Genel olarak halk oyunlarının insanlık tarıhıyle başabaş gittiğini, ilkel insanlardan başlayarak zaman içinde farklı coğrafyalarda değişik kültür ögelerinin ve kalıplarının etkisiyle oyunların ortaya



Genel olarak halk oyunlarının insanlık tarıhıyle başabaş gittiğini, ilkel insanlardan başlayarak zaman içinde farklı coğrafyalarda değişik kültür ögelerinin ve kalıplarının etkisiyle oyunların ortaya çıkışından yukarıda söz etmiştik. Doğadan yararlanmanın, doğayı taklit etmenin, doğaya uyum sağlama çabalarının oyunları ilk etkileyen ögeler olduğunu da belirtmiştik.
Yaşadığı çevreyle olan ilişkileri insanımızı başka yönlerden de etkilemiştir. Yağmurla gelen bereketin ve zenginliğin sürdürülebilmesi amacıyla yağmur duası törenlerini düşünüp uygulayanlar, kuraklıktan bıkıp usananlar, doğal yıkımlar karşısında zavallılığını türkülere, ağıtlara, hoyratlara, uzun havalara dökenler, gerek bu konuları işleyen sözlü halk kültürü örneklerini ve gerek hareket ögesiyle renklendirilmiş oyunlarla bunları kuşaktan kuşağa aktarmasını da bilmiştir.
Yörelerin birbirlerinden farklı coğrafyalara sahip olması, buralarda yaşamak zorunda kalan insanlarımızın bir yandan giysilerine, diğer yandan oyunlarına da etki yapmıştır. Doğayı taklit edercesine ortaya çıkardıkları dizilerde hemen en yakın çevrelerinde gördükleri sıradağlar gibi dizilmeye, birbirinden kopmamayı yeğlemişlerdir. Doğu Anadolu’nun sıra dağlarına benzeyen Sivas, Erzurum, Kars, Van, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Şanlıurfa ve Gaziantep halk oyunlarının dizilerinin bu biçimde oluşturulması boşa değildir. Dağların birbiriyle çok yakın ilişkisini, halk oyunlarında oyuncuların birbirini kol laması, diğerine uyum sağlaması ve hatta sırtını dizi içindeki en yakın arkadaşına dayayarak ağır ağır hareket etmesinde bu dayanışmayı kolayca görebiliriz. Zaman zaman bu dizilişler bir halka veya yarım ay biçimini alırlar. Bunların taklit ettiği ise, seyrekleşen dağlar veya dağların aralarında oluşmuş geniş ovalar ve düzlüklerdir.
Halk oyunlarımızın başka bir doğayı taklit etme olgusunu su ile ilgili olarak görürüz. Karadeniz’in hırçın, şiddetli, uslanmaz ve birbiri ardınca kıyıda patlayan sert dalgalarını taklit eden yöre insanının oyunlarında, oyuncuların her biri, sırası içinde ama diğerleri ile uyumlu olarak bütün şiddetini dalga dalga ortaya döker. Oyuna gi rişteki ağır hareketleri, omuz çevirişleri, bacağı kalçadan yana doğru aça rak kıvırıp yere sağlam basması oyun içinde gi derek hızlanır; rüzgarın fırtınanın dalgaları ka bartması, alçalıp yükselt mesi, köpürtmesi gibi hareketler tabiatı taklittendir. Artık oyuncu da yerinde duramaz; fişek gibi atılır, şimşek gibi yere iner, tiril tiril titrer ve titrerken de yeri göğü titretir... Giysilerinin karalığı, kopan fırtına bulutlarının çökerttiği karanlık havayı hatırlatır...
Giysilerde de doğanın etkili olduğu görülür. Coğrafyanın zengin oluşumlarına sahip ovada, yaylada, su kenarında çeşitli bitkilerin zenginliğinden yararlanmasını bilen insanlar, bu rengârenk dünyanın güzelliklerini giysilerinde yansıtmışlardır. Başlığından cepkenine, gömleğinden şalvarına, mendilinden çorabına kadar her giysi parçasında çiçeklere, yapraklara, dallara yer verir. Bir yanda göğün uçsuz bucaksız boşluğunun hayalini gösteren mavi, ilk yazdan sonbahara kadar geçen sürede görünen yeşil tonlarından sararan yapraklara, gölgeli ağaçların koyu renklerinden kıyıda köşede kalmış kar beyazı, giysilerin dünyasında en anlamlı yerlerde kendilerini göste rirler. Bu çok renkli giysilerin başka bir özelliği de, gerektiğinde doğa içinde saklanmayı, gizlenmeyi kolaylaştırmasıdır. Kendini düşmandan sakınabildiği gibi, avlanma gibi en temel ihtiyacın uygulama alanlarında da bu davranış, olumlu sonuçlar ortaya koyabilmektedir.
Halk oyunlarımızın etkilendiği başka bir nokta, insanları mızın tutum ve davranışlarıdır. Kavgalar, içerde ve dışarıda yapılan savaşlar, vahşi hayvanlardan korunma, arazi anlaş mazlıkları vb. insanların giysileri yanında birtakım araç-gereci de düşündürmüştür. Bıçak, kama, fişek, tüfek ve hatta kalın bir sopa, bu düşünülen araçlardan bazı larıdır. İnsanların yaşama biçimleri, düşüncelerin in bir sonucu olduğuna göre, bu tür araçlara, onların hayatta kalabilmesi için gereken araçlardır, diyebiliriz. Özellikle az veya çok insan topluluklarının karmakarışık yaşamak zorunda kaldıkları Kafkas larda, Balkanlarda bu tür araçlara daha çok yer verildiğini görüyoruz.
Toplumların yaşantısı içinde do ğanın önemli bir parçası olan hayvanların da büyük rolleri vardır. Avcılıkla birlikte yürütülen hayvancılık faaliyetleri sonucunda, oyunlarda hayvan adlarını, benzetme veya taklitlerini, çeşitli ilişkilerin sembolleştirildiğini de kolayca görmekteyiz. Ördek, Horoz, Pisik (kedi), Kartal, Kınalı Keklik, Kara Kuzu, Güvercin, Tuma, Tavuk ve daha birçok hayvanın adlarını taşı yanlar, halaylar, barlar ve daha niceleri oyun grupları içinde yer almaktadırlar. Bu hayvanların büyük bir bölümünü, ataların sahiplendiği Şamanizmden birer hatıra olarak, kabul etmek teyiz. Ayrıca bir takım maskeler, vakit geçirme takvimin uygulanması veya belirli ritLiellerin uygulanması oyunlarında, yani köy seyirlik oyunlarında da bir anlam taşırlar.
Konusunu günlük yaşayıştan alan halk oyunlarımız bazı meslek adlarıyla tanınmıştır. Arabacı, Boyacı, Gemici, Kasap Kömürcü, Eşkıya, Kasnakçı, Oduncu vb adlarını taşıyan oyun ların değişik iş kollarını ve toplumdaki farklı yapıları gös termesi bakımından didaktik bir değer taşır.
Yörelerinin adlarını taşıyan halk oyunları ise, o oyunun belirli bir varyantının özelliğini ortaya koymaktadır. Tonya Kız Sallaması, Gerede Zeybeği, Sivas Halayı, Balıkesir Bengisi vb. bu türe girenlerdendir.
Sayılarla anılan oyunlardaki karakteristik özellikler oyna yış biçimini de anlatırlar. İki Ayak, Üç Ayak, Dört Ayak, Üçlü Zeybek, Altı Kızlar, Altılama, Dörtlü Oyun, Dokuzlu, Beş Ayak, Yarım Çardak, İkili Zeybek, İki Parmak Zeybeği vb. oyunlarının yanı sıra tarihi adlar taşıyan Tokuz Oğuz veya Tokuz Uygur sayılabilir.
Türklerin sıkı bir askeri düzen ve disiplin içinde olduklarını gösteren oyunlarımız da vardır. Jandarma Halayı, Alaylar, Alay Zeybeği, Bahriyeli ait oldukları askeri sınıfları gösterirken, kılıç kalkan oyunu savaşa hazırlanmanın, savaşta vuruşmanın, zafer kazanılınca öğünmenin motiflerini sergileyen eski bir oyun olarak ortaya konur.
Bunların dışında kişi adlarına veya özelliklerine dayalı halk oyunlarımızın bulunduğunu da biliyoruz. Büyük önder, yüce Atatürk’ün bölgeyi ziyaretinden sonra kendisinin adıyla belirtilen Ata Barı, Sinanoğlu Zeybeği, Koca Arap, Oğuzlu, Hanım Ayşe, Sülüman Ağa, Timur Ağa, Şamil, Şeyh Şamil, Hasan Paşa, Kamil Bey, Ayşe Bengi Oyunu, Haççam Zeybeği, Kenan, Hayriye, vb. bu adlandırma biçiminden örneklerdir.
Tek kişinin oynadığı oyun türleri çok azdır. İki kişinin kar şılıklı oynadıkları halk oyununda coşku, heyecan, öğünme, yiğitlik kendini hemen belli eder. Bıçak Oyunu veya Horonu, Kılıç Kalkan Oyunu, Kılıç Oyunu, İki Parmak Ağır Zeybeği insanın göğsünü kabartan, yerine göre iki damla göz yaşı ile birlikte burnunun direğini sızlatan heyecanlı ve hareketli oyunlarımızdandır. Daha sonraki sayfalarda göreceğimiz oyun gruplarından olan halaylar, horonlar, barlar da bu heyecan ve coşku verici, neşe, sevinç ve mutluluk saçan, bazen da en şiddetli kavga ve savaş gösterilerinde bulunan anlamlı oyunlara sahiptirler
Oyunları daha da anlamlı kılan, söz ögesini de unutmamak gerekir. Oyunlar sırasında söylenen türküler, hem oyunun gerekçesini aydınlatır, hem dinleyeni alıp başka hayal dünyalarına götürür ve hem de oynayanlara yeni bir şevk, arzu, istek ve güven verir. Böylece oyun, en güzel ve anlamlı bir biçimde seyredenlerin huzurunda uygulanmış bir estetik ve sanat gösterisi haline girmiş olur. Oyunu sevdiren, oyuncuyu heyecanlandıran, oyuna önem vermenin belirtildiği örneklerden şunların sözleri birer kanıt niteliğindedir:
Kara koyun etl’olur,
Kavurması tatl’olur,
Yâr üstüne yâr seven
Ölmez ama dertl’olur.
(Bağlantı):
Hayda yârim hayda,
İkimiz bir boyda,
Oynamazsan nazlı yarim
Gençliğine doyma

Irmağın geçeleri,
Kız kaldır peçeleri,
Sende bu güzellik varken
Öldürür niceleri.

(Bağlantı)

veya başka bir hareketli oyun
sözleri:

Oynayın gız oynayın,
Durmanın ne kârı var?
A bu köyün içinun
Acayip bekârı var.
Derule der derule.

Oy kemençeci dayı
Soktun gözüme yayı
Kör ettun gözlerumi,
Göremeyrum dünyayı.
Derule der derule.