Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) tarafından düzenlenen 11. Olağan Genel Kurul, 15 Ekim Pazar günü Belediye Çalışanları Sosyal Tesisleri'ndeki Ercan Adsız Toplantı Salonu'nda gerçekleşti.
Genel Kurul, sendikanın yeni yönetimini de belirledi. Bu önemli etkinlik sonrasında, SES'in yeni yönetim şu isimlerden oluştu; Mehmet Apaydın, Gamze Sunar Yener, Barış Dirik, Oya Hacat, Hüseyin Karataş, Aylin Demirel Yarım, Cenk Özgür Özdemir.
Genel Kurul’da önceki dönem eş başkanı Canan Coşan bir konuşma yaptı.
“Dünyadaki neoliberal politikaların yol açtığı krizi ve bu politikaların yılmaz savunucusu mevcut iktidarın yarattığı yıkımı, bu yıkımın sonuçlarını emekçi halk kesimleri olarak yoksulluk sefalet ve açlıkla her geçen gün daha da derinden hissediyoruz. Uzun süredir her alanda tek adam rejiminin zihniyeti ile Kamu kurumları işlevsiz hale getirildiği, hukukun, yasaların, temel insan haklarının, kuralların ve kurumların yok sayıldığı, ayaklar altına alındığı bir süreci yaşıyoruz. Siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, ahlaki kısacası her açıdan çürüyen kokuşan bir dönemin içerisinden geçiyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları her geçen yıl giderek artan bir erozyonla gerilemiştir. Ekonomik ve özlük hakları aşınan hatta, açlık ve yoksulluk sınırına dayanan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık tükenmişlik sınırında yaşamını sürdürmektedir. Performans sisteminin kaldırılması, yoksulluk sınırının üstünde ve emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret talebi sağlık emekçilerinin yükselen çığlığı olmuştur.
Esnek , kuralsız, güvencesiz çalışan, vahşice sömürülen , umutsuzluğa kapılan emekçilerin bilincinde rıza üretme yöntemi olarak kullanılan ulusal/milli değerler ve her türlü inanç biçimleri yüceltilerek sistemin ayakta kalması sağlanmakta ,yetmediği koşullarda baskı ve zor kullanılmaktadır. Bu durum sağlık alanında, baskının, mobbingin, ayrımcılığın, keyfiliğin ve kayırmacılığın olabildiğince yaygın olmasına neden olmuştur. Fazla çalışma, uzun saatler kesintisiz çalışma, fazla nöbet tutma, angarya işler, çalışırken çok yoğun iş yükü olağan hale gelmiştir. Sağlık emekçileri tükenmişlik yaşamakta, görevden ayrılmakta, kendisini ve mesleğini değersiz görmekte, yalnızlaştırılmakta ve ötekileştirilmekte, ne acıdır ki hayatlarına bile son verebilmektedirler. Yaratılan bu sistem sağlık hizmetlerini toptan tahrip etmekle kalmayıp, aynı zamanda, bizleri güvenli olmayan sağlık kurumlarında çalışmaya mahkum etmiştir. Sendikalar ve emek meslek örgütleri olarak giderek artan sağlıkta şiddetin durdurulması için verdiğimiz mücadele ve eylem etkinliklerimiz, hazırladığımız yasa önerileri siyasal iktidarın kör duvarlarında yankı bulmadığı gibi, Sağlığın ve yaşamın korunması için hizmet ürettiğimiz kurumlarda her gün hakarete maruz kalıyor, saldırıya uğruyor, darp ediliyor, yaralanıyor, öldürülüyoruz. Dönüşümün etkisi sadece bu kadar da değil. Sağlık bütçesinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay azaltılmış, özelleştirme politikaları ile hekimler iş veren haline getirilmiş, sağlık emekçileri elemana dönüştürülmüştür.. Sağlık ocakları yerine, merdiven altlarına, apartman altı dükkanlara, cami altlarına konumlanmış aile sağlığı merkezleri, Pıtrak gibi açılan tıp fakülteleri ve sağlık meslek yüksek okulları bu okullarda niteliksiz hale getirilmiş sağlık eğitimimiz. Sosyal hizmetler risk ve tehdittin yüksek olduğu bir çalışma alanıdır. Sosyal incelemeler, evde sağlık hizmeti verilmesi gereken durumlar, güvenlik riski olanlara yönelik kurumlarda yapılan çalışmalar, çalışanlara yönelik tehditler başta olmak üzere çalışanların fiziki ve hukuki güvenliklerinin sağlanması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Salgın koşullarında, depremde, yangında ve sel felaketinde kısacası doğal afetlerde AKP‘nin krizi yönetmek yerine algıyı yönetmesi, toplum sağlığı yerine çarkların dönmesini savunması, emekçiler yerine sermayeyi önemsemesi, önlenebilir ölümlerin engellenmemesi , toplumda sosyal hizmetlere olan ihtiyacı açıkça ortaya çıkarmıştır. Dezavantajlı çocuk, genç kadın yaşlı ve engelli bireylerin korunması, tarikat, dernek vakıf gibi yapılarla oluşturulan protokollerin iptal edilmesi, kadroların liyakata göre oluşturulması, bilimsel bilgi ve yöntemler kullanılarak hizmet sunulması, kadrolu, güvenceli, ekonomik, sosyal ve özlük hakların iyileştirilerek, kamu kaynakları kullanılarak ,kamu emekçileri tarafından ücretsiz olarak sosyal hizmetlerin sunulması gerekmektedir. İşletmeye dönüştürülen üniversite tıp fakültesi hastaneleri mali, idari ve bilimsel özerkliğini, bilimsel kadrolarını giderek kaybetmiş, borç batağına sürüklenmiştir. Eğitim, öğretim ve araştırma özelliklerini yitirmiş siyasal kadrolaşma ile bilimsel çalışma yapılamayan niteliksiz kurumlar haline getirilmiştir. Halk ise; sanal kuyruklar artan cepten ödemeler, kısalan muayene süreleri, bulunamayan ilaçlar, evlerinden kilometrelerce uzak hastanelere gitmek için harcanan paralar ve Yolda geçen zamanlar. Devasa hastane koridorlarında rahatsızlıklarına derman bulamayan, sağlık sisteminin şekillenmesinde etkisi olmayan ama ceremesini çeken milyonlar. Tüm bunlara rağmen bugüne kadar olduğu gibi bizler, içerisinde liyakatsizlik, mobing ve şiddetin olmadığı, sağlık emekçilerinin, hizmetin planlanmasından sunulmasına kadar her aşamasında söz sahibi olduğu, ülkede yaşayan her bireyin nitelikli erişilebilir ücretsiz ve ana dilinde sağlık hizmetini almasını sağlayacak bir sağlık sistemi inşa edinceye kadar da mücadelemize devam edeceğiz. Hak ettiğimiz bir yaşam ve sağlık ortamı dileğiyle genel kurulumuza hoş geldiniz diyor saygıyla selamlıyorum” dedi.
Haber: Fırat Gür