İnsanoğlunu yeryüzündeki diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinin başında, duygularını ve düşüncelerini belirli bir ses veya hareket kalıbı içinde ortaya koyması gerekir.
İnsanoğlunu yeryüzündeki diğer canlı varlıklardan ayıran en önemli özelliklerinin başında, duygularını ve düşüncelerini belirli bir ses veya hareket kalıbı içinde ortaya koyması gerekir. İnsan dünyaya geldiği andan itibaren her iki kalıbı hazır bulur. Bunları taklit ederek öğrenmeye çalışır. Öğrendikçe de çevresindeki insanlarla iletişim kurmaya, anlaşmaya çaba gösterir. En yakın çevresinde konuşmalara ve konuşma ile birlikte yapılan hareketlere dikkat eder. Aylar, yıllar geçip büyüdükçe, kendi iç dünyasında birtakım gelişmeler, onu top lumda bir yerlere götürür. Bu gelişmeler, ancak dil ile ortaya konabildiği için, dil ile ilgili gelişmeler her insanın hayatında çok önemli bir rol oynar.
Kendi iç dünyasını çevresindekilere anlatıp açıklayabildiği gibi, çevresindekilerin anlattıklarını da, düşünme özelliğine sahip olduğu için, kavramayı başarır. Bütün bu özelliklerin ortaya konulmasını sağlayan dil, değişik işlevleri bulunan, özelliklerinin zenginliğiyle ve farklı yapısıyla dikkati çeken, çeşitli varlıklara birtakım sesler çıkararak canlılık veren, bazı sırlannı bugün bile çözemediğimiz koca bir okyanustur, bir hazinedir, bir bilinmezler yumağıdır.
İnsan duygu ve düşünceleri herhangi bir kısıtlamaya uğra maksızın iç ve dış dünyasındaki gelişmelere katkıda bulunur ken, bunların ifade edilmesinde kullanılan dil ve hareket araç ları da farklılıklar gösterir. Dilin düşünceden, düşüncenin dil den ayrılması mümkün olmadığı gibi, hareket ögesi de hem dilden. hem de düşünceden ayrılamaz. Kelimelerin yeterli olmadığı yerlerde hareketlere başvurulur veya kelimelerin anlamları bir hareket ile daha da belirginleştirilir.
Toplumun bütün elemanları aynı kültür çevresinden oldukları için, gerek kelimeleri ve gerek hareketleri kolayca anlayıp yerli yerlerinde değerlendirmeye girişirler.
Dildeki kelimelerin, kelimelerden belli bir yapı içinde oluşturulan cümlelerin o toplum içinde nasıl bir zenginlik gösterdiği biliniyorsa, hareketlerin belirli kalıplar içinde ol ması, bilinen ölçüler ve tempolarla kullanılması, aynı şekilde başka bir zenginliği ortaya koyar. Özellikle maddi ve manevi ihtiyaçlarını belirlemekte ve gidermede, duygu ve düşünce lerini jest ve mimiklerle anlatmada, doğayla ve diğer insanlar la olan ilişkilerini geliştirmede kendi hareket yeteneği, özelliği ve güzelliği asıl rolleri oynar.
İnsanı yakın çevresiyle ve uzaktaki insanlarla ilişki kurup iletişim türlerini çoğaltması sonucunda bir toplumun belli bir düzene kavuştuğu, bir takım kalıp yargıların uygulamaya konduğu, kuralların belirlendiği, sosyal düzenlemelerin yapıldığı görülür.
Bu sosyal düzenlemeler, toplumu oluşturan aileleri, boyları, aşiretleri ve daha geniş toplulukları belirli bir amaç etrafında birleştirir. Maddi ve manevi ihtiyaçlar topluca düşünülüp karşılanma çareleri aranır. Doğa ile olan ilişkilerde, diğer grup üyelerinin yardımı istenir. Bu yardım bizzat kendisinin hareketleri olabileceği gibi, onların yararlandığı araç-gerecin sağlanıp getirilmesi de olabilir. Böylece hem dilde, hem hareketlerde bir bütünlük meydana gelir.
Dılde, duyguda, duşuncede, harekette olan bu sosyal bütünleşme, herkesin kabul etmesi ve uyum sağlamasıyla daha gelişmiş bir toplum düzeninin temellerini atıp sağlamlaştırır. Böylece millet kavramı, o toplumun dilini, duygu ve düşüncelerini, hareketlerini, günlük yaşayıştaki tutum ve davranışlarını, hayatın değişik sahnelerinde benzerlikleri, yakınlaşmaları ve birliktelikleri, ortak değer yargılarından oluşan sağlam bir bilinci, dayanışmayı içinde bulunduran bir kavram durumuna gelir.
Bir milletin, millet olarak tarih sahnesine çıkması, ancak dili, duygu ve düşüncelerdeki birliği, gelenekleri ve görenekleri, vatan toprağına bağlılığı, tarihteki geçmişi ve hareketlerindeki anlam zenginliği, dünya görüşü, sanattaki gelişmeleri ile mümkün olabilir. Bütün bu nitelemeler o milletin kültürünü de oluşturur. Bu kültürün temelini oluşturan dilin özelliklerinin, toplumun bütün bireyleri tarafından iyi bilinip anlaşılması, toplum içindeki değer yargılarının da kuşaktan kuşağa doğru olarak aktarılmasını sağlar.
Bir dili diğer dillerden ayıran özellikleri, o dilin kullanılma alanlarına, kelime ve kavram zenginliklerine bağlıdır. Keli melere yüklenen açık veya gizli anlamlar, kelimelerden oluşturulan deyim, atasözü gibi farkh kalıplar; belirli bir dizi içinde yer alan ses ve ahenk taşıyan kelimeler, hareketlere eşlik eden vurgulu sözler, duyguları belirten ifadeler bilindiği takdirde, dilin gizli kal mış birtakım güzellikleri de ortaya konmuş olur.
“Milli his ile dil ara sındaki bağ çok kuvvet lidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inki şafında başlıca müessir dir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir ; yeter ki bu dil, şuurla işlensin” diye bize hedef gösteren, amacımızın ne olduğunu belirleyen Atatürk, dilin bu zenginliklerinin ortaya çıkarılmasını istemiştir.
Böylece Türk dilinin kültürümüzün temelini oluşturduğu vurgulayan büyük önder, Türk milletinin değer yargılarını içeren kültürünün özelliklerine de sık sık dikkat çekmiştir. Bir başka konuşmasında Atatürk; “Kültür, tabiatın yüksek feyzleriyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey mündemiçtir. Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık vb. bunların hepsi insanlık vasıflarındandır” demiştir. Kendi amacını ve tutulacak yolu da ayrıca göstermiştir. “Milli kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyeti’ nin temel direği olarak temin edeceğiz.”
Bir anlam, duygu ve düşünce bütünlüğünü hareketlerle ortaya koyan oyunlarımız, milli kültürümüzün her dönemde giderek güzelleşen, sanat ve estetik kaygısıyla gelişen milil değerlerimiz içinde asıl yerine oturtulması gereken ortaklaşa yarattığımız eserlerin başında gelir.
Türkçe’nin en eski kelimelerinden biri olan “oyun”, di limizin yazılı kaynakları arasında bir köşede bulunan ve her geçen gün değeri daha iyi anlaşılan Kaşgarlı Mahmud’un 1070 yılında kaleme aldığı Divanü Lügat-it- Türk başlıklı eserinde de bulunmaktadır. Türkçe’deki kullanımı farklı anlamlar yüklenerek çeşitlenmiş, ayrıca birtakım fiillerle birlikte kullanıldığında deyim biçiminde mecazi anlamlar kazanmıştır. Böylece dilin geniş imUnlarından yararlanmış olup; değişik alanlarda da kullanılan bir kelime olmuştur.
Kelimenin oluşum biçimine baktığımızda, Eski Türkçede (oy-) = oynamak fiil köküne isim yapan (+°n) ekinin getirilmesiyle ortaya çıktığını görürüz. Türkiye Türkçesinde bulunmayan bu kök, Yakut Türkçe sinde (oy-) = sıçramak anlamında saklanıp kul lanılagelmiştir. Yerli ve yabancı araştırmacılar, bu kelimenin diğer Türk lehçelerinde hemen he men aynı olduğunu belirtmişlerdir. Sözgelimi, Türkmence, Kırgızca, Nogayca, Karakalpakçada aynen (oyun), Kazakçada (oyın), Altayca, Teleütçe, Şorca ve Sagaycada da (oin), Kazan Tatarcasında (uyın), Tatarcada da (uin) biçimleri aynı anlamda kullanılmaktadır.
Türkiye Türkçesinde kullanılan biçiminin çok farklı anlamlar taşıması dolayısıyla, dilimizin bu kelimeye ne kadar çok önem verdiğini görüyoruz. Bir dilde söz konusu olan kelime ne kadar çok ve birbirinden değişik anlamlarda kullanılmış ise, bu kelimenin o dilde o kadar önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir.