Üçpınarlar, gündemdeki anayasa ve başkanlık tartışmalarını değerlendirdi. Kendi siyaset yaptığı yılları ve günümüz siyaseti arasındaki farklılıklara değinen Üçpınarlar, toplumda bir dejenerasyonun başladığına dikkat çekti. Türkiye’nin son günlerde en önemli tartışma konusu olan Başkanlık sisteminin 1990 yıllarda tartışılmaya başlandığına dikkat çeken Üçpınarlar:” Türkiye’nin o günkü şartlarda yarı başkanlık sistemine geçmek suretiyle başkanlığa hazırlık yapması yönünde bir fikir birliği vardı ama bu gerçekleşmedi” dedi.
Hiç kimse inkar etmesin, bunu rahmetli Özal’da, rahmetli Demirel’de, Baykal’da, Ecevit’te istemiştir hepsi istemiştir ama o dönemde hatta benim imzamda havi olarak 1998 yılında mecliste yarı başkanlık sistemiyle ilgili bir teklifimiz var sözlerini kullanan kurt siyasetçi :” Herhangi bir iktidar bir şey istedi diye muhalefetin görevi her istenen şeyi iyi veya kötü ayırımı yapmadan kötülemek değildir. Gelin bu başkanlık sisteminin hangisi yarı başkanlık sistemi mi uygun olur yoksa başkanlık sisteminde uygun olacak şeyler mi olur bunları tartışması lazım Türkiye’nin ama bakıyorsunuz iktidar ben başkanlık sistemini getireceğim diyor, muhalefette hayır efendim getiremezsin tu kaka diyor. Ya bırakın bu çekişmeleri” şeklinde konuştu.
“Başkanı denetleyecek senato yok”
Bakın bugün çıkan anayasa değişikliği ile ilgili bu kanunlarda başkanlık sistemine doğru gidiliyor ama bir yanlışlık var sözlerini kullanan Üçpınarlar:” Başkanı denetim altında tutacak olan bir senato yok. Bizim 98 yılında vermiş olduğumuz o kanun teklifinde bir senato vardır. Yani Başkan’ı denetleyecek olan bir mekanizma olması lazım o mekanizmada senatodur. Bugün Amerika’daki başkanlık sisteminde bu mevcuttur. Biz Amerikan sistemini istemiyoruz, Türk sistemi diyoruz. Tamam Türk sistemi yapalım ama Başkanı denetleyecek olan bir senatoyu gerçekleştirmemiz lazım bu niye yapılmıyor bunun yapılması lazım bu eksikler var. Aslında muhalefetle iktidar bugün oturup masada bunları tartışması lazım. Yani iktidar yaptı, ben istemiyorum. Muhalefet istemiyor ben istiyorum. Böyle bir inatlaşmadan vazgeçmek lazım. Bugün Türkiye’nin içerisinde bulunmuş olduğu bu kritik ortamda bunda bir zaruret vardır. Birbirimizi kötüleyerek, birbirimize tu kaka demek suretiyle siyaset yapılamaz, Türkiye idare edilemez istişare eksikliği mevzu bahis” dedi.
Kurt siyasetçi açıklamalarına şu sözlerle devam etti:” Komşularımızla kavga halindeyiz, Türkiye’de millet birbirleriyle cepheleşmiş durumda bunlar Türkiye’ye zarar verir, Türk toplumuna yara aldırır. Bunlar bizi felakete götürür. Bunların hepsinin bir kıyıya bırakılıp istişareye önem verilmesi lazım. Muhalefetiyle, iktidarıyla parlamentoda birleşip buna bir ortak çözüm bulmak lazım. 1980 yılını unutmamak lazım. 1980 yılının kötü şeylerinden bugün önlem alınması lazım. O günü, eskiyi kötülemekle, eskiyi methederek bir yere varamazsınız. 80 yılında Türkiye’deki kardeş kardeşi vurduğu hadiselerden ders alınması lazım. O günkü meclisteki tartışmaların Türkiye’ye zarar verdiğini kabullenmek ve bugün o zararı telafi edebilmek için Mecliste bir diyalog içerisine girmek lazım. Bunları yapması lazım Türkiye’nin. Türkiye bunları tartışsın. Bugün bakıyorum ben medya ikiye bölünmüş ve maalesef ben bir siyaset adamı olarak televizyonlardaki tartışmaları dinlemekten imtina ediyorum, dinlemiyorum çünkü asabım bozuluyor. Tam taraf ya bırakın şunu orta yolu bulun. Başkanlık sistemi gelin tartışalım. Ben fikrimi söylüyorum. Bu başkanlık sisteminin oluşabilmesi için senatonun oluşması lazım Türkiye’de çünkü başkanlığı orası denetler. Bunu muhalefet söylemiyor başkanlığı istemiyorum tu kaka. Öbür taraf diyor ki inat ettik ben başkanlığı getireceğim. Böyle bir siyaset yapılmaz bunlar Türk toplumuna ve devletine zarar verir. Bunlardan kaçınmak, uzlaşıcı politika yapmak lazım. Ben bunları söylerken siyaset yaptığım yıllarda bunu yaptığım inancıyla söylüyorum. Bugün beni Çanakkale’de CHP’lisi, MHP’lisi, Anap’lısı, DYP’lisi seviyor sayıyorsa, bana teşekkür ediyorsa bundan dolayı. Ben ayrım yapmadım. Ben öyle hizmet getirdim. Biz öyle hizmet getirdik, biz öyle yetiştik siyasette. Bunları yapın ne olur. Bunları yaparsanız Türkiye kazançlı çıkar. Sizde kazançlı çıkarsınız. Bunların yapılması lazım Türkiye’de. Çok zor günler geçiriyoruz. Ekonomik yönden, siyasi yönden zorluklar içerisindeyiz. Komşularımızla doğru dürüst bir dış politikamız olmuyor maalesef. Bunları tartışalım ya, Türkiye’de bunlar tartışılsın. İktidarın yaptığına iyi, muhalefetin yaptığına kötü veya tam tersi olarak meseleleri tartışmamak lazım. Aklın yolu birdir. Aklın ve mantığın gerektirdiği şekilde meseleleri tartışmak lazım. Televizyonlarda bunları karşı iki taraflı kişileri ortaya koyup kavga etmeden, medeni insanlar, medeni ölçüler içerisinde tartışmalara sokmak lazım ama bunlarda maalesef medyada yapılmıyor. Üzüntüm odur ki Türkiye’de kutuplaşma almış başını gidiyor. Bunlardan memleket zarar görür, bizler, hepimiz zarar görürüz. Herkes aklını başına toplasın, istişare etsin birbirinin görüşlerine, temennilerine iyi gözle baksınlar, onları değerlendirmeye çalışsınlar. Bilhassa siyaset adamları bunları böyle yapsın. Sonumuz inşallah hayırlı olur”
“Maalesef toplumda bir dejenerasyon başladı”
Kendisinin siyaset yaptığı yıllar ile günümüz siyaseti arasında bir kıyaslama yapan Eski Bakan Üçpınarlar:” Siyasi yada mesleki olarak meseleyi ele almamak lazım aslında toplumsal olarak ele almak lazım. Zira bugün mecliste bulunan kişilerin hepsi bu toplumun içinden çıkmış kişilerdir. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk toplumunun aynasıdır. Meseleyi bu açıdan değerlendirmek lazım. Bu açıdan değerlendirdiğimi zamanda görünen gerçek şudur, maalesef toplumda bir dejenerasyon başladı. Yani toplumdaki insanlar günlük yaşamaya, menfaati doğrultusunda hareket etmeye başladılar. Bizim dönemlerimizde toplumdaki kişiler arasında bir uyum, birbirine güven, inanç vardı. Mesela 70’li yıllara kadar Türk toplumunda senet, çek diye bir madde yoktu söz vardı. Bugün 5 liraya alırdın yarın teslim ederdin veya 1 saat sonra verirdin. Mahalle bakkallarımız vardı veresiye alışveriş yapardık defterle. O bakkal istediği gibi istediği şeyi yazardı ama insanlar arasında güven olduğu için hiç kimse acaba ben ekmek, yoğurt aldım başka bir şey yazdı mı diye kontrol bile etmezdi böyle bir güven vardı. Sonra senet diye bir şey çıktı. Senet dumura uğradı çek diye bir şey çıktı. Ama bugünkü Türkiye’de ne senet, ne çek, ne söz. Hiçbirisinin itibarı kalmadı. O nedenle meseleyi toplumsal olarak almak lazım. Maalesef tabi her geçen gün teknolojinin ilerlemesiyle birlikte toplumda bir zafiyet başladı. Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz zamanında silah icat oldu mertlik bozuldu deniliyordu. Şimdi ben onu çevirdim diyorum ki, teknoloji geliştikçe maalesef insanlık kayboluyor. O nedenle her dönemin kendine has şeyleri vardır. Bu zor günleri de inşallah atlatacağımız kanaatindeyim. Tabiiki bizim yaptığımız yıllardaki siyaset ile bugünkü siyaset arasında toplum farkından kaynaklanan bir değişiklik var. Bunları karşılamak, kabullenmek lazım. Kabullendikten sonra da mücadelesini yapmak lazım tabiiki. Benim bir sözüm vardır, geçmişteki hadiselerden ders alınması gerekir. Bizim Türk toplumu maalesef geçmişteki hadiselerden ders alma fonksiyonunu beceremiyor. Biz hep geçmişi ya kötüleyerek veyahut ta çok methederek ortaya koymaya çalışıyoruz. Halbuki oradaki hadiseleri iyisiyle, kötüsüyle irdelemek ve bunlardan ders almak mecburiyetindeyiz” dedi.
Haber: Fehmi Şenyiğit
Editör: Ersan Küçükkuru