Herkes çocuğu olsun ister. Bir oğlunuz da olsa, bir kızınız da; hiç fark etmez. Onu kuşkusuz çok seversiniz. Benim de bir kızım var ama sizinkinden oldukça farklı diyebilirim.
Herkes çocuğu olsun ister. Bir oğlunuz da olsa, bir kızınız da; hiç fark etmez. Onu kuşkusuz çok seversiniz. Benim de bir kızım var ama sizinkinden oldukça farklı diyebilirim.“Bir çocuk ne kadar farklı olabilir ki ?” demeyin, gerçekten çok farklı yaratılışta bir kızım var.
Basit bir örnekle başlayayım. Günde normal olarak üç öğün yeriz, değil mi? Kızım bununla yetinmez. Neredeyse her saat aç yani özellikle yiyeceğe hiçbir zaman hayır demez.
Tatlı, tuzlu; her türlüsünü yer. Böreğe, tatlı veya tuzlu keke, pastaya dayanamaz. Kaç defa “Kızım, şeker sağlığa zararlı.” dedim ama bizi dinlemiyor, özellikle çikolata ve nane şekerine bayılıyor.
Ete, balığa da düşkün. Geçenlerde tavşan eti bulup aldım değişiklik olsun diye. İlk defa yedi hem de ağzını şapırdata şapırdata.
Sebzeyi sevmiyor. Dilini şöyle bir değdiriyor ve hemen bırakıyor. Sebze ve meyveyle arası yok uzun sözün kısası. Birimiz mutfağa girmeyelim, hemen tezgaha yanaşıyor ve ağzına göre bir şeyse kokusunu aldığı, oradan ayrılmıyor. Yani anlayacağınız, “Ne var bunda, belli ki obezin biri.” diyeceğiniz bir alışkanlığı var. Böyle düşünmekte haklısınız çünkü kilosu daha şimdiden yaşıtlarının en az yarısı kadar fazla. Tartmaya korkuyoruz ama o oralı değil. Varsa yoksa durmadan yesin.
Evde durmaktan da çok sıkılıyor ve gözü sokakta. Denetimsiz olmaz tabii, gözümüzün önünde olmalı. Bu yüzden “Hiç olmazsa biraz bahçeye çıksın.” diyoruz ama içeride kaplan, dışarıda tavşan. Pısırığın biri oluyor dışarı çıkınca. Süt dökmüş kedi gibi. Bu yüzden sokaktan arkadaş da edinemiyor. Sanki bıraksam hep arkama saklanacak. Bu da bizi hem şaşırtıyor hem üzüyor.
Televizyon izlerken ay çekirdeği yemeyi severim ama yine rahat yok. Hemen yanıma yanaşır. Dişlerinin ayrıklığına bakmaz, ille onu da yiyecek. Zor ayıklasa da yer. “Ne var bunda, bizim çocuğumuz da kuru yemiş yemeyi sever.” diyeceksiniz ama bizimki yemekle yetinse neyse. Tuhaf bir huyu var, arada durup yediği çekirdeklerin kabuklarını da kaptan alır ve tuzlarını yalar. “Gözlerin kör olacak bu gidişle, zaten şeker yüzünden hastalanacaksın. Bir de tuz, ne oluyor?” derim. Oralı bile olmaz.
Diyelim ki yediğini, örneğin şekeri önünden aldınız. İşte o zaman yandınız. Karşınıza geçip dikilir. Bir şey demeden gözlerini gözlerinize diker. Delici bakışlarıyla taciz eder sizi. Yemesini engellediğinizden, acısını çıkarmak için her an saldırabilir. Sizin kızınız hiç size saldırdı mı? Çocuğunuz diye kıyamıyorsunuz da. Bilmem fazla mı şımarttık. Haklı olabilirsiniz ama insanın içi elvermiyor canını yakmaya hatta üzmeye. Sinirlenip “Deli misin kızım sen?” diye bağırıyorum, dik dik suratıma bakıyor. Çıt yok ama bir ara muhakkak rövanşını alacaktır bizden.
Bu kadar kötü huyundan sonra iyi bir tarafını da söylemeliyim. İyi derken, bu kadar agresif, şımarık davranışının yanında sizi bile şaşırtacak bir zevki var.
Bazen udumu elime alıp bir makam dosyası açıyorum, örneğin “rast” dosyasını. Şöyle birkaç saat ud çalıp söylemek istiyorum ki hem çalışma olsun hem de günün yorgunluğu çıksın. Hemen sessizce yanıma geliyor. Yakınıma gelip ellerini ayaklarını bükerek dertop yatıyor ve gözlerini kapatıyor. Ben çaldığım sürece çıtı çıkmıyor. Saatlerce çalsam kalkmıyor yerinden. Sayfa çevirmem uzun sürerse gözlerini açıp bakıyor. Yeni şarkıya başlayınca yine gözlerini yumup dinlemeye devam ediyor. Eğer kalkıp odadan çıkarsam orada bir süre bekliyor. Geri dönmeyeceğimi anlar ve umudunu keserse o da kalkıp gidiyor.
Gördünüz mü - aramızda kalsın ama - ne kadar garip ve çelişkilerle dolu bir kızım var. Şimdi buna ne buyurdunuz? Tam bir zıtlıklar abidesi.
Diyeceksiniz ki “Bizim oğlumuzun, kızımızın da buna benzer kaprisleri, şımarıklıkları ve beğenmediğimiz kötü huyları var.” Haklısınız, olabilir. Onun için vereceğim son örneği dinlemeden karşı çıkmayın bana.
Son zamanlarda yeni bir huy edindi.
Bir gün üst kattan bana seslendi. Bu arada evde nazı en çok bana geçer. Önce oralı olmadım. Her çağırışında yanına gidecek değilim ya! Baktım ısrarla çağırıyor. Seslenmesine dayanamadım, gittim. Üst kata çıkınca baktım ki koridorda dikiliyor. Bir anlam veremedim. Ardından da tuvalete doğru bakıp yan odaya girdi. Genellikle üst katta kimse olmadığı için bu katın tuvaletini kullanmayı seviyor.
Bundan sonraki günlerde bu seslenme âdet haline geldi. Ne zaman yukarıya çıksa beni çağırıyor. Bir şey yapmadan aşağı inersem yeniden ve ısrarla çağırıyor. Sonunda anladım ve o günden sonra seslendikçe hep çıktım yukarıya ve küçükse tuvaletteki kumu karıştırdım, büyükse kürekle aldım. Sizin kızınız da sizi çağırmak için gırtlağını yırtarcasına miyavlıyor mu?