Aynı zamanda 11 Nisan, hastalığı ilk tanımlayan doktor olarak bilinen ve hastalığa ismini veren James Parkinson'un da doğum günü. Bugüne özel açıklamalarda bulunan Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli Doç. Dr. Figen Bakıcı, "Parkinson hastalığını ortadan kaldıracak tedavi yok ama yönetmek mümkün" dedi.
"Parkinson çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalık"
Parkinson hastalığının çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalık olduğunu söyleyen Doç. Dr. Figen Bakıcı, "Parkinson hastalığı aslında çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalıktır. Ancak tıp literatürüne girişi, 1800’lü yıllarda James Parkinson tarafından olmuştur. Bugünün anlamı da, bir Parkinson hastasının yetiştirdiği lalelere onun adının verilmesi ve daha sonraki yıllarda o kırmızı lalenin sembol olarak kabul edilip, bugünün farkındalık günü ilan edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Hepimiz bu nedenle bugüne katılıyoruz. Parkinson hastalığı, başlangıçta bir hareket sistemi hastalığı olarak tanımlanmıştır. Ancak ilerleyen yıllarda, yalnızca hareket sistemiyle sınırlı olmadığı, birçok sistemi etkilediği görülmüştür. Motor bulguların yanı sıra, "non-motor bulgular" dediğimiz, hareket sistemi dışında kalan belirtiler de ortaya çıkmaktadır. Hastalığın temelinde, "nigrostriatal hücreler" olarak adlandırılan hücrelerin ölümü ve buna bağlı olarak dopamin yetersizliği yer almaktadır. Sonrasında ise, istenmeyen bazı proteinlerin yalnızca merkezi sinir sisteminde değil, bağırsaklardan cilde kadar vücudun birçok yerinde biriktiği görülmüştür." şeklinde konuştu.
"Hastalığı ortadan kaldıracak tedavi yok ama yönetmek mümkün"
Hastalığın neden oluştuğunu halen tam olarak bilinmediğini belirten Bakıcı, " Parkinson hastalığının neden oluştuğunu halen tam olarak bilmiyoruz. Genetik ve çevresel faktörlerin bir arada rol oynadığını düşünüyoruz. Genetik nedenler, toplam vakaların yaklaşık %10-15’ini oluşturur. En sık karşılaştığımız grup ise, 60 yaş sonrası ortaya çıkan ve "sporadik" dediğimiz, genetik olmayan vakalardır. Genetik kökenli formların bir kısmı "otozomal dominant" dediğimiz, yani tek bir gen mutasyonuyla ortaya çıkan türlerdir. Diğer kısmı ise "otozomal resesif" dediğimiz, hem anneden hem babadan geçen genlerin birleşmesiyle ortaya çıkan formlardır. Bunların dışında, bazı genlerin hastalığa yatkınlık oluşturduğunu da biliyoruz. Çevresel faktörler arasında ise özellikle metal toksisitesi, tarım ilaçları ve çeşitli toksik ajanların etkili olduğunu düşünüyoruz. Tüm bu etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan karmaşık bir tablo söz konusudur. Henüz nedenini tam olarak bilemediğimiz için, hastalığı tamamen ortadan kaldıracak bir tedaviye ulaşmış değiliz. Ancak bu, Parkinson hastalığını yönetemeyeceğimiz anlamına gelmiyor." ifadelerini kullandı.
"Parkinson, artık daha kolay tanınıyor"
Parkinson hastalığının bulguları ile ilgili bilgi veren Doç. Dr. Figen Bakıcı, "Parkinson hastalığında genellikle ilk dikkat çeken bulgular, asimetrik bir şekilde, yani vücudun bir tarafında başlayan hareket yavaşlığı, kas sertliği ve ağrılardır. Bunlara otururken ya da dinlenme hâlindeyken ortaya çıkan titreme eklenir. Hastalar yürürken bu titremenin arttığı da gözlemlenir. Normalde yürüyen bir kişinin her iki kolu da belli bir ritimle sallanır. Ancak Parkinson hastalarında bu kol sallanmasının belirgin şekilde azaldığı görülür. Yürüyüş genellikle küçük adımlarla, ayaklarını sürüyerek olur. Dönüş hareketlerinde ise hastaların tereddüt ettiği, dönmekte zorlandığı fark edilir. Bazı hastalar ise yürürken aniden öne doğru fırlayabilir. Bu durumun tıpta özel isimleri vardır ve nörologlar bu belirtileri çok iyi tanır. Günümüzde nöroloji eğitimi oldukça gelişmiş durumda olduğu için, Parkinson hastalığının tanınmaması gibi bir durum söz konusu değildir" sözlerini kullandı.