Ambalajsız satılan - özellikle gıdada - maddeler sağlığa zararlı ya da sağlığı tehdit ediyor. Bizim konumuz gıda maddeleri değil aslında. O apayrı bir konu ve içler acısı zaten.

Ambalajsız satılan - özellikle gıdada - maddeler sağlığa zararlı ya da sağlığı tehdit ediyor. Bizim konumuz gıda maddeleri değil aslında. O apayrı bir konu ve içler acısı zaten.
Ne alırsanız alın, daha önce kimsenin eli değmemiş bir yiyeceği ya da ürünü almak istersiniz. Sizden önce bir alıcının mıncıklayıp bıraktığı domates ya da ekmeği kim almak ister? Bu yüzden bir şey almadan önce oraya “olay yeri inceleme birimi”ni çağırmak da gerekebilir titizlenen biriyseniz.
Özellikle ekmek. Bir aralar – bilirsiniz - naylon poşette sunulmuştu tüketiciye ama türlü bahane ve karşı çıkışlarla ondan vazgeçildi bildiğiniz gibi. Kimi, “Sıcak paketlendiği için ekmek hamurlaşıyor.” dedi. Kimi de “Ne yani, fırıncılara güvenmiyor muyuz?” diyerek duygularımızla oynadı. Bir zamanlar ekmeğinden bir defasında çivi, bir defasında – yıkanmış da olsa - çorap çıkmış biri olarak buna sadece güldüm. Hamuru kardığı makinenin üst demirine, yıkadığı çorabı kurusun diye koymuş. “Ne var?”mış bunda.
Kısaca söylersek bizim ambalajla aramız, geçmişimiz pek iyi değil. Ürünümüzle aramıza başka bir şey girmemeli, ürünümüze dokunmalı hatta onu tatmalıyız. Koparılmış biberleri, fasulyeleri anladık da, ısırılmış elmaya, armuda ne demeli “Pes!”ten başka?
Uygar bir ülke( mi)yiz ve dünya standartlarında bir uygulama bizim de en doğal ve yasal hakkımız ama gelin görün ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Bir zamanlar poşete giren cins ayrımcı dergiler bile artık açık saçık(!) Çocuk da olsan istediğini al, incele; diğerleri yoksa bile olgunlaşma ve ergenleşme özgürlüğü var ülkede. Hatta bu konu, TV dizileri, dergiler, filmler aracılığıyla pompalanıyor belleklere.
Başlıkta neden Halide Edip Adıvar’ın yapıtına gönderme yaptığım anlaşılmıştır artık, en azından sezilmiştir. Oldum olası kapalılığı sevmeyiz biz (!) Her şey açık, apaçık (!) olacak ve açıklamalara gereksinim olmayacak. Çok kaba tabirle “tabak gibi” ortada olacak her şey.
Şimdi gelin birlikte düşünelim. Hangimiz büyük bir mağazada bile olsa bir ürünü kutusundan çıkarıp kurcalamamışızdır? Hani mümkün olsa, peynir kutusunun içindeki plastiği yırtıp kıyısından kopardığımız parçayla peynirin rengini, kokusunu, tadını test edeceğiz. İşte tüm sorun burada başlıyor. Bu plastiği nasıl yırtacaksınız? Aslında çok kolay. Bir zamanlar rahmetli Cenk Koray’ın TV’de sunduğu “Tele Kutu” programındaki gibi, eliniz ya da cebinizdeki, konuyla ilintisiz bir anahtarla başarabilirsiniz bunu.
Bunlar kolay. Asıl iş direnen ambalajları alt etmekte. Bazı elektronik aygıt ambalajları bantlı değildir ama karton uçlarının değişik biçimlerde kesilip, eğilip bükülmesiyle açılabilir ancak. Onları açmak da “Rübik Küpü”nü çözmek kadar zordur. Hangisini nereden geçirip hangisini nereden çekeceksiniz? Gel de çöz.
Gene de bunlar işin kolay tarafı. Siz hiç koca koca AVM’lerdeki yemek yenen yerlerde ketçap, mayonez ya da kağıt mendil paketi açmayı denediniz, daha doğrusu başardınız mı? Şimdi Allah’ları var, nereden yırtacağımızı tırtıklı bir yer yaparak belirtmişler ama o tırtık nasıl bir tırtık ki açabilene aşk olsun.
Örnekler yalnız bunlarla sınırlı değil. Say say bitmez. Kapalı naylon korumalıklı paketlerde getirilen plastik çatal kaşık paketlerini düşünelim. Ambalajı açmayı başarabilmişsiniz ama çatalı yiyeceğe batırdığınızda, çatalın birkaç dişi kırılıyor. Bir de o parçaların yiyecek içinde kalma riski var. “To be or not to be”.
Bazı satıcılar paketi öyle bir sağlam yaparlar ki “Kanije Savunması” bile yanında hafif kalır. Hele hele “pazar esnafı”nın düğümlediği naylon poşetin düğümünü açmak, yeni kesilmemiş ve manikür görmemiş cadı tırnağı ister. Salataya doğranacak salatalığın poşetini açana kadar çürüyüp gider canım salatalık. Tek yol, düğümle uğraşmayıp poşeti yırtarak açmak. O da becerinize ve şansınıza kalmış.
Ya ketçap, mayonez paketçiklerini açmak? Bir de eliniz biraz da olsa yağlı ya da ıslaksa? Önüne gelene “Kardeş, şunu açabilir misin bir zahmet?” demek bile özgüven ve cesaret ister bazen.
Belki de bu konuyu ben gereğinden çok abartıyorum. Herkes bu paketleri çok kolay açıyor olabilir ama açamayanlar için üstlerine - banka sözleşmelerindeki karınca duası gibi okunamayacak kadar küçük harflerle de olsa - “Nasıl açılır?” diye bir açıklama konabilir. Hani klasik söylemle “Önemli olan müşteri memnuniyeti” Ha, müşterinin gözleri de benim gözlerim gibi iyi (!) görüyorsa....
Kısaca, ülkemizde “ambalaj sanayisi”ni değil, “ambalaj açma tekniği kursları”nı geliştirmek daha yararlı olabilir.