Dil bir kültür aktarıcısı olduğuna göre, o kelimenin çok zengin bir kültür dünyasından birçok izler taşıyıp günümüze kadar getirdiğini buradan anlayabiliriz.
Dil bir kültür aktarıcısı olduğuna göre, o kelimenin çok zengin bir kültür dünyasından birçok izler taşıyıp günümüze kadar getirdiğini buradan anlayabiliriz. Bu çok zengin kültür dünyasının örneklerini anlamlarını kısaca vererek gösterirsek, (oyun) kelimesinin kendi kültürümüzdeki yerini, daha da belir gin bir yolla göstermiş oluruz. Oyun almak oyunda sayı kazanmak; oyun bağlamak güreşte rakibe bir oyun yapıp beklemek; oyun bozmak tasarlanmış bir işi yersiz olarak karış tırmak veya mızıkçılık etmek; oyun çıkarmak sportif oyunlarda başarılı olmak; oyun dökmek /döktürmek sevimli görü nebilmek amacıyla şıma rıklık yapmak; oyun etmek kurnazlıkla birini aldatmak; oyun kırmak ,çalgı eşliğinde coşkuyla raksetmek; oyun kurmak bir spor yarışmasını kazanmak için belirli bir yol tutmak; oyun kurucu sporda takımının nasıl oynaması gerektiğini bilen ve uygulayan kışı oyun oynamak bırını kandırmak aldatmak, oyun vermek oyunda sayı yitirmek; oyun yapmak güreşte rakibe oyun uygulamak veya birine beklemediği bir biçimde davranıp onu aldatmak; oyun çıkarmak tiyatroda sahneye çıkıp rol yapmak; oyuna gelmek kandırılmak; oyuna getirmek birini tuzağa düşürmek; oyuna girmek kumarda oyuna katılmak; oyuna kurban gitmek bir hile sonunda zarara, iftiraya uğramak; oyunu almak oyunda sayı sahibi olmak veya oyunu kazanmak; oyunu bozmak oyun içinde oyun bir iş içinde birbiri ardınca hile yap mak, oyun kelimesiyle başlayan kullanımlardır.
Oyun ayrıca tamlama biçiminde de dilimizde birçok örnek içinde yer alır. Türkçenin zenginliğini göstermesi bakımından bunları da aktaralım: Ali Cengiz oyunu büyü yardımıyla değişik varlıklar biçimine girerek birbirini yenmeye çalışan büyücü ile çırağının masalına dayanan, birbirlerini değişik hile ve düzende aldatmaya çalışanların bütün işleri, yapıp ettikleri; ayak oyunu birini kandırmak için yapılan hileli iş; borsa oyunu borsada işlem gören değerli kağıtların spekülatif amaçlarla alınıp satılması; büyük (veya küçük) oyun çok (veya az) para konularak yapılan hile, aldatmaca; cinsel oyun çocuklukta bir cinsel davranışı belirten psikolojik terim veya sevişme öncesi yapılan işve ve hareket; çocuk oyunu çok basitçe düzenlenmiş iş veya plan; çocuk oyunları çocukların genellikle bir ebe seçtiği, belirli kuralları olan oyunlar; göbek oyunu Orta Doğu ülkelerinde hızlı ritm ve ezgi eşliğinde yapılan dans; halk oyunları yörelere ait müzik eşliğinde oynanan halk dansları; ışık oyunu ışıkların müzik veya ses eşliğinde değişik renkte ve tonlarda gösterilmek istenen nesne üzerinde ve çevresinde yansıtılması; isyanları oynamak çok öfkelenip baş kaldırmak; kağıt oyunu iskambil kağıtlarıyla düzenlenen oyun; kelime oyunu kelimelerin benzerlik veya ses yapılarına bağlı kalarak anlamlı kelime oluşturma veya farklı anlamlar yükleyerek anlamı karıştırmak; oyun havası halk oyunları için çalınan kıvrak ezgi; sefilleri oynamak parasız kalmak, yoksullaşmak; tehlikeli oyun sonuçları kötü olabilecek bir düzenleme.
Bu zenginliği arttıran başka bir kullanım alanı da, ana kökten oluşturulan kelimelerdir. Anlamları hemen herkes tarafından bilindiği için bunları sadece sıralamakla yetinelim: Oynamak, oynanmak, oynaşmak, oynatılmak, oynatmak, oynattırmak, oynattırılmak fiillerinin yanı sıra oynak, oynakça, oynak kemiği, oynaklık, oynama, oynayış, oynanma, oynaş, oynaşlık, oynaşma, oynatılma, oynatım, oynatımcı, oynatış, oynatma, oynattırma, oynattırılma, oynaya oynaya, güle oynaya, oynayış, oyunbaz, oyunbozanlık, oyunbozan, oyunbozanlık, oyuncak, oyuncakçı, oyuncakçılık, oyuncaklı, oyuncu, oyunculuk, oyun ebesi, oyun kağıdı, oyunlaştırılma, oyunlaştırma, oyunluk, oyun masası, oyun sahası (veya alanı), oyun salonu (veya odası), oyunsal, oyun yazarı, oyun yazarlığı bize çok büyük ve önemli bir kültür dünyasında olduğumuzu gösteren anlamlı kullanışlardır.
Bunlara daha birçok atasözümüzü eklediği mizde dilimizin ve kültü rümüzün engin denizini tam olarak kavramamız mümkündür: Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz; aç ayı oynamaz; Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu; oynamayan gelin yerim dar demiş, yerini genişletmişler, bu sefer yenim dar (veya eteğim kısa) demiş; oynayacak olan kağnı gıcırtısında da oynar; eli işte gözü oynaşta; oğlan aldı oyuna gitti, çoban aldı koyuna gitti; ölüyü görür ağlar, davulu görür oynar; vurdum duymaz, çaldım oynamaz; eşeği yoldan çıkaran sıpanın oynaması; iki cambaz bir ipte oynamaz; rüzgar esmeyince yaprak oynamaz; öksüz oynaşa çıkmış, ay akşamdan doğmuş; oynaşına inanan avrat ersiz kalır; ateşle oyun olmaz; buğday ile koyun, geri yanı oyun; kurtla koyun, kılıçla oyun olmaz; er oyunu üçe kadar; vur patlasın, çal oynasın; oyun oldu ot bitti; oyun oldu torba doldu... vb...
Oyun kelimesi içinde taşıdığı anlamlara göre tanımlanmak istenmişse de, hemen herkesin kabul edebileceği, doyurucu bir tanım bulmak mümkün olmamıştır. Oyunun insanlığın ilk günlerinden beri sürekli olarak yeni ögelerle değiştirilip uygulanması, oyunu gerçekleştirme amacını göz önüne alarak tanım yapmaktan öteye götürememiştir. Böylece her tanım ancak yaklaşık olarak oyunu açıklayıp tanımlayabilmektedir. Birkaç örnekle durumu açığa kavuşturmak daha doğru olacaktır: Oyun: “Hesap, dikkat, rastlantı veya maharete dayanan ve insanların hoş vakit geçirmelerine, oya lanmalarına yarayan, ta mamen çıkarsız eğlenceli yarış” (Meydan Larousse, C.9); “Birçok oyun etkinliği, küçük çocukların, yetişkinlerin etkinliklerinin taklididir. Çocuk, oyun hayatı boyunca yetişkinlerin çevresi içinde gözlemlediği etkinlikleri yeniden üretmektedir.” (Hurlock, E.B.: Child Development, Tokyo, 1956, s.321); “Oyun, gündelik yaşamı ve onun içeriksel kaygılarını bilerek gözardı edip onların üstüne yükselmeyi ve hoşlanmayı sağlar.” (Heinemann, F.: Estetik Günümüzde Felsefe Disiplinleri İçinde, çeviren D. Özlem, İstanbul, 1990, s.378); “Oyun, özgürce razı olunan, ama tamamen emredici kurallara uygun olarak belirli zaman ve mekftn sınırları içinde gerçekleştirilen, bizatihi bir amaca sahip olan, bir gerilim ve sevinç duygusu ile ‘alışılmış hayat’tan ‘başka türlü olmak’ bilincinin eşlik ettiği, iradi bir eylem veya faaliyettir.” (Huizinga, J.: Homo Ludens-Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, çeviren M. A. Kıhçbay, İstanbul, 1995, s.46); “Oyunların gene çağcıl bir önemli işlevi sağaltma, özellikle ruhsal tanılama ve sağaltma alanında görülür. Bu geçmişte de başvurulmuş bir yöntemdir.” (And, Metin: Oyun ve Bügü-TLirk Kültüründe Oyun Kavramı, İstanbul,1974, s.51;) “Oyun oynamak, belli bir duruma, yalnızca kuralların izin verdiği araç ve yöntemlerin kullanılmasıyla varılmaya çalışıldığı; kural ların, daha etkisiz araç ve yöntemler lehine daha etkili olanları yasakladığı ve kuralların salt etkinliği olanaklı kıldığı için be nimsendiği bir uğraştır. Oyun oynamak, gereksiz engelleri yenmek için gönüllü bir girişimdir.” (Suits, B.:Çekirge Oyun, Yaşam ve Ütopya, çeviren: S. Sertabiboğlu, İstanbul, 1995, s.52); “Oyun mükemmeli arayışın seçkin ve simgesel bir biçimini, soylu bir alşimiyi, tüm imge ve çeşitliliklerin üstünde yer alan kendi içinde bütün usu, yani Tanrı’ya bir yaklaşım an latmaktaydı. Nasıl ki eski çağlarda dindar düşünenler, tüm yaratıkların yaşamını Yaradan’a giden bir yol üzerinde tasarlanmış ve fenomenler dünyasındaki çeşitliliğin ancak Tanrı ile bütünleşmede bir mükemmelliğe ve sona kavuşacağını görmüşlerse, Boncuk Oyu nu’nun figür ve formülleri de tüm bilim ve sanat dallarıyla beslenen evrensel dilde mimari, bir müzik, bir felsefe yaratıp oyunla mükemmele, saf bir varoluşa ulaşılmasını ve gerçeğin tam olarak yaşanmasını sağlamaya çalışmıştır.” (Hesse, Hermann: Boncuk Oyunu, İstanbul, 1993, s.38-39). Dahası yuzlerce yıl oncesınde Buyuk filozof Eflatun ise “Kanunlar” adını verdiği eserinde, insanın en doğru bir biçimde yaşayışını anlatırken şöyle der: “Oynar gibi yaşamalı; oyunlar oynamalı, şarkı söylemeli, dans etmeli; böylece tanrıların gönlü alınır t ve insan kendini düşmanlarına karşı savunur, yarışma kazanır.”