Geçen gece uyku tutmayınca erkeklik bende kalsın diye kalktım. Olmayınca olmuyor, gelmeyince gelmiyor uyku denen nazlı peri.
AH BU FASULYAGeçen gece uyku tutmayınca erkeklik bende kalsın diye kalktım. Olmayınca olmuyor, gelmeyince gelmiyor uyku denen nazlı peri. Eh, ne yapalım, onunla inatlaşıp kalbini kıracak hâlimiz yok ya! Açtım bilgisayarı, bir film bulursam izlerim dedim. Şöyle sıkmayacak hatta biraz da komik falan…
“Ah bu fasulya yedi buçuk lira,
Hem kaynasın hem oynasın.”
Şimdi bazı okurlarımız içlerinden belki de sesli sesli söylenmeğe başlayacaklar. Ben de biliyorum doğrusunun “fasulye” olduğunu ama yöresel söylem olduğu gibi alınmış bu yüzden takılıp kalmadım hatta türkünün duyulduğu bölümlerde hem de müzikli bölümlerde “…sulya” hecelerini vurgulayarak eşlik ettim.
Bundan sonrasını ister okuyun ister okumayın.
Derken efendim acıkmışım gecenin bir vakti işte. Hemen filmi kesip bıraktım. Doğru mutfağa. Gecenin bir vakti insanın karnı acıkıveriyor ama ne fayda. Kuru fasulye kavanozu boş yani fasulye sizlere ömür! Ne zaman bitmiş bu?
Ne zaman olacak, son pişirdiğimde tabii! Kendi kendime söylenedurayım, burnum da başkasının mutfağından süzülüp gelen insanı bayıltacak, ateşten yeni inmiş kuru fasulye yemeğinin dumanı gibi tahrik ediyor beni.
Sabahı zor ettim. Etmesine ettim ama şimdi oturup dükkânların açılmasını bekleyeceğiz bir de.
Uzatmayalım, sabahı sabah ettim. Giyinip fırladım sokağa. O mağaza senin, bu mağaza benim. O dükkân açmamış, bu da öyle derken o da ne? Açık bir yer buldum. Bulmasına buldum ama fasulye uçmuş! Şimdi de “Saçmalama!” diyeceksiniz. Demem o değil. Yanına yaklaşılamıyor. Bir anda ne olmuş böyle. Perinin sihirli çubuğu değmiş sanırsın fasulyelere! Hani “Fasulye kuyumculara düşmüş!” diyeceğim ama abartı olacak. Bir iki yere daha baktım. Yok yok, bu fiyata fasulye mi yenir; aç dururum daha iyi ama bendeki de inat işte.
Bu arada bankaya uğradım. Üç aylık emekli maaşım yeni yatmıştı. Yola çıkacağım için ne olur ne olmaz diye yarısını çektim hesabımdan. Bakarsın keseme uygun bir fiyat bulup azıcık yedeklerim nevaleyi.
Uzatmayayım. Yola çıkmadan önce interneti açıp şöyle bir göz attım fiyatlara. Farklı farklı fiyatlar yazıyor ama özellikle İç Anadolu bölgesinde daha hesaplı alabileceğim anlaşılıyor. Nerelere gideceğimi saptadım oralardaki satış fiyatlarını not edip. “Olmuşken bir kısmını satıp kâr da edebilirim.” diye hesabımdaki paranın geri kalanını da çektim. Atladım bizim emektara. Vurdum yollara.
Açılın yollar, fasulyeciler kralı geliyor! Bu ilden şu ile, o ilçeden öteki ilçeye; beriki köyden ötekine derken tekerin biri emekliye ayrıldı. Onu güç bela bulup taktırdım derken bir sonraki etapta da triger kayışı “Çabalama kaptan, ben gidemem!” demez mi! “Oldu olacak, kırıldı nacak!” hesabı onu da hallettik ama cebimdeki para da ateşi görmüş buz gibi eriyor bir yandan. Zaten yakıt alev olmuş yakıyor cebi.
Sonunda köyün birinde buldum en düşük (!) fiyatlı kuru fasulyeyi. Ne yapalım, hayal ettiğimiz kadar değil ama hiç olmazsa paramızın yetebildiği kadar aldık ve düştük kürkçü dükkânımızın yollarına. Satıp kâr etme hayalleri suya düşmüş, neredeyse boğulmak üzereydi ki evimize döndük. Cepteki bozuk para pis pis sırıtıyor gibi geldi bana ama fakirhaneye kapağı atmıştık çok şükür!
“Eee?” dediğinizi duyar gibiyim. Ne “eee”si?
Gözlerimi, işaret parmaklarımın eklemleriyle ovuşturarak kalktım kanepeden. İzlediğim film bitmiş, bağlantı gitmiş, asıl baktığım ekran bana bakıyordu sanki.
Yazarın notu: Sakın bana kızıp “Saçmalama!” demeyin. Ben masumum sayın okurum. “Hani aldığın fasulye?” diye de eklemeyin. Halbuki yazımın 4. paragrafındaki “Bundan sonrasını ister okuyun ister okumayın.” cümlemle sizi peşin peşin uyarmıştım. Hâlâ anlayamadınız mı filmi izlerken uyuyakaldığımı?