Çocukluk çağı lösemilerinin genellikle ani gelişen bulgularla ortaya çıktığını belirten Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Başak Adaklı Aksoy, “En sık görülen bulgular giderek belirginleşen halsizlik, yorgunluk, tekrarlayan diş eti ve burun gibi bölgelerdeki kanamalar, özellikle kol ve bacaklarda olan ama tüm vücutta görülebilen çürükler ve morarmalar, iyileşmeyen eklem ağrıları, tedaviye yanıt vermeyen ateşli enfeksiyonlar, lenf bezesi şişlikleri, karaciğer ve dalakta büyüme olabilir. Bazen kan sayımlarındaki şüpheli bulgular da lösemi habercisi olabilir” dedi.

Medical Park Bahçelievler Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Başak Adaklı Aksoy, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla lösemi hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu.

“Kök hücre tedavisinde dünya çocuklarına hizmet veriyoruz”
Löseminin en sık görülen çocukluk çağı kanseri olduğuna değinen Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’de yaşanan her alandaki seferberlikten en olumlu pay alanlardan biri de Türk sağlık sistemi olmuştur. 100 yılda kanser tedavisinde de önemli yollar kat edilmiştir. Özellikle 1960’lardan sonra ülkemizde çocukluk çağı kanserleri alanında çalışan ilk hocalarımızın sayesinde bu bilim dalında büyük atılım hamleleri gerçekleşmiştir. Halen ülkemizde faaliyet gösteren Türk Pediatrik Hematoloji (TPHD) ve Türk Pediatrik Onkoloji grubu (TPOG) derneklerinin ve pediatrik hematoloji onkoloji hocalarının katkılarıyla ülkemizde en sık görülen çocukluk çağı kanseri lösemi başta olmak üzere tüm çocukluk çağı kanserleri başarıyla tedavi edilmektedir. Bu tedavilerin önemli bir parçası olan kemoterapi ve radyoterapi uygulamaları başarıyla yapılabilmekte ve tedavi başarısında kritik rol oynayan kök hücre nakli için sadece ülkemizden değil, dünyadan birçok ülkenin çocuklarına da hizmet vermekte ve şifa bulmalarına gayret etmekteyiz” şeklinde konuştu.

“Tedavinin başarısı hastalığın alt tipine göre değişir”
Lösemi tedavisinde hastalığın durumunun oldukça kritik olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Lösemi çocukluk çağı kanserlerinin en sık görüleni olduğundan doğal olarak tedavide öncelikli odak noktası olmuş, tıbbi anlamda eksiksiz tedavi edilebilmesi için ülkemizde devlet ve üniversite hastaneleri tarafından büyük gayret gösterilmiştir. Ancak halen ülke nüfusuna göre yeterli sayıda pediatrik hematoloji ve onkoloji uzmanının yetişmediği görülmektedir. Çocukluk çağı lösemileri tedavi edilebilir hastalıklardır ancak lösemiler kendi aralarında da başvuru yaşı, durumu, altta yatan genetik değişikliklere göre birçok alt tipe (ALL ve AML) ayrılır. Tedavi başarısı tespit edilen alt tipe göre fark etmektedir. Şu durumda lösemi olan çocukların yüzde 50 ile yüzde 90 arasında değişen bir oranda kurtarılabildiğini söylemek mümkündür” dedi.

“Kan tahlilleriyle tanı konulabilir”
Lösemide teşhis konulma sürecinden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Aksoy, “Her hastalık gibi lösemi tanısı da bulgulara bakarak hastalıktan şüphelenmekle konur. Bu amaçla hem tanıyı doğrulamak hem de risk faktörlerini belirlemek adına başlangıçta ve tedavinin belli basamaklarında tekrarlayan kan sayımları, laboratuvar analizleri ve kemik iliği incelemeleri yapılması gerekmektedir. Bunlar için ise uygun alt yapı, ekipman ve yetişmiş eleman gerekmektedir. Testler ise ülkemizdeki 18 yaş altı her bir çocuk için sağlık güvencesi kapsamında olmakla beraber uzman ve altyapı problemleri nedeniyle her yerde yapılamamaktadır” ifadelerini kullandı.

“Halsizlik ve yorgunluk görülebilir”
Çocukluk çağı lösemilerinin genellikle ani gelişen ve birkaç hafta içinde başlayan bulgularla karşımıza çıktıklarını belirten Dr. Öğr. Üyesi, Aksoy, şu bilgileri paylaştı:
“En sık görülen bulgular giderek belirginleşen halsizlik, yorgunluk, tekrarlayan diş eti ve burun gibi bölgelerden kanamalar, özellikle kol ve bacaklarda olan ama tüm vücutta görülebilen çürükler ve morarmalar, iyileşmeyen eklem ağrıları, uygun tedaviye yanıt vermeyen ateşli enfeksiyonlar, lenf bezesi şişlikleri, karaciğer ve dalakta büyüme olabilir. Bazen bulgular göze çarpacak kadar şiddetli olmadığı halde yapılan kan sayımlarındaki şüpheli bulgular nedeniyle hekim kemik iliği incelemesi yapmaya gerek duyabilir. Hasta bu şekilde tanı alabilir. Bulguların varlığı çoğunlukla birkaç haftayı geçmediğinden çocukluk çağında daha çok akut lösemiler görülür. Tipine göre öncelikle ALL veya AML adını alır, genetik test sonuçlarına göre ileri sınıflandırma yapılır. Bu hastalıklar çoğunlukla genetik materyalimizde oluşan bozukluklar yüzünden gelişir ancak nadiren Down sendromu veya Fanconi Aplastik Anemisi gibi altlarında yatan kalıtsal genetik hastalıklar da bulunabilir.”

“Çocuklarda lösemiyi tetikleyebilecek etkenler”
Löseminin tanı ve tedavi yollarını anlatan Dr. Öğr. Üyesi, Aksoy, şunları söyledi:
“Lösemi gelişimi altta yatan nadir bir hastalık olsun olmasın, evladına temiz bakan, onu koruyan bir ailenin suçu ya da ihmali ile ilgili değildir. Ancak erken dönemde bilinmeden, farkında olmadan maruz kalınan alkol, yoğun böcek ve tarım ilaçları, annenin mecburen kullandığı kemoterapi ilaçları gibi faktörler çocuklarda lösemi gelişimini kolaylaştırabilir. Temiz çevre, temiz beslenme, bol katkılı besleyici özelliği bulunmayan gıdalardan uzak durulması, aşıların ve çocukluk çağı kontrollerinin zamanında yapılması çocuklarımızı bu hastalıklardan korumak adına alabileceğimiz yegâne önlemlerdir. Bu hastalıkların sıklığı ortalama her 100 bin çocukta 5 civarı olup, hastalık tipine göre büyük farklılıklar göstermektedir. Alt tiplerinde yaklaşık 6-8 ay süren ve kemoterapi içeren yoğun bir tedavi dönemi mevcuttur. Çocukluk çağında kronik lösemiler daha nadir olup, tedavi planları takipte ilaç yanıtlarına bakılarak yapılır. Lösemi bazı durumlarda tanı sonrası hastalığın kontrol altına alınmasından bir süre sonra, bazen de ilk tedaviye rağmen hastalığın nüks ettiği durumlarda kemoterapi ile birlikte kök hücre nakli ile tedavi edilir. Uzun bir tedavi süreci olduğundan bu süreçte moral, motivasyon, genel hijyen kurallarına dikkatle uyulması, temiz ve sağlıklı gıda tüketimi tedavi başarısında büyük önem taşıyan faktörlerdir. Sık hastane ziyaretleri, uzayan hastanede kalış süreleri sadece hastayı değil, ailesini de manevi ve maddi olarak zorlar. Bu durumda çevrenin desteği ve anlayışı, yoğun bir tedavi sonrası okuluna geri dönebilen hastamızın adaptasyonu ve gelecekteki sağlığının özenle korunması adına sadece hasta ve ailelerine değil, toplum olarak hepimize görev düşmektedir.”

Editör: Boğaz Gazetesi