Bir kelime, insanın beyninde çağrışım yapabildiği kadar anlamlıdır.

Bir kelime, insanın beyninde çağrışım yapabildiği kadar anlamlıdır.
Bizim dil bilgimiz ve tecrübelerimiz kadar sınırlıdır.
Pembe fil, bizim bildiğimiz her şey kadar hayal edilebilir.
Tam bu noktada beni büyüleyen bir şey oluyor: İki farklı anlamı çakıştırarak yeni bir mana kazandırmak.

Lise yıllarımdan beni etkileyen bir örneğine kulak verelim dilerseniz; Bedri Rahmi Eyüboplu’nun evliyken aşık olduğu Mari Gerekmezyan’a yazdığı o meşhur şiir: Karadut.

Şiir şöyle başlar;
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.


Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.


Dil anlatım açısından ele alınacak olursa; bu şiirde benzetme, doğadan faydalanma, tekrardan yararlanma gibi anlatımı güçlendirme yöntemlerinden faydalanılmış.
Ama biz o açılardan değiliz.

Herhalde Eyüpoğlu’nun ressam olmasının da büyük etkisiyle, bu şiir muhteşem bir hüznün yanında coşkulu bir renk skalası da sunuyor bizlere. Bir karadut var, bilirsiniz. Bir de Eyüpoğlu’nun Karadut’u var, onu bu şiirle öğretir bize.

Pek söyleyecek bir şey de yok. İri karadut taneleri var Eyüpoğlu’nun şiirinde. Yemiş kadar, üzerine basıp ezmiş kadar olursunuz. Biraz da canınızı yakar. Zira Gerekmezyan, genç yaşta tüberkülozdan ölmüştür. Bir de Eyüpoğlu’nu sabırla bekleyen karısı Eren vardır hikâyede. Merak edenlerin en yakın zamanda okumasını dilerim…