aslı Çin örneği sadece güldürür, bu Çin yemeği kadar kolay bir şey değil, ki gelelim nüfus işine nüfus aynı zamanda potansiyel üretim demek, Çin’in potansiyeli ile bizim üretimimizin aynı olmasını beklemek tamamen safsata, bir yeterli tesis nerde, var olan ve özelleştirilen firmalara gelmek istemiyorum. Türkiye’de özelleştirilen fabrikaların arazilerine daha geçen yıla kadar inşaatlar yükseldi. Gerçi o da artan dövizle durdu ya, Ağlar mısın? Güler misin? Gelelim en can alıcı şeye nedir? O unsur, Zaman, işte bu enerji ve potansiyel üretim sınırını halletseler bunu çözemezler, Çin dedikleri ülke bu işi 30-40 yıl arasında yaptı. Yaparken bu tek partili, demokrasisi olmayan ülkede kimse bir şey diyemedi, bizim ülkemizde dünyaya açık olan bu çağda, çoklu partiye 1950’de geçen ülkemize, o zamanlar Avrupa'da diktatörler varken bunu başarmış ülkeye, bu modele inanmayan milyonlara tahakküm ederek bunu başarma çabası akılla anlaşılabilir gibi gelmedi. Hele bunu yapmak için 6 ay vaadiniz ile, buna inanmadığınızın da göstergesi oluyor. Onun için Söyleyeceklerim Çin modeli değil, Alman modeline dönün de İnsanca yaşam, Demokrasi, Özgürlük ile Üretim ve Paylaşımdan bahseden düzenli kuralım, çünkü bu düzen her ülkede her nüfusta gerçekleşebilir.