Önce dinleme öğrenilir, sonra da anlamamız beklenir. Dinlemeyi öğrenmek de öyle pek kolay değildir her varlık için.
Önce dinleme öğrenilir, sonra da anlamamız beklenir. Dinlemeyi öğrenmek de öyle pek kolay değildir her varlık için. Örneğin “cansız” diye nitelenen varlıklar dinleyemezler hatta anlayamazlar bize ezberletildiği gibi. Neden “ezberletildiği” dediğimi açmalıyım. Bazı ülkelerde yapılan laboratuvar deneylerinde, bizim cansız varlıklar dediğimiz varlıkların bile bir şeyleri algıladıkları okumuştum.Sözü uzatmağa gerek yok. Bilindiği gibi önce dinleyeceğiz ki algıladığımızı anlamlandırabilelim. Bu da zaman alacak doğal olarak. Örneğin doğuştan görme özürlülere yeşili, sarıyı, kırmızıyı hatta “lila”yı nasıl betimleyeceksiniz?
Diyelim ki önce dinledik, sonra da örneklerle zenginleştirilerek anlatıldığını varsayarak anladığımızı kabul etsek. Sizce herkes için geçerli midir bu ya da anlama denen olgu herkes için aynı zaman dilimini mi gerektirir. Birçok şey gibi o da kişiden kişiye değişir.
Derdimi anlatmak, konuya girmek için bile onlarca cümle kullandım sanırım hatta hakkını vermem gerekirse “tümce” demeliydim. Çünkü parçalardan oluşan bir kavramlar bütününe ancak tümce denir. Bu arada cümle (Arapça) yerine tümceyi (Türkçe) kullanarak konuyu daha iyi anlatabileceğimi anımsadım.
Dolambaçlı yolları bırakıp konuya gelelim:
Yazmağa oturma amacım neydi? Dinlemek neyse de anlamak kesinlikle zamana yani “süre”ye bağlıdır. Bunu nasıl anlatabilirdim? Örneklerle kuşkusuz. Nasıl sobaya değmeden sıcağı, buza değmeden soğuğu anlayamıyorsak şekeri tatmadan tatlıyı, limonu tatmadan da ekşiyi anlayamayız.
Belki konuyu örnekleyeceğim ve kanıtlamağa çalışacağım bölüm daha kısa olacak ama bu uzun girişten sonra işim daha da kolay olacak. Başlayalım o zaman.
& & &
Yeri geldiğinde ne deriz: “Şu yaşıma geldim ama demek ki öğrenememişim. Şimdi kafama dank etti!” Demek ki bazı şeyleri çabuk, bazı şeyleri zor yani zamanla öğreniyoruz.
“Anladım ki” diye başlayayım - bir bakıma - elimi taşın altına koyarak. Siz de başladığım cümlelerde süreyi ve olumlulukla olumsuzluğu kullanarak bitirin sözleri.
Anladım ki bugüne kadar beni seviyor dediklerim meğer benden zerre kadar hazzetmiyorlarmış. Benim için canlarını feda edeceklerini söyleyenlerin gözünde kesilip atılmış tırnak parçası kadar değerim yokmuş. “Seni o kadar seviyorum ki senin yerine canımı bile veririm.” diyenler birden kapıyı çarpıp gidiyor ya da kapıyı gösteriyorlarmış. “Sen benim mutluluk kaynağımsın. Yanında kendimi bulutların üzerinde gibi hissediyorum.” diyenler, benden başka bir hemcinsimin yanında şen şakrak kahkahalar atarak beni o anda cansız cenazeye çevirebiliyorlarmış. “Yemem yediririm, içmem içiririm.” diyenler, bakıyorsun bir lokma ekmeği senden esirgiyorlarmış en zor zamanında.
Her şey ölüm, her şey vefasızlık, her şey mutsuzluk mu? Hayır.
Bir de bakıyorsun “Yolun sonundayım.” derken dönüp selam vermeğe üşendiğin, “Bundan bırak kötü gün dostluğunu, bundan ne köy olur ne kasaba!” dediğin insanlar elini uzatıvermiş sana çukurun, çamurun, çirkefin, gayyanın içinden çekip almak için seni. Kapısını bile çalmadığın, bayramdan bayrama bile - hiç olmazsa - bir “alo” deyip aramadığın arkadaşının sanal omzunda kendini iyi hissetmişsin.
Uğruna ömrünü verdiğin can yoldaşın da satıverir seni yeri gelir, senin ondan habersiz ancak hayalini kurduğun, aşkıyla uykusuz geceler koleksiyonu yaptığın âşıkın bile boynuna sarılıp kulağına “Hep senin bana açılmanı bekledim.” diye fısıldar günün birinde.
Kıssadan hisse: İster felaket olsun ister sürpriz, ister vefasızlık olsun ister vefa.
Bu cümlelerin başına “ömrüm boyunca” gibi boşa geçen süreyi belirten, sonuna ise tahayyül bile etmediğiniz davranışı ya da cümleyi ekleyebilirsiniz.
Dostlar anlamak için çaba ve sabır gerekir. Ancak zamanı gelince çatlar yumurta ve ancak o zaman “Anladım ki” diye bitirirsiniz cümlenizi. Bu da sizin hissetmenizle ya da anlama yeteneğinizle sınırlıdır.