Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı (ESBAV), Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu (ÇEDODEF), Çanakkale Çevre ve Doğa Dergisi ile Boğaz Medya’nın katkılarıyla düzenlenen söyleşinin konuğu, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Sekreter Yardımcısı ve ÇOMÜ Atatürkçü Gençler Kulübü Danışmanı Öğretim Üyesi Dr. Necmi Akyalçın oldu.
Söyleşiye okul öğrencilerinin yanı sıra ADD Çanakkale Şubesi yöneticileri ile turizmci Mehmet Öngen de katıldı. Etkinliğin açılış konuşmasını ise okul öğrenci konseyi başkanı Alp Tardu Tonka yaptı. Söyleşide Dr. Necmi Akyalçın’a soruları 10/A sınıfı öğrencisi Ada Sönmez yöneltti.
Ada Sönmez’in “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e neden Başöğretmenlik Unvanı verildi ?” sorusuna Necmi Akyalçın, “Vatan düşman işgalinden kurtulduktan sonra Atatürk şöyle bir bakıyor. Yanılmış, yıkılmış bir Anadolu. Elde avuçta para yok, yiyecek yok. Sıtma, frengi, verem, bit, yokluk ve yoksulluk içerisindeki halk, doktor yok, hemşire yok. Duvara çakacak çivi yok. Çocuğun altına serecek bez yok, şeker yok. Şekersizlikten, doğan çocuklara %60’ı ölüyor. Okuryazar değil toplum cahil esas savaş şiiri başlıyor diyor ve Cumhuriyetin ilanıyla birlikte bu baş öğretmenlik yoluna ya da baş öğretmenlikle doğrulanacak sürece başlanıyor. Bakıyorlar ki bir 28 Ekim 1927 yapılan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk nüfus sayımında 13,5 milyon insan var. Nüfusun 6-7 bini kadınlardan oluşuyor. Çünkü erkekler savaşlar’dan sağa dönemiyor. Erkek nüfus daha az. Ve bu nüfusun okuma yazma oranının istatistiğini istiyor Atatürk. Çıkan sonuç % 7 okuryazar oranı var. %93 okuryazar değil. Bu % 7’lik okur yazar da, öyle roman okuyan, gazete okuyan, kitap okuyan gazetede yazı yazan vesaire insan değil. Yalnızca ele verilen mektup okuyabilen meramını anlatacak kadar yazabilen insan. Okuryazar olan bu % 7’nin %1’i biri kadın. Yani kadınların çoğu cahil. Ve büyük Atatürk gece gündüz çalışarak bu sorunu yani ivedilikle ve mutlaka aşmamız gerekiyor diyor. Ekibine, kadrosuna. Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan çalışmalar sonucunda 30 Ekim 1928 gecesi arkadaşlarına “Bu İş Ya Olacak Ya Olacak, Başka Çaresi Yok” diyor. Yapmış olduğu bütün çalışmalarla birlikte 1 Kasım 1928’ de Harf Devrimi’ni gerçekleştiriyor. Hemen hızla 3 Kasım 1928’de resmi gazetede yayınlanıyor. Ve Latin kökenli Türk alfabesine geçiliyor. Herkes Latin alfabesi der ama Latin kökenli Türk alfabesidir bu. Çünkü Latince ‘de S'nin altında nokta olmaz, Ş yoktur. C' nin altında nokta olmaz Ç yoktur. Veya G'nin üzerinde işaret olup yumuşak G yoktur. bu uyarlamayı büyük Atatürk Türk dilinin Genetiğini bildiği için ses yapısına uygun şekilde ayarlıyor. Okuryazar seferberliğini hızla başlatıyor. Kendisi de kara tahtanın başına eline tebeşir alarak geçiyor. 24 Kasım'da Tekirdağ'da fotoğrafını görürsünüz. O fotoğraf Tekirdağ'da çekilmiştir. Kara tahtanın başında Atatürk. Ondan dolayı da 24 Kasım Atatürk'e başöğretmen unvanının verildiği tarih olarak anıyoruz. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e bu unvanı Büyük Millet Meclisi veriyor. Çünkü kendisi Köy köy, şehir şehir gezene okuma yazma seferberliğine öncülük ediyor. Bu öncülük meyvelerini kısa bir sürede vermeye başlıyor. 1928 ile 1930 arasındaki iki yıllık dönemde köy odasında, köy meydanında kadınların toplandığı mahalle evlerinde asker ocaklarında ve eski püskü taş binalarda okuma yazma bilenler diğerlerini öğretmeye başlıyor. Askeriyede ve okullarda zeki çocuklar diğer öğrenci ve askerlere öğretiyor. Onların içerisinde daha iyi, daha başarılı zeka düzeyi daha yüksek olanlar eğitmen yapılıyor. Köylere gönderiliyor. Kısa bir süre içerisinde 1938’e gelindiğinde okuryazar oranı neredeyse %20’lere ulaşıyor. 1940 nüfus sayılında bu oran %30’lara çıkıyor okuryazar oranı. Bu okuryazar oranı bugün Atatürk'ün açmış olduğu bu çağdaş medeniyet ve Cumhuriyet yolunda herhalde %100’lere ulaşmıştır, okuma yazma bilmeyen var mıdır, yok mudur bilemiyoruz. Varsa da %1’i geçmez Büyük Atatürk'e bundan dolayı işte bu millet mektepleri dediğimiz mekteplerin açılışından dolayı 24 Kasım’da başöğretmen unvanına verilmiştir. Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılında da 24 Kasım'ın “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaya ve anılmaya başlamıştır. 1981 yılından bu yana da 24 Kasım Öğretmenler Günü ve Başöğretmen Atatürk'ün öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Yani durduk yere verilmemiştir” dedi.
Yine Sönmez’in “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir sözü sizce bugün ne kadar anlaşılabiliyor? Eğitim sistemimiz bu anlayışla ne kadar örtüşüyor? sorusuna ise Akyalçın, bilimin tek gerçek olduğunu söyleyedi. Akyalçın, “Atatürk yaşamının son yıllarında gençler şöyle sözler söylüyor. Beni görmek demek behen diyor Arapça. Yani mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi ve duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. Ben sizlere manevi biri zat olarak olarak hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel eksen üzerinden akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. Akıl ve bilim hiçbir zaman terk etmeyeceğiniz en gerçekçi yolunuz olmalı. Çünkü akıl ve bilim Atatürk'ün mirasıdır bize. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir derken, Arapça ilim, Türkçe bilim. Bunu kastetmektedir. Hatta bu büyük Atatürk bir konuşmasında bir gün “benim söylediklerim bilimle ters düşerse benim söylediklerim değil, bilimi tercih edin “’ der. Onun dışında gerçek yol gösterici bilimdir” cümlelerini kurdu.
Ada Sönmez’in “Köy Enstitüleri Gibi Eğitim Modelleri Atatürk’ün Eğitim Vizyonunu Nasıl Yansıtıyor” sorusunu hakkında ise Necmi Akyalçın, “Şimdi en modern veya modern diyebileceğimiz Osmanlı'nın nüfus sayımı 1831 bin sekiz yüz otuz bir tarihinde İkinci Murat tarafından yapılmıştır. Bu sayımda evlerdeki erkekler Çok affedersiniz, hayvanlar, yani bunlar öküz, inek, eşek, katır, at o dönemde nüfusa kaydediliyor ama kadınlar kaydedilmiyor, yazılmıyor. Bunu ben bilmiyorum bundan haberiniz var mıydı? 1831 Yani kadın insan yerine bile konmuyordu. Erkekleri yazıyorlardı. Çünkü askere alacaklardı diye. Hayvanları yazıyorlardı çünkü vergi alacaklardı. Ama kadın hiçbir önemi ve değeri yoktu. İşte bundan dolayı büyük Atatürk arkadaşlar kadına okuma yazma seçme seçilme sosyal yaşama katılma anlamında son derece değer veren bir insandır. Düşünebiliyor musunuz gençler? Seçme seçilme hakkını çok medeni dediğimiz İsviçre 1971 yılında verdi. Japonya 1945 yılında verdi. Çin 1949 yılında verdi. Fransa 1789 – 1799 Fransız devrimini gerçekleştiren coğrafya, Ki bütün Avrupa'ya ve Dünyaya Fransız devrim birlikte insan hakları, demokrasi, laiklik ve benzeri kavramlar yayılıyor ondan sonra. Biz de Osmanlı 1839 Tanzimat’la bundan etkileniyoruz. Bu Fransa, yani insanlığın medeniyetin doğduğu yer olarak insanlara anlatılan Fransa, kadınlara seçme ve seçilme hakkını 1944’te veriyor. Bunun eğitimle ne ilgisi var diyebilirsiniz. Çok ilgisi var. Kadınlar son derece önemli Atatürk kadınların okuması için de onların önünü açıyor. Yani kadınlardaki okur - yazar oranının %1 ‘de olması, ilk nüfus sayımında kadınların sayılmaması da onu çok üzüyor. Onun için de kız liselerinin ve kız okullarının açılmasını söylüyor ve kızların okuması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Avrupa, kadınları kadınları okutalım mı? Kadınlara seçme seçilme hakkı verelim mi? ve benzeri konularda tartışırken Mustafa Kemal’in yanındaki kadın uçak kullanıyormuş. Bu Atatürk'ün sayesindedir. Özellikle Cumhuriyet kadın devrimidir. Özellikle kadınlar, kızlar bu cumhuriyeti çok iyi algılayıp, çok iyi anlamalı ve sahip çıkmalı. 1927’de yapılan ve daha sonra da 1940’ta yapılan 1945’te yapılan nüfus sayılarında Atatürk'ün bilime okuma – yazmaya ve eğitime verdiği önem, 1945’e gelindiğinde yapılan nüfus sayımında meyvelerini veriyor ve Türkiye'de okuryazar oranının %50’e çıktığı görülüyor. Bu bir dünya rekorudur. Yani %7’den yüzde alıyorsun okuma yazma oranını 1930’ da 15 senede %50’lere çıkarıyorsun. Dünya rekorudur bu. Onun için de bu % 50’nin içinde kadınların oranında %30 dolayındadır. Bu da bir dünya rekorudur. Onun için de burada söylemeden geçemeyeceğim. Eğitim konusunda Atatürk Dünya’nın örnek aldığı bir insandır” dedi.
Öğrencilere tesviyelerde bulunan Necmi Akyalçın, “Yaşadığınız ülkenin koşullarını, yaşadığınız şehrin koşullarını ve tarihini çok iyi bilin gençler. Bu topraklarda neler yaşanmış? Bu topraklara neler yaşatılmak isteniyor? Bunun farkına varabilmeniz için okuyun. Lütfen okuyun gençler. Ben Anıtkabir'de Atatürk'ün okuduğu kitaplarla ilgili bölümü gezdim. 3 bin 997 tane kitap okumuş Atatürk. Elli yedi yıllık yaşamında. Ki bu elli yedi yıllık yaşamın Birçok bölümü savaş meydanlarında geçmiş. Birçok bölümü tutsaklıkla geçmiş. Birçok bölümü vatan kurtarma telaşıyla geçmiş ama kısacık ömründe 3 bin 997 kitap okumuş. Atatürk kolay olmuyor. Dünya lideri kolay olunmuyor gençler. Onun için lütfen okuyun ve ülkenizin dünyadaki yeri nedir? Kentimizin dünyadaki yerini Biz nasıl davranmalıyız? Biz nasıl yaşamalıyız? Bizim ülkemizin üzerinde nasıl oyunlar oynanıyor? Bunları görebilmeniz için mutlaka okumanız gerekiyor. Okumadan anlayamazsınız. Gençler Atatürkçülük sömürgeciliğin düşmanıdır. Yani anti emperyalizmdir arkadaşlar. Sömürgecilik ve işgalciliğin karşıtlığıdır. Tam bağımsız Türkiye'den yana olmaktır. Özgürlükçülüktür, insan haklarından yana olmaktır. Her türlü bozgunculuğun karşısında olun. Çünkü Atatürkçülük bunu gerektiriyor. Yobazların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıdır Atatürkçülük. Atatürkçülük namuslu, çalışkan ve vatansever olmak demektir. Yolunuz Atatürk'ün yolu olsun gençler” şeklinde konuştu.
Söyleşinin sonunda, öğrenci konseyi başkanı Alp Tardu Tonka, Dr. Necmi Akyalçın’a günün anısına plaket takdim etti.