ABD Connecticut Üniversitesi Tıp Fakültesi İmmünoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Jackson Laboratuvarı Enstitüsü Baş Araştırmacısı Prof. Dr. Derya Unutmaz, yaklaşık 1,5 yıldır üzerinde çalıştıkları yeni tip koronavirüs ilaç çalışmasının detaylarını Demirören Haber Ajansı'na anlattı. Çalışmaya dair ilk makalenin önbasımının da yayınlandığını belirten Prof. Dr. Unutmaz, "Bu çalışmaya aslında 1,5 yıl önce başladık. Konsept olarak bayağı zamanımızı aldı. Farklı bir yöntem geliştirmek istedik çünkü. Şu anda var olan olan ilaçlar iki gruba ayrılıyor. Bir tanesi sentetik antikorlar ya da akıllı size füzeler dediğimiz monoklonal antikorlar. Ama Omicron ile birlikte bunların çoğu etkisiz hale geldi. Sadece bir tanesi şu anda hala etkili. Diğer tip ilaçlar ise antiviraller. Yani hücrenin içine girdikten sonra virüslere etki eden ilaçlar. Bunlardan da iki tane en önemlisi mlnupiravir ve paxlovid, bunlardan virüsün kaçması biraz daha zor. Biz sadece şu anki varyantlar için değil, gelecekte çıkabilecek tüm varyantları karşılayabilen bir savunma mekanizması oluşturmak istedik" dedi.
"HÜCREYE BAĞLANDIĞINI SANIYOR AMA BİZİM MOLEKÜLÜMÜZE BAĞLANIYOR"
Yeni yöntemlerinde virüsün yüzeyindeki çıkıntılı kısımlar, yani anahtar kısmı olan spike (başak) protenini hedeflediklerini anlatan Prof. Dr. Unutmaz, şunları söyledi: "Virüsün yüzeyindeki çıkıntılı kısımlar anahtar kısımlar yani başak proteini, hücrenin yüzeyindeki Ace-2 denilen reseptöre bağlanıyor. Ace-2 de kilit görevi görüyor. Virüs başak proteini ile bu kilidi açıyor, hücrenin içine giriyor ve sonra da kendisini replike ediyor (kopyalıyor). Hücrenin içine girdikten sonra çoğalırken tabii ki yüzeydeki proteinden de (başak proteini) sentez ediyor virüs. Bu proteinin, yani bu anahtar proteinin bir kısmı da hücrenin yüzeyinde oluşabiliyor. Biz bu iki yönü kendi avantajımıza nasıl çevirebiliriz diye bu yöntemi geliştirdik açıkçası. Birincisi, bu hücre yüzeyindeki kilidi (Ace-2), sentetik biyoloji yöntemleri ile başka bir antikorla birleştirdik. Yani bu kilit, hücrenin yüzeyinde olacağına antikorun yüzeyinde gözüküyor. Böylece virüse tuzak kuruyoruz, virüs hücreye bağlandığını zannediyor ama bizim bu geliştirdiğiniz sentetik moleküle, yani antikora bağlanıyor. Bu şekilde de birinci etapta daha virüsün hücreye girmesini bir miktar önlemiş oluyoruz."
"YENİ MUTASYONLARDA DAHA GÜÇLÜ ANTİKOR OLUŞTURACAK"
Prof. Dr. Unutmaz, bu yeni yöntemin, virüste yeni mutasyonlar olması durumunda daha güçlü antikorlar oluşturan bir dizayn olduğunu da anlatarak "Virüsün hücrenin yüzeyindeki bu kilide bağlanma zorunluluğu olduğu için, virüs kendisini geliştirdikçe, yani yeni mutasyonlar oldukça o kilide daha iyi bağlanmasını sağlıyor. Örneğin Omicron'da bu şekilde onlarca mutasyon var ve bu da insan hücresindeki Ace-2 reseptörüne daha iyi bağlanmasını sağlıyor. Bu sayede bizim oluşturduğumuz o tuzak sentetik molekül de daha iyi çalışıyor aslında. Çünkü zaten onun da yüzeyinde aynı kilit kısmı varö dedi. Bu sentetik molekülün aynı zamanda virüsü lazerle etiketlemiş gibi "mimleyerekö bağışıklık sisteminin hafıza hücreleri olan T hücrelerine de virüsle enfekte olmuş hücreyi haber verebildiğini anlatan Prof. Dr. Unutmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Arkadaki savunma sistemimize yani T hücrelerimize, bağışıklık ordumuzun keskin nişancılarına virüsün nerede olduğunu haber veren bir sistem sağlıyoruz. Bunun içinde (virüs) hücrenin içine girdikten sonra o hücrenin tespit edilebilmesi lazım. Yine aynı bu sentetik molekül ile biz o hücreleri bir anlamda etiketlemiş oluyoruz. Yani diyoruz ki, şu hücrenin içinde virüs var, T hücrelerine haber veriyoruz; bu sentetik molekülün arka tarafında da bir antikor var T hücrelerine bağlanıyor ve bu şekilde bir yerde köprü görevi görerek hangi hücrede virüs olduğunu T hücrelerine haber veriyor. T hücreleri de virüsle enfekte hücreyi bulup yok ediyor."
"KANSER TERAPİLERİNDEN İLHAM ALDIK"
Kanser immünterapisinden ilham alarak bu ilaç adayını geliştirdiklerini anlatan Prof. Dr. Unutmaz, sözlerini şöyle noktaladı: " Aslında bu yöntemleri biz kanser immünoterapisinden ilham alarak yaptık. Çünkü orada da çok benzer bir strateji var. Hücreleri Car-T denen bir mekanizmayla programlıyorsunuz, kanser hücresini etiketliyorsunuz, T hücresine işaret ediyorsunuz kanser hücresini tanımasını ve öldürmesini sağlıyorsunuz. Biz burada kanser hücresi yerine, virüsle enfekte olmuş hücreyi etiketlemiş ve onu yok etmiş oluyoruz. Şu anda laboratuvar sürecini tamamladık, hayvan deneyleri, preklinik deneylere geçiyoruz. Tabii fareler üzerinde deneme yapacağız, bakalım farelerde de önleyebilecek miyiz aynı düşündüğümüz gibi. Tabii ki herhangi bir yan etkisi olabilir mi, onlara da bakmak gerekiyor. Ondan sonra faz çalışmalarına başlanması gerekiyor. Tabii bu virüs hepimizi çok şaşırtıyor. Omicron hiç beklemediğiniz bir varyanttı, ileride yepyeni bir varyant daha çıkabilir, daha ölümcül olabilir, virüs kendisini çok daha hızlı bir şekilde değiştirebilir. Bunlara karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini düşündük."
Editör: Boğaz Gazetesi