Geçen yazımızda Bağlama ailesini tanıtmıştık. Tezeneli Çalgılar ailesinin bir diğer üyesi  “TAR”dır. Ülkemizde Halk oyunlarımızda da değerlendirilen bir çalgıdır.

Geçen yazımızda Bağlama ailesini tanıtmıştık. Tezeneli Çalgılar ailesinin bir diğer üyesi “TAR”dır. Ülkemizde Halk oyunlarımızda da değerlendirilen bir çalgıdır.
B. Tar: Kopuzdan gelişen telli sazlarımızdandır. Göğüste tutularak çalınan tar, Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Türkistan’da, İran’da, Ermenistan’da, küçük biçimsel değişiklerle Dağıstan’da (tara), Gürcistan’da (tari) ve Türkiye’de, başta Kars olmak üzere kuzeydoğu yörelerimizde yaygındır. Özellikle Azeri ağzı ezgilerimizin ve oyunlarımızın en sevilen eşlik çalgısıdır. Yalnız çalındığı gibi tefle ve koltuk davulu ile de türkü ve oyunlara eşlik eder. Tar’ın kendine özgü güzel bir sesi vardır. Ses genişliği 2,5 oktavdır. Tekne kısmı genellikle dut ağacından oyularak yapılır. Gövde kısmı ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Önden görünüşü sekiz rakamına, arkadan görünüşü, bağdaş kurup oturmuş bir insana benzer. Göğüs üzerine yürek zarı veya yayın balığının derisi gerilir. Yaklaşık 4 cm. eninde uzunca bir sapı vardır. Sapına bağlamada olduğu gibi ses perdeleri bağlanır. Toplam boyu 78–96 cm. arasında değişir. Üç çift, üç tek olmak üzere dokuz teli vardır. İkişerli olan birinci grup tellerle ezgiler çalınır. Tek olan ikinci grup tellere ise tınıyı zenginleştiren kök ve zenk telleri adı verilir. Bu teller makamlara göre değişik seslere akort edilir ve genellikle dem tutma görevi yaparlar. Boynuzdan yapılan bir tezene ile çalınan tarın akordu dörtlü ve beşli aralıklarla yapılır. (alt ikili tel do, orta ikili tel sol, üst ikili tel do)
C. Ud: “ Ud, İslâm ve Klâsik Türk müziğinde kullanılan telli bir çalgıdır. İlk ud’un eski Mısır’da 19. ve 20. sülaleler döneminde (İ.O.1320–1085) yapıldığı sanılır. Bu dönemden kalma kilden kabartmalardan birinde, ud’un atası sayılabilecek bir çalgı bulunmuştur. İ.Ö. 8. yüzyılda tarihlenen kilden Elam figüründe de buna benzer bir çalgı vardır. Ud’un bundan yüzyıllar sonra Müslüman yakın doğuda yeniden ortaya çıkana değin geçirdiği aşamalar bilinmemektedir. İranlılar bu çalgıya “Barbat” (kaz göğsü) adını vermişlerdir. Ud belki de barbatın, Arapların elinde gelişmiş biçimidir. Ud’la barbat arasındaki en önemli fark, barbatın tek parça ve deri göğüslü olması, buna karşılık ud’un hilâl biçiminde ahşap dilimlerin yan yana yapıştırılmasıyla yapılan daha büyük bir gövdesi ve bu yüzden de deriden değil, tahtadan bir göğsü bulunmasıdır. Ünlü Arap müziği uzmanı Farmer de çalgıya ud adının bu ahşap göğüs dalgasıyla verildiğini yazmıştır. Arapça ud “ödağacı” demektir; bir olasılıkla ilk ud’ların göğsü bu ağaçtan yapılmıştır. Ud sözcüğü ilk kez 7.yüzyıla ait Arapça metinlerde geçer. Farabî’nin ud çaldığı ve bu çalgıda bazı değişiklikler yaptığı bilinir. Bunlardan en önemlisi, ud’un tam dörtlü aralıklarla akortlanan dört teline eklediği beşinci teldir. En pes ses olan bam telinin ise ne zaman kimin tarafından eklendiği bilinmez. Ud, bugünkü yapısını, bir iki değişiklik dışında yaklaşık bin yıldır korumaktadır. Çalgının insan kucağını dolduran iri gövdesini yirmi kadar hilâl biçimde ahşap dilim oluşturur. Sap bir takoz aracılığı ile gövdeye takılır. Bam teli dışında öbür beş tel çifttir. En alttaki iki çift tel eskiden bağırsaktan yapılırken günümüzde misine kullanılmaktadır. Öbür tellerin hepsi ipek üstüne gümüş ya da bakır salgılardır. Bu teller en yaygın olarak tizden pese doğru sol, re, la, mi, re, la sırasıyla akort edilir. Ud’un göğsü yaklaşık bir milimetre kalınlığında köknardan bir levhadır. Bunu alttan destekleyen çıtalara Balkon adı verilir. Göğüste çoğunlukla, yanda, ikisi küçük olmak üzere üç yuvarlak delik vardır. Bunlar gül ya da kafes denen süslü oymalarla kapatılmıştır. Önceleri kartal tereğinden yapılan mızrapla çalınırken, günümüzde plastik mızrapla çalınmaktadır.” “Ses genişliği üç oktav olan ud’un Türk müziği ve oyunlarında özel bir yeri vardır. Ud Cümbüşe kadar yerini bırakmamıştır. Sapında ses perdeleri yoktur, Oyun müziğinde, özellikle çengi, köçek, çiftetelli ve ince saz takımlarında yeri vardır.”
D.Cümbüş: “Bu saz ud ve banco karışımından, İstanbul’da saz yapımı ile ün kazanmış Zeynel Abidin Cümbüş (1881–1947) tarafından oluşturulmuştur. İlk kez 1930 yılında yapıldığı söylenen bu sazın çalınışı ud gibidir. Mızrapla çalınır. Teknesinin teneke kaplı oluşu hem sesi arttırmış, hem de kırılmayı ve udun tekne arızalarını ortadan kaldığından aralıksız çalanlarca benimsenmiştir. Gövdesi yuvarlaktır. Göğüs kısmı deri kaplıdır. Eşik derinin üzerine oturtulur. Teller altı çifttir ve ud gibi akortlanır. Sap ud yapısına göre yapılmıştır ve perdesizdir.” “Çalgının göğsüne gerili olan ince Do teli eklenmesiyle, cümbüşün sesi ud sesinden ayrı bir karakter kazanmıştır. Zeynel Abidin Cümbüş Kahire ve Prag sergilerinde altın madalya kazanan bu çalgının ilk yapımlarından birini Atatürk’e armağan etmiştir.” “Halk oyunlarında, köçek ve çengi takımlarında en az bağlama kadar yaygınlık kazandığını açıklamak gerekir. Orta Anadolu’da ayrıca sevilir. Adı birçok toplantılara verilmiştir. Cümbüş aynı zamanda eğlence anlamına da gelmektedir.”