Halay kelimesini Türkçe Sözlük “Anadolu’nun çeşitli böl gelerinde davul ve zurna eşliğinde toplu olarak oynanan bir halk oyunu” (s.93 1) biçiminde tanımlandıktan sonra, ünlü ya zarlarımızdan Nezihe


Halay kelimesini Türkçe Sözlük “Anadolu’nun çeşitli böl gelerinde davul ve zurna eşliğinde toplu olarak oynanan bir halk oyunu” (s.93 1) biçiminde tanımlandıktan sonra, ünlü ya zarlarımızdan Nezihe Araz’ın bir cümlesine örnek olarak yer vermiştir: “Davullar dövüldü, zurnalar halay havaları üfürdü, düğün dernek kutlandı.” Başka bir ansiklopedik sözlük ise şu tanımı yapmıştır “ Bir çok insanın, birbiriyle el ele tutuşup bir dizi oluşturarak, sözlü veya sözsüz ezgiler eşliğinde oynadığı oyunların genel adı.” (Dictionnaire Larousse, C.3, s.107)
Bu her iki tanımda, kelimenin kökeninin hangi dilden geldiğini, nasıl oluşturulduğunu belirtilmemiş olması gö zümüzden kaçmıyor. Bu eksikliği Prof. Dr Hasan Eren “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü” başlığını taşıyan değerli, eserinde bir ölçüde gidermekte ve şu bilgiyi vermektedir. “...ağızlarda alay olarak da geçer. Örn. Halay çekmek yerine ağızlarda alay çekmek biçiminde kullanılır. halay < alay topluluk, kalabalık. Bk. Alay. başındaki h- sonradan türemiştir. Türkçe höyük < öyük, hörgüç (< örgüç) örneklerinde olduğu gibi.” (s.171).
Bu son alıntıda geçen alay kelimesine baktığımızda da: “1. herhangi bir törende veya gösteride yer alan topluluk; 2. üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu.” tanımlarını okuruz. Hemen altında ek bilgi olarak, “Türkçede halay biçimi de kullanılır. Türkçeden Arapça, Farsça gibi komşu dillere de geçmiştir.” (s.8) açıklamasını vermiştir.
Başka araştırmalara bir göz attığımızda da, bu kelimenin yanı sıra haley’in dışında başka bölgelerde kol (Tunceli), berete (Bitlis), huleyli (Eğim, Kars), leyli- leylim (Elbistan, Gaziantep), furleyli-furfanleyli (Adana), haleyli (Zonguldak), hileyli (Van), düzyallı (Kars), hayilli (Sivas) adlarıyla anılan oyunların temelindeki kelimenin, yukarıda da açıklandığı gibi, alay-halay kelimesinden çıkmış ve yörelere dağıldıktan sonra bir takım değişmelere uğradığını söylememiz mümkündür.
Hasan Eren’in köken açıklamasındaki (h-) ünsüzünün sonradan getirilmesiyle ilgili örneklerine ayrıca, ark-hark, alaf halaf, avlu-havlu, arım-harım, ayık-hayık, ayıt-hayıt, edik-he dik, alaza-halaza, apaz-hapaz yapıları da eklenebilir.
Halay kelimesinin tanımları üzerinde kelime kelime durmak gerek... Böylece halayın kendi iç ve dış yapısı ile özellikleri de belirlenmiş olacaktır. Bu ve başka kaynaklardaki tanımlarda öncelikle davul-zuma eşliğine oynandığı vurgulanmaktadır. Davul ve zurna birlikteliği daha ziyade açık havada, geniş alanlarda kendini gösterir, etkilerini hissettirir. Her ikisinin gümbür gLimbür ve dalgalı, velveleli gelen sesleri meydanlarda bulunan insanların, bu arada özellikle erkeklerin oyuna başlama, girme, katılma arzusunu kamçılar. Halayı başlangıçta sadece erkekler açık alanlarda oynarken, zamanla bu katı kalıp ve uygulama zayıflamış; kadınlar da davul-zurna eşliğinde meydanlara çıkıp halayları birlikte-hem de erkeklerle beraber oynamağa koyulmuşlardır.
Başlangıçta kapalı mekanlarda, evlerde sesleri daha az ve ölçülü çıkan kaşık, zil, tef, darbuka, zilli maşa ve diğer araçları türkülerle birlikte kullanan ve halaya kalkan kadınların, kendi aralarında birliktelik oluşturup, dizi ve sıralar içinde yahut erkek oyuncuların aralarına girip onlarla birlikte oynamalarında bir sakınca görülmemiştir. Günümüzde bu uygulamalar aynen sürdürülmektedir. Bu sonuç gelişme, Anadolu insanının birlikte yaşama arzusunu, paylaşmayı ve dayanışmayı bildiğini, oyunu ve eğlenceyi birlikte düzenleyerek sevgisini ve saygısını gelecek genç kuşaklara gösterdiğini ve öğrettiğini kanıtlayan önemli bir özelliktir.
Halay kelimesi sadece sözlüklerde yer almaz. Dilin canlı ve zengin olmasını ortaya koyan de yim ve atasözlerinde, ma ni ve türkülerde, diğer sözlü kültür verilerinde de halay kelimesinin kulla nılışına rastlamaktayız. Sözgelimi; halay çekmek, halay türü bir oyun oynamak veya bu oyuna katılmak; halay tepmek daha çok sert ayak basışlarıyla veya ayakları sertçe yere vurma biçiminde oynamak; halay tutmak halay oynamak için mevcut sıra veya dizi içine girmek, oyuna katılmak, diziyi oluşturmaya yardım etmek; halaya kalkmak veya halaya durmak bu oyunu oynamak üzere oturduğu yerden kalkıp oyuna hazırlık yaparak diziye veya sıraya katılmak, oyuncuların aralarına girip oynamaya başlamak; halay başı halay oyununda dizinin veya sıranın sağ başında, en önde bulunan, sağ elindeki mendili çeşitli biçimlerde sallayarak ya da çevirerek arka sındaki oyuncuları oyunun özelliklerine göre yöneten ilk oyuncu; halay faslı aynı ayaktan, makamdan veya havadan olan, halaya eşlik etmek üzere ardı ardınca ve ara verilmeksizin çalınan oyun havalarından veya seslendirilen türkülerden oluşturulan demeti; halay havası halay türü oyunlara eşlik eden sözlü veya sözsüz müzik parçası, anlamlarıyla dilimizde yer almıştır.
Halayların sözlü bölümleri veya söz ögesi bulunduran türleri bu kelimenin kullanıldığı biçimlerini ve taşıdığı anlamları da ortaya koyar. Değişik şiir türleri içinde kelimelerin büyülü dünyasının kapıları ardına kadar açılıverir. Ancak bu kapıları açabilmek için, sözün büyüsünü de aramak gerekiyor. Bakın, bu konuda ünlü yazar ressam ve şairimiz Bedri Rahmi EYÜBOĞLU neleri dile getiriyor:
“Dilimizin bütün imkanlarını zorlayan, onu besleyen, süs leyen şairlerini tanımadıktan sonra bir halk türküsünün kanatları arasında yükselen sahipsiz şiiri tadamadıktan sonra dilimizin köşesine bucağına giremeyip, onun mahzenlerinde, mahrem kö şelerinde çıkınlarında bir sır gibi saklanan şiiri sezemedikten sonra o dile ana dili demek neye yarar?” (Kültür Yokuşu, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1995, s.126).
Türkçenin en işlenmiş biçimlerini, en güzel ifadelerini en başarılı durumlarını, işte, halkın söylediği manilerde, türkülerde daha iyi görürüz. Halay oyunlarının söz ögelerine dikkat etti ğimiz zaman oyuna kalkmanın esas olduğunu, halay başının özelliklerini de öğreniriz. Bir Sivas türküsünde sorulan sorulara ve verilen cevaplara bakalım:
“Halay başı kim çeker? Halayda gördüm seni
Bir edalı kız çeker. Gül iken derdim seni,
O kız yolun şaşırmış, Sevmeye kıyamazken
İnşallah bize gider. Ellere verdim seni.
Halaylı yâr halaylı, Halaylı yâr halaylı,
Maşrapası kalaylı. Maşrapası kalaylı.
Aynı soruyu ve cevapları Yozgat’ta da buluyoruz:
“Halay başı kim çeker? Engine de deli gönül engine
Kırmızı donlu kız çeker. Şimdi rağbet güzel ile zengine,
O benim nazlı yârim Güzel isen hatırını sayarlar,
Durur durur of çeker. Çirkin isen dış kapıdan koyarlar.”
Bu illere komşu olan Amasya’da halay oynamanın şart olduğu, oynamak istemeyenin ağır bir biçimde cezalandırılması gerektiği özellikle vurgulanır:
“Halay çekin düzülsün, İndim nane biçmeye,
Sürmeli gözler süzülsün, Eğildim su içmeğe,
Haleye girmeyenin, Baktım ki yâr geliyor,
Vurun boynun üzülsün. Kanetlendim uçmağa.”
Aynı cezanlandırma biçimini Niğde yöresinin bir halay türküsünde şöyle ifadesi vardır:
“Halaya çıkmayanın,
Kolu budu üzülsün.”
Bütün bu söz sanatlarında oyuncuların birlikte oluşları, toplu olarak uyum içinde hareket ettikleri ifade edilmektedir. Bu topluca davranışların sonucu, oyuncular arasında dostluğu, arkadaşlığı, dayanışmayı, paylaşmayı, sırt sırta veya omuz omuza eğlenmeyi veya kavgaya, savaşa gitmeyi, mertliği, soyluluğu, yardımseverliği ana çizgisiyle bulmaktayız.
Halayın oyun ezgisinin değişik bölümlere ayrılması, halayın en belirgin ve karakteristik özelliklerinin başında gelir. Oyunun ağırlığı, çabukluğu, kuraklığı, bu bölümlerinin adlarından da anlaşılır. Sözgelimi; Çorum, Yozgat veya Sivas halaylarında dört ayrı ritmde oynanan dört bölüm yer alır. Çorum’da bu bölümler, “ağırlama-oynatma-ikileme, yelle me” başlıklarını taşırken, Sivas düz halayında “ağırlama yanlama veya sıktırma, oynatma veya tek ayak hoplatma veya yeldirme” terimleri kullanılır. Ağırlama türkülü veya türküsüz olabilir. Sözlü parçalar oyuna, müziğe sevgiyi, bağlılığı ortaya koyarlar.
Oyuna başlamayı belir ten ağırlamada tempo ger çekten ağırdır. Kullanılan terimler yanlama, yaslanma, eğilme, sıktırma, kollama, elleme, ayrılma, diz bükme, sekme, yeğinleme, yeldirme, bu oyunların hızlanan ezgi ye uygun düşen karakterlerin adları olmuştur. Ağır bir ritmle başlayan ve oyunun sonuna kadar hiç değiştirilmeyen bu ritmde oynanan oyunlara da kaba adı verilmektedir. Gaziantep’te de ağır başlayan halay lar oyun süresi içinde gittikçe hız kazanıp çabuklaşır.
Türkiye’nin halay bölgesi olarak kabul edilen illerinde, oyuna başlayışta halay oyuncularının bir sırada, bir dizi içinde sessiz ve hareketsiz durduğu görülür. Bu durup beklemeye Ege bölgesinde “havayı alma” adı verilmektedir. Oyuna hazır olduğunu belirten çıkış havasından da sonra, yavaş yavaş yürünen bir dolaşma, gezinti havası bölümüne gelinir. Başlangıçtaki duruş çevredekileri selamlama yerine de geçer. Oyunun bölümleri ardı ardınca çalınır ve oyuncular elele, kol kola, yan yana, ritme uygun bir biçimde hareketlerini gerçekleştirirler.
Bazı halayların davul-zurna çalınmaksızın, sadece ses lendirilen türküler eşliğinde oynandığı görülür. Bu tür halaya Gaziantep’te leylim denmektedir.
Halaylarda kullanılan çeşitli araçlar vardır. Ateş hem kutsallığı sembolleştirmesi, hem sağaltma işlerinde kulla nılması, hem de herkes tarafından kullanılıp yararlanılması düşünülen bir varlıktır.
Hastalığı yapan ve yayan kötü ruhlardan korunmayı, bunların etkisinden kurtularak iyileşmeyi umut eden insan, yanan ot veya odunun üstünden hızla atlayarak inançlarını pekiştirir. Adıyaman’ın Simsimi Oyunu Ankara’nın Sin Sin Oyunu, Eflani-Zonguldak’ın Gavur Oyunu vs... Bu tür bir inancın sergi lenmesine dayanır. Ortada yakılan odunların etrafında davulun hızlı ritmi ile halay çekilir. Bazen bir oyuncu sıradan ayrılıp çeşitli figürleri ateşin çevresinde yapar. Başka bir oyuncu gelip onun koluna vurunca oynayan kenara çekilir, vuran kişi kendi yeteneğini ve becerisini göstermeye başlar. Sonra başka bir oyuncu gelir, onun koluna vurur ve sonra oynamaya başlar. Oyun böylece sürüp gider.
Başka bir uygulamada ise, oyuncuların isteklerini, dileklerini yüksek sesle söyledikten sonra alevlerin üzerinden atlayarak karşı tarafa geçip bekleştikleri görülür. Bütün oyuncular sırayla ateşin üzerinden atladıktan sonra, davul-zurna hareketli bir tempo ile halay havasını çalmaya, oyuncular da bir sıra içinde kalarak halay çekmeye başlarlar. Açık havada, geniş bir alanda oynanan bu oyuna kadınlar katılamaz.
Adıyaman ile yakın yörelerinde oynanan Galuç Oyunu da konulu bir halaydır. Oyunun asıl amacı berekete kavuşmak, kıtlıktan ve yoksulluktan kurtulmak, kuraklığı atlatabilmek için yağmur yağdırmak, kızgın güneşin altında ürün elde etmek için çırpınan insanın çare sizliğini göstermektedir. Çok eski Şamanist man cın kalıntı ömeklerinin de görülebileceği Galuç Oyunu, önce kadın ve er keklerin bir arada sevinçli, mutlu, huzurlu, neşeli ve canlı olduklarını sergi leyen bölümle başlar.
Burada kadınlar ve erkekler hoş bir kaynaşma içindedirler. Oyun müziği canlıdır. Bir sonraki bölümde insanların içine düştükleri yoksulluk, kıtlık ve sıkıntılar ifade edilir. Zavallı ve çaresiz insanlar görülür. Üçüncü bölümde kadınların ellerinde veya omuzlarında su dolu testi veya kırbalarla, tarlada kızgın güneş altında da çalışıp terleyen erkeklere yaklaştıkları ve bunları erkeğin hemen yanına bırakıp Allah’a yakarışları, dua edişleri belirtilir.
Su, erkeğin elindeki testiden kendisi tarafından başından aşağı dökülür. Son bölümde ise, suya, rahmete, berekete ve bolluğa yeniden kavuşan kadın ve erkeklerin birlikte sevin melen, şükretmeleri, sevinç ve coşku ile mutluluklarını belirt meleri gösterilir. Darlıkta, kıtlıkta asık, üzgün olan yüzler artık gülmekte; bolluk gibi neşe ve coşku paylaşılmaktadır.