Eylül geldi.

Eylül geldi.
Ağustos’un geçmesini sabırsızlıkla beklerken, Eylül’ün bitmemesi için dua ediyordum.
Lakin öyle olmadı ve Eylül ayı rüzgâr gibi geçti.
Her Eylül ayı bana, yaşanmamışların ihtimalini anımsatır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ‘Karadutum, çatal karam, çingenem’ini dillendirir,
Mutlaka bir Kiarostami filmi izlerim.
Güz renklerini giymeyi sever ve yavaş yavaş hırkalarımı üst raflardan çıkarırım.
Hele yarınları düşünmeden kurumuş yapraklara basmak, pek çok insanın basit mutluluğu…

Bu Eylül, yine diğer Eylüller gibi okullar açıldı.
Bu Eylül, yukarıdaki romantikliğimle avunamadım.
Hayat akıyor ve akarken de acıları işaret ediyordu.
Sistemlerin dayanılmaz acılarını.

Ama İran’da bir şeyler oldu, farklı olarak.
Gencecik bir kadını, irşad devriyeleri, şeriat kurallarına uygun giyinmiyor diye tutukladı.
22 yaşındaydı Mehsa Emini, hayatını kaybetti.
Doğudaki pek çok bölgede protesto başladı.
Muhalif kanallardan servis edilen haberlerde 5 ölü, onlarca yaralı var.
Bitmedi yani.
Kadın bedeni üzerinden had bildirmeye çalışmak, siyaset yapmak, devlet yönetmek bitmedi.
Gencecik insanlar öldü çağlar boyu.
Savaşlara ganimet oldular,
Evlerinize köle,
Nasıl giyineceği, nasıl duracağı, nerede olacağına siz karar verdiniz de.
Bir yaşatamadınız kadını.
Bir tek nasıl yaşatacağınızı konuşamadınız.

Eylül geldi,
Eylül devrimi bıraksın peşi sıra giderken.