Miktarı saptanırken asgari ücretin ortalama ücret olduğu gerçeği unutulmaması gerektiğine dikkat Çeken Ceylan, “Gerek yüksek enflasyon, gerek yoksulluk sınırı, gerek gıda fiyatları artışı ve gerekse ekonomik büyüme dikkate alındığında asgari ücret en az net 13 bin 200 TL olmalıdır” dedi.
Ülke tarihinin en sert bölüşüm krizlerinden birini yaşadığı günümüz koşullarında hayat pahalılığından bunalan milyonların gündemi olan asgari ücrete dair gerçekleri ve taleplerini duyurmak istediklerini aktaran Ceylan; son yıllarda, özellikle 2018 ve sonrası giderek ağırlaşan ekonomik koşulların üzerine, 2020 ve 2021’de Covid-19 salgınının etkilerinin yaşandığını anımsattı. 2022’deki yüksek enflasyonla beraber işçi, emekçi, emekli, dar gelirli vatandaşlar için geçinmenin neredeyse bir mucizeye dönüştüğünü ifade eden Ceylan, “Bizler en baştan beri, tüm bu yaşananların basitçe bir iş bilmezlik olarak yorumlanamayacağını, iktidarın özellikle son yıllarda Türk Lirası’nı ve emeği ucuzlatmaya yönelik bir politikaya ağırlık verdiğini ifade ettik ve yaşadığımız her şey bu tespitleri doğruladı” dedi.
“AÇLIK SINIRININ BİLE ALTINDAKİ ASGARİ ÜCRET, ORTALAMA ÜCRET HALİNE GELDİ”
Bugün yüksek enflasyon karşısında işçilerin, kamu çalışanlarının ve emeklilerin gelirleri hızla
erimeye devam ettiğini aktaran DİSK/Genel-İş Sendikası Çanakkale Şubesi Başkanı Metin Ceylan açıklamalarına şöyle devam etti; “ Eksik hesaplandığını bu ülkede herkesin yaşayarak gördüğü TÜİK’in
resmi verilerinde dahi enflasyon yüzde 84, gıda enflasyonu ise yüzde 103 civarında gerçekleşti. Emeklilerde ve düşük gelirlilerde gıda enflasyonu ise yüzde 131-151 bandında gerçekleşiyor. Öte yandan yüksek enflasyon bölüşüm ve gelir dağılımını da olumsuz etkiliyor. Son yıllarda emeğin yurt içi hasıla içindeki payı gerilerken sermayenin payı artmaya devam ediyor. Yoksuldan alıp zengine, ücretliden alıp sermayeye veren bu düzen, ücretlerin baskı altına alınmasına dayanıyor. Ücretleri düşük tutarak emeği ucuzlatmaya dayalı bu politikaların sonucu olarak, açlık sınırının bile altındaki asgari ücret, ortalama ücret haline geldi. Asgari ücretle çalışanların oranı giderek yükseliyor. AB ülkelerinde asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranı ortalama yüzde 4 iken, bu oran ülkemizde yüzde 50 civarındadır. Bu durum elbette az önce vurguladığımız bilinçli politikaların sonucu. Ülkemizde her şeyin ama her şeyin sendikalaşmayı engellemek üzerine kurulu olması ve toplu iş sözleşmesi kapsamının son derece düşük olması, milyonları asgari ücrete veya civarında bir ücrete mahkûm ediyor.
“PAHALILIK VE ZAMLAR KARŞISINDA HER GÜN DAHA FAZLA ERİYOR”
Diğer taraftan asgari ücrete bile erişemeyen milyonlar var. Sendikalaşma baskı altına alındıkça, toplu pazarlık kapsamı daraldıkça, grevler yasaklandıkça asgari ücretle çalışanların oranı yükseliyor. Öte yandan asgari ücretteki artışın diğer ücretlere yansıtılmaması nedeniyle, asgari ücret ortalama ücret haline geliyor. Ülkemiz asgari ücretliler toplumu haline gelirken, asgari ücret pahalılık ve zamlar karşısında her gün daha fazla eriyor. Özetle bugün asgari ücreti konuşurken sembolik bir ücreti değil, ortalama ücreti konuşuyoruz. Bu koşullar altında asgari ücretin insanca yaşanacak bir ücret olarak saptanması yaşamsal önem taşıyor.
“ASGARİ ÜCRET TARTIŞMALARI RESMİ ENFLASYONA HAPSEDİLMEK İSTENİYOR”
Asgari ücret aileleriyle birlikte on milyonlarca yurttaşın derdi, milyonlarca işçi ve onların ailelerinin yaşam koşullarını ilgilendiren çalışma hayatının en temel konularından biridir. Ancak bu çarpıcı tabloya rağmen Türkiye’de asgari ücretin belirlenmesinde uluslararası standartlar dikkate alınmıyor, işçinin ailesinin geçimi hesaba katılmıyor, hala tek b ir işçi üzerinden asgari ücret hesabı yapılıyor. Bir diğer sorun olarak, asgari ücret tartışmaları resmi enflasyona hapsedilmek isteniyor. Bugünlerde bol bol duyduğumuz ve duyacağımız ‘Asgari ücreti enflasyona ezdirmedik’ söylemi hakikati ifade etmemektedir. Gerek resmi enflasyon verilerinin baskılanması ve hatalı ölçülmesi, gerekse farklı gelir grupları için, işçiler, emekliler, dar gelirliler için ayrı ayrı enflasyon verisi açıklanmaması nedeniyle enflasyona endeksli bir asgari ücret tartışması eksik kalmaktadır. Resmi enflasyon üzerinden hakikat çarpıtılmak istense de çarşıda, pazarda,
markette, faturalarda yaşadığımız gerçek ortadadır. Öte yandan asgari ücret belirlenirken sadece enflasyon değil geçim koşulları ve ülke ekonomisinin büyümesi de esas alınmak zorundadır. Sık sık ifade ettiğimiz gibi; biz çalışıyoruz, biz üretiyoruz, Türkiye büyüdü ise hakkımızı istiyoruz. Sadece enflasyona hapsedilmiş bir asgari ücret tartışması asgari ücretin ve dolayısıyla emeğin milli gelirden aldığı payın sürekli düşmesine, dolayısıyla bölüşüm ilişkilerinin bozulmasına yol açmaktadır. Enflasyona hapsedilmiş bir asgari ücret tartışması gelir adaletsizliğini büyütmektedir. Bu nedenle asgari ücret belirlenirken kişi başına Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (KB GSYH) artışının da
esas ölçü olması gerekmektedir.
“YILDA DÖRT KEZ GÜNCELLENMESİ ÖNEMLİ BİR GEREKLİLİK”
Diğer yandan, adaletsiz vergi sistemi, yani hem vergi oranlarının yüksek olması hem de vergi dilimlerinin düşük belirlenmesi elimize geçen ücretin yıl içerisinde azalmasına yol açıyor. 2002 ve 2003 yıllarında ilk vergi dilimi tarifesi asgari ücretin 15-16 katıyken, 2022 yılında ilk vergi dilimi asgari ücretin 5 katına geriledi. Böylece ücretliler her yıl daha erken üst vergi dilimine giriyor, ücretler üzerindeki vergi yükü giderek artıyor. Asgari ücret ile ilgili bir başka mesele de yaşanan hayat pahalılığı karşısında verilen her artışın hızla anlamını kaybetmesidir. Bu yüksek enflasyon koşullarında asgari ücretin yılda dört kez güncellenmesi önemli bir gerekliliktir. Bilindiği gibi DİSK olarak, asgari ücretin belirlenmesi sürecinde masada yer almıyoruz. Ancak her yıl asgari ücret tespit sürecinde insan onuruna yakışır bir asgari ücret için taleplerimizi tüm kamuoyuyla paylaşıyor ve işyerlerinden alanlara uzanan bir mücadele sürecini hayata geçiriyoruz.
ASGARİ ÜCRET, MİLYONLARIN MESELESİDİR
Bugün asgari ücretle çalışanların oranının olağanüstü arttığı ülkemizde asıl meselemiz, ülkemizi bir asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtarmak ve ücret düzeylerimizi toplu pazarlıkla, toplu sözleşmelerle belirlemektir. Temel meselemiz Türkiye’de sendikalaşma ve toplu pazarlık kapsamını artırmaktır. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm yasal ve fiili engeller, barajlar kaldırılmalı, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir. Asgari ücret ülkemizde en düşük ücret değildir ve hızla ortalama ücret haline dönüşmektedir. Asgari ücret, milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalıdır.
“TESPİTİNDE ULUSLARARASI STANDARTLARA UYULMUYOR”
Asgari ücret baskılanmış ve gerçeği yansıtmayan resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Asgari ücret belirlenirken, dar gelirlilerin gıda enflasyonu ve kişi başına milli gelir artışı esas alınmalı, böylelikle asgari ücretin gerçek enflasyon karşısındaki kayıpları giderilerek büyümeden pay alması sağlanmalıdır. Yaşadığımız yüksek enflasyon koşullarında enflasyon tek haneli oranlara düşünceye kadar asgari ücret yılda dört kez belirlenmelidir. Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor. Asgari ücret
tespitinde işçinin ailesi hesaba katılmıyor. Asgar ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret, uluslararası standartlara uygun şekilde sadece bir işçi üzerinden değil işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir tutar olarak belirlenmelidir. Asgari ücret bir geçim ücreti olmalıdır. Asgari ücret belirlenirken yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve bir evde iki çalışan olması varsayımından hareketle asgari ücret en az yoksulluk sınırının yarısı civarında olmalıdır. Yoksulluk sınırını gözden kaçıran bir asgari ücret Türkiye’de ücretiyle geçinen milyonları yoksulluğa mahkûm etmek anlamına gelecektir. Asgari ücrete sağlanan vergi muafiyeti ve desteği yanında asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Vergi dilimleri tarifesi en az kişi başına GSYH
oranında artırılmalı, çalışanların yılın ilk aylarında üst vergi dilimlerine girmesi, yıl içerisinde ücretlerinin düşmesi engellenmelidir.2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Yasa’dan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. Günümüzde en düşük emekli aylığı Hazine tarafından karşılanan destekle 3 bin 500 TL’ye tamamlanmaktadır. En düşük emekli aylığı asgari ücret olmalı ve tüm emekli aylıkları da aynı oranda yükseltilmelidir.
EN AZ NET 13 BİN 200 TL OLMALI
Asgari ücret miktarı saptanırken asgari ücretin ortalama ücret olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Gerek yüksek enflasyon, gerek yoksulluk sınırı, gerek gıda fiyatları artışı ve gerekse ekonomik büyüme dikkate alındığında asgari ücret en az net 13 bin 200 TL olmalıdır. Dört kişilik bir ailenin asgari geçim şartlarını belirleyen yoksulluk sınırı 26 bin TL’nin üzerindir. Bir evde iki kişi çalıştığında yoksulluk sınırının aşılması gereklidir. Bu nedenle asgari ücret en az net 13 bin 200 TL olmalıdır. Bu miktar 2023 yılı içinde tekrar değerlendirilmelidir. Bunun altındaki miktarlar adaletten uzak olacak ve bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin yoksulluğa mahkûm edilmesi anlamına gelecektir.
Mehtap ŞAHİN
Editör: Boğaz Gazetesi