Türk folkloru içinde, halk oyunları ve halk müziğinin ayrılmaz parçası olan halk çalgılarımızın ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Türk folkloru içinde, halk oyunları ve halk müziğinin ayrılmaz parçası olan halk çalgılarımızın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Türk halk çalgısı deyince; fabrika yapımı olmayan, halkın kendi olanakları ile basit araçlarla elde yaptığı, akustik kanunlara uymayan, standart ölçü ve kalıpları olmayan, etnografik özelliği olan çalgıları anlıyoruz. Türk halk çalgıları çeşitli yaklaşımlarla tasnif edilebilir. Ama kısaca dört grupta toplayabiliriz. 1.Tezeneli çalgılar, 2. Yaylı çalgılar, 3. Üflemeli çalgılar, 4. Vurmalı çalgılar.Tezeneli Çalgılar: A.Bağlama Ailesi: “Bağlama ve ailesi sazlarını tanıyabildiğimiz için önce bu sazların atası olarak bilinen KOPUZ’u tanımamız gerekir. Kopuz’u tanımamız için ise ilk insanlardan başlamamız gerekmektedir. Müziğin ilk insanlarda nasıl başladığını incelediğimizde her ne kadar efsaneye dayanan tarafları varsa da, gerçek olduğuna inandığımız yanları da bulunmaktadır. Esen rüzgârların sazlıklardaki kırık kamışlara çarparak çıkarmış oldukları ıslık seslerini, onların da taklit ettikleri, üzüntülü ve sevinçli günlerinde çıkarmış oldukları seslerin ilk müzik duygularını verdikleri tahmin edilmektedir. Zamanla düşüncelerini geliştirerek, kamışın veya kirişin çıkarmış olduğu sesler, onların ilgisini çekmeye başlamış, avlanmak üzere kullandıkları ok ve yaylarını bir müzik gibi de kullanıldıkları bilinmektedir. Avlanma yayına oku sürerek bir takım sesler çıkarmışlar ve adına “OKLUĞ” demişler. Bilahare okluğun ucuna su kabağı ilave ederek IKLIĞ’ dönüştürmüşler ve at kılından (kuyruk kılı) yapılan yaylar ile de çalmaya çalışmışlardır. Avlanma yayı üzerindeki kiriş tellerin sayısını arttırarak Arp, Çeng, Lir gibi sazların doğmasını sağlamışlardır. Su kabağının üst kısmına ince deriler gerdirip, sap ilave etmişler ve kiriş telleri deri üzerinden geçirmek suretiyle sesin daha net çıkmasını sağlamışlar. Yay ile çalınanlarına “ IKLIĞ ” , parmak veya mızrap türünden maddelerle çalınanlarına da “KOPUZ” adı verdikleri tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Iklığ, yaylı sazların kopuz ise mızraplı sazların atası olarak bilinmektedir. Kopuz sonraları gövdesi su kabağı yerine, armudumsu şekilde ağaçlardan oyularak yapılmış, üzerine yine deri gerilmiş, giriş teller takılarak uzun yıllar çalınmış, daha sonraları da derinin yerini ağaç (göğüs-ses tablosu) kiriş tellerin yerini ise, metal teller almışlardır. 17. yüzyıl sonlarına doğru Kopuz adı yavaş yavaş unutulmuş ve yerine “BAĞLAMA” deyimi kullanılmaya başlanmıştır. Bağlamanın ilk olarak Orta Asya Türklerinden kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. O zamanlar kopuz olarak bilinirdi. Bugün ise bağlama olarak bilinmektedir. Bağlama adının, nereden geldiği ve nasıl hafızalara yerleştiği araştırıldığında, kesin olarak bilinmemekle beraber, birçok fikirlerin ileriye sürüldüğü görülür. Bunlar arasında da akla en yakın olanı ise, sapına bağlanan perdelerden Bağlama denmiş olabileceği düşüncesi ağırlık kazanmaktadır. Kopuzun önceleri sapında perde olmayışı da, bu düşüncelerin isabet oranını arttırmaktadır. Onunla çalınamayacak hiçbir müzik türü yoktur. Perdelerinin hareketli oluşu, her sistemdeki müziği çalma imkânı sağlanmaktadır. Sap üzerindeki 2,5 oktavlık ses sahası, ses tablosu (göğüs’ü) üzerinde yapıştırılacak perdeler ile 4 oktava kadar da genişletilmekte, çok çeşitli Mızrap (Tezene) atma (çırpma, tarama, düz, silkme, kazıma, fırıldak, vurma, çekme, okşama ve parmakla) şekilleri, sazımızın ne kadar esnek ve zengin icra tarzı olduğunu göstermektedir. Ayrıca tespit edilmiş 19 ayrı düzenle de akort edilmekte ve geniş bir aile oluşturulması ile de 7 oktava yakın ses sahasına yükselmekte, istenildiğinde binlerce saz aynı anda aynı mızrabı vurma tekniğine de sahip olmaktadır. Sazımızdaki yüksek ajilite, ses rahatlığı, denge ve icra kolaylığı hiçbir sazda yoktur.” “Bağlama genellikle insana benzetilmiş, sap ucuna “Baş” burgularına “Kulak” yüz kısmına (ses tablosuna) “Göğüs”, ses kutusuna ise “Gövde” denilmiştir. Bağlama’nın gövde kısmı armudumsu biçimde ağaçlardan oyularak yapıldığı gibi dilimler halinde de yapılmaktadır. Tekne kısmında her cins ağaç kullanılır. Ses tablosuna (Göğsüne) ise beyaz çam denilen Ladin veya Köknar ağaçları kullanılır. Uzunca bir sapı vardır, sap üzerinde kirişten veya misinadan 13 ile 30 kadar perdeler bağlanır. Bu perdeler, Türk halk müziğinde kullanılan seslerin çıkarılmasını sağlar. Ayrıca perdelerin ileri geri kaydırılma imkânına sahip olması ise Bağlama ile her tür müziğin çalınabilmesini sağlamaktadır. Bağlamanın telleri önceleri kirişten idi. (Bağırsak tel) Bugün ise çelikten pirinçten ve çelik üzerine bakır sarılarak yapılmaktadır. Telleri üzerine bakır sarılarak yapılmaktadır. Telleri üç grup hâlinde ikişerli veya üçerli olarak takılır. Tezene denilen kiraz ağacı kabuğundan yapılmış mızrapla kucakta tellere vurularak çalınır. Telleri, Bağlama düzeni, Bozuk düzeni, Kara düzen gibi 19 ayrı düzenle akortlanarak çalınmaktadır. Bağlama yurdumuzun her yerinde çeşitli ebatlarda yapılmakta ve değişik adlar almaktadır. Genelde hepsine birden bağlama denildiği gibi adına almış olduğu aile içerisinde de ebatına ve akorduna göre de bağlama olarak belirlenmiş alanı da bulunmaktadır. Bu ailenin temel sazıdır. Halk arasında saz denildiğinde ilk akla gelen bağlama grubuna giren sazlar olmaktadır. Bağlama oldukça geniş bir aile oluşturur. Bağlama ailesini büyükten küçüğe doğru şu şekilde sıralayabiliriz: (Meydan sazı-Divan Sazı-Çöğür-Bağlama-Bozuk-Aşık sazı-Tanbura-Cura bağlama-İki telli saz-Bulgarı-Irızva-Kara düzen-Cura’dır.) Bağlama ailesini diğer yazılarımda tanıtmaya çalışacağız.