Müze son olarak instagram canlı yayınlarıyla Troya dünyasını paylaşmaya devam ediyor. Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, Troya Müzesi’nde sergilenen Aleksandu Antlaşması tabletinin üzerinde yazanları, yaptığı anlatım ile paylaştı.
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük, müzeden yaptığı canlı yayın ile Kadeş Antlaşmasından daha eski yazılı bir antlaşma olan ve Troya Müzesi'nde sergilenen Aleksandu Antlaşması hakkında bilgiler verdi. Gölcük, “Tarihteki ilk yazılı antlaşma sorusunun cevabı Kadeş Antlaşması ise cevap hem doğru hem yanlış. Tarihin ilk yazılı antlaşması Kadeş Antlaşması değil, hatta Kadeş Antlaşması’ndan önce imza altına alınan birçok antlaşma var. Böyle öğrendik ve hala müfredatta böyle midir bilmiyorum ama tarihin ilk yazılı antlaşması Kadeş Antlaşması değil. Hatta Kadeş’ten daha eski bir antlaşma Troya Müzesi’nde. Aleksandu Antlaşması diye biliniyor. Yaklaşık M.Ö. 1280’lerde hazırlanmış bir metin, çivi yazılı bir metin ve M.Ö 1280 gibi Aleksandu ile Hitit Kralı II. Muvattalli arasında imza altına alınan bir antlaşma. Troya Müzesi’nde yer alan bu antlaşma Kadeş’ten daha eski, hatta Kadeş Antlaştması’na giden yolu hazırlayan antlaşma” şeklinde anlatımına başladı.
“HİTİT KRALI TROYA KRALI ARASINDA YAPILMIŞ BİR ANTLAŞMA”
Bu antlaşma hakkında bilgi veren Gölcük, “Hitit Kralı II. Muvattalli ile Wilusa Kralı yani Troya Kralı Aleksandu arasında yapılmış bir antlaşma. Antlaşma şu şekilde başlıyor; ‘Kahraman büyük kral Mursule’nin oğlu, şimşeğin fırtına tanrısının sevgilisi, Hatti ülkesi (Hitit)büyük kral Majestem Muvattalli şöyle der’” diyerek metinin Muvattali’nin dilinden yazıldığına dikkatleri çekti. Gölcük, antlaşmayı şu şekilde çevirerek, açıklamasını yaptı: “ ‘Eskiden atam Labarna (Hitit’in kurucu kralı olduğu düşünülür), Arzawa ülkelerin tamamı ve Wilusa ülkesi ile savaşmıştı ve onları köle yapmıştı. Sonradan Arzava ülkesi tekrar düşman oldu ve Wilusa ülkesini, Hatti ülkesinden ayırdı. Fakat mesele uzun zamandır bilinmektedir. Wilusa ülkesi, Hatti ülkesinden ayrıldığında Hatti ülkesi kralları onun halkı ile gerçekten barış içinde idiler ve onlar elçilerini düzenli olarak onlara gönderdi.’ Bahsettiği şey şu; eskiden aramızda bir husumet oldu. Savaştık ve siz yenik düştünüz. Bunu Aleksandu’ya diyor, Wilusa Kentine yani Troya kentine söylüyor. Ama diyor, biz barış içinde yaşadık. Birbirimize elçiler gönderdik. O gelip giden elçiler barış içinde yaşamanın göstergesi ve Muvattalli bunu hatırlatarak başlıyor. Diyor ki, biz dost ülke halklarıyız.”
“TAHTA OTURANIN SINIR ÜLKELER VE DOĞU ÜLKELER TARAFINDAN TANINMASI ÖNEMLİ”
“Muvattalli daha sonra kendi tahta geçişinden bahsediyor. Tam ifade şu şekildedir; ‘Fakat baban Tanrı olduğunda (öldüğünde), bizzat kendim babamın tahtına oturdum ve beni gerçekten bey olarak korudun. Arzawa ülkesi adamları bana karşı savaşa başladığında ve onlar senin ülkene girdiğinde sen beni yardımına çağırdın ve ben senin yardımına geldim ve Masa ülkesini mahvettim.’ Şunu diyor; ben tahta oturdum ve sen beni tanıdın. Çok önemli çünkü taht kavgaları çok meşhur. Tahta oturanın sınır ülkeler ve doğu ülkeler tarafından tanınması önemli. Burada Arzawa ülkeleri sana saldırdı ben de yardıma geldim diyor, Arzawa ülkesi Batı Anadolu. Arzawa ülkesinin başkenti, bugünkü Efes ve diyor ki, ben geldim ve sana yardım ettim ve seni korudum diye belirtiyor. Aramızda bir antlaşma bir dostluk var diyerek metin bunu hatırlatarak başlıyor.”
“Metnin ilerleyen bölümlerinden parça parça ifadeler sunmak istiyorum. II. Muvattalli şöyle sesleniyor; ‘Halk homurdandığı için senin ölüm günün geldiğinde (halk artık kralı istemediğinde) ve sonra Aleksandu, senin krallara tayin ettiğin, senin karından çocuk olursa olsun eğer ülkenin halkı onu reddederse ve şöyle söylerse, o nesilde çocuk kral olsun.’ Yani diyor ki, ülkenin halkı senin gösterdiğin çocuğu kral olarak tanımazsa ve kral şu olsun derse ben kabul etmeyeceğim. ‘Benim ilk ve ikinci nesil oğlum ve torunum tek başına korusun. Sen Aleksandu, majesteni en iyi şekilde koru ve sonra ilk ve ikinci kuşak oğlun ve torununu koru ve ben Majeste, sen Aleksandu’su babamın sözleri üzerinden iyi niyetli koruduğum ve senin yardımına geldiğim ve senin düşmanını öldürdüğüm gibi, daha sonra gelecekte oğullarım ve torunların senin soyunu korusun. Eğer herhangi bir düşman sana karşı ayaklanırsa, senden yüz çevirmeyeceğim gibi, ben seni yarı yolda bırakmayacağım. Senin için düşmanını öldüreceğim. Ama eğer ailenden erkek kardeşlerin ya da herhangi bir kişi sen Aleksandu’a karşı ayaklanırsa veya herhangi bir kişi senin oğullarına ya da torunlarına karşı ayaklanırsa ve onlar Wilusa ülkesi krallığını arzularsa, ben Majestem kesinlikle sen Aleksandu’u tahttan indirmeyeceğim.’ Özetle, senin gösterdiğin varisi ben kral olarak tanırım. Sen de benimkileri tanı. Bu antlaşma sadece ikimizin arasında kalmasın ve birbirimizin kral neslini, o yönetim neslini de tanıyalım ve diyor ki, eğer ailenden biri başkaldırır ve kral olacağım derse ben onu tanımıyorum ben seni tanıyorum.”
“ALEKSANDU DOSTUMLA DOST OL, DÜŞMANIMLA DÜŞMAN OL”
“Metine devam edersek, ‘Eğer birisi sana senin ülkene başkaldırırsa, onun ülkesini mahvedeceğim. Şimdi sen de Majesteni koru.’ Yani Muvatteli burada kendisine bir gönderme yapıyor, ‘Daha sonra senin soyun ve sopun Majestemin soyunu ve sopunu bey olarak korusun. Onlar, onlara karşı kötü bir plan kurmasın’. Devamında ise, ‘Herhangi biri, diğer ülkelerde Majesteme karşı düşmanlık yapıp, Hatti ülkesine karşı kötü bir isyan çıkarsa fakat her şey Majesteme iyi ise, Majestemden gelecek sözü bekle’ diyor. Antlaşmayı tek bir cümle özetlemek gerekse, antlaşma şunu söylüyor, Aleksandu dostumla dost ol, düşmanımla düşman ol.”
“DEVLETLERARASI SÖZLEŞMENİN ÖNEMİNİ ORTAYA ÇIKARTIYOR”
“Antlaşmanın kısa mesajı bu ve antlaşma metninde öne çıkan bazı durumlar var. Tehdit olursa birbirimizi koruyacağız dedi ya, peki bu tehdit tanımlaması öne. Orada şöyle diyor, ‘Eğer ben, sen Aleksandu’a şöyle yazarsam, yaya ve arabalı savaşçıları öne sür ve onları derhal bana gönder. Eğer ben Majestem, bu isyan meselesini sana yazamazsam fakat sen önceden işitirsen sen onu göz ardı etme. Onları derhal Majestemin yardımına gönder. Bu mesele için sen herhangi bir kuş falı tutma’ diyor ve bu nokta çok önemli. Kuş falı ne demek? Bahsettiğimiz tarihlerde, devletler bir girişimde bulunacak diyelim ki sefere çıkacak, şöyle bir uygulama meşhur; hemen bir kurban keselim veya tapınağa gidelim ya da bir fal baktıralım, bu bizim için hayırlı olacak mı? Bu dönem için sık uygulanan bir âdet. Muvattalli, Aleksandu’a şunu hatırlatıyor; ben sana kalk gel dersem, ordunu gönder dersem sen fal tutma. Yani orada inancını biraz kenarda bırak. Yazılı antlaşmanın gereğini yerine getir. Bu aslında, o tarihlerde inanç toplumlarda çok önemli, Hititler bin tanrılı halk olarak bilinirler. Devlet yönetiminde bu diplomatik metin, bir yandan inançsal durumlarının önüne geçiyor ve sanki bugünün düşünceleri ile yorumlamaya çalışsak aslında bahsettiği tutumda laik bir durum var. Diplomatik antlaşmanın devletlerarası sözleşmenin önemini ortaya çıkartıyor, buraya parmak basmış olayım.”
“Devam ediyor, ‘Eğer şimdi senden bağımsız olan Seha Nehri ülkesi veya Arzawa ülkesinin halkının isyan çıkartacakları konusunda kötü bir plan kurduklarını işitirsen ve sen önceden meseleyi işitirsen ve sen önceden meseleyi bilirsen fakat Majesteme bu konuda yazmazsan ve her nasılsa bu adamların eylemlerini göz ardı edersen ve şöyle söylersen bu kötülük olsun dersen, sen bu meseleyi işittiğin zaman Majesteme tereddütsüz önceden yaz, benim sana mesaj yollamamı bekleme.’ Yani bir istihbarat alırsan bunu bana bildir ve eyleme geç, durdurmaya çalış. Benden sana gelecek bir mektup bekleme. Bu ifade önemli çünkü o tarihlerde yazışmanın, Hitit başkenti Çorum’dan Troya’ya gelmesi kolay hadise değil, arada zaman kaybı olacak, zaman kaybetmeden strateji geliştir ve girişimde bulun diyor.”
“Metinde şahane bir bölüm var. II. Muvattalli, Hitit’e eşit olan kralları sayıyor ve çok önemli. ‘Mısır kralı, Sanhara kralı, Hanigalbat kralı ve Asur kralı. Bunlardan biri savaşa giderse veya Majesteme karşı dahili bir isyan çıkartırsa ve ben Majestem, yaya ve arabalı savaşçılar için sana yazarsam sonra derhal yardımıma yaya ve arabalı savaşçıları gönder.’ Şuna dikkat çekiyorum; Mısır bir askeri sefer düzenleyecek olursa gel bana yardım et çünkü bir adım sonra gerçekten buna ihtiyaç duyuyor ve devam ediyor, böyle bir meseleyi işittiğin an sen, mesele hakkında sessiz kalma, tarafsız olma diyor. ‘Nasıl Majestemin düşmanı ise, aynı şekilde senin de düşmanındır o. Fakat sen Aleksandu, böyle bir meseleyi işitirsen ve sonra mesele hakkında sessiz kalırsan ve bizzat o şahsa yardım sağlarsan işte ben sen Aleksandu yemin tanrıları huzurunda suç işlemiş olacaksın. Yemin tanrıları sürekli seni kovalasın.’ Metinde geçen cezalandırıcı bölüm, buna uymazsan ne olurun diplomatik dili budur. Yani sen buna uymazsan ben seni mahvedemiyorum diyemiyor çünkü metindeki kişi müttefik olduğu kişi ve dolayısıyla bu ifadeden kaçınıyor, yemin tanrıları seni kovalar diyor.”
“BÜTÜN İHTİMALLERİ DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞMIŞ”
“Burada çok önemli bir şey söylüyor, bütün ihtimalleri değerlendirmeye çalışmış. ‘Eğer dedikodular dolaşırsa ve biri gelir senin huzurunda şöyle fısıldarsa, Majeste senin aleyhinde şöyle şöyle yapıyor ya da senden ülkeyi alacak veya sana şöyle yapacak, diye duyarsan bu meseleyi bana yaz. Eğer mesele doğru ise ben Majestem sana tekrar sana yazdığımda acele etme.’ Dedikoduyu duydun hemen harekete geçme, ‘Sen Majestemin yanında durduğun gibi, Majestemin yanında durmaya devam et. Üçüncü kişiler benim hakkımda sana benimle ilgili kötü bir söz söylerse sen Majestemden bunu gizlersen ve acele hareket edersen ve Majesteme karşı suç işlersen işte bak sen Aleksandu yemin tanrılarının önünde suç işlemiş olacaksın. Yemin tanrıları seni sürekli kovalasın’ diyor.”
“Bu metin yazıldı ve bazıları buna şahitlik yapacak. ‘Şimşeğin fırtına tanrısının sevgilisi büyük kral ben Labarna bu mesele için şimdi bin tanrıyı çağırdım’ diyor. ‘Onları tanık yaptım, onlar işitsin ve tanık olsun’ diyor ve tanrıları sayıyor. İlk önce Wilusa ülkesinin, yani Aleksandu’nun birincil öncelikle inandığı tanrıları sayıyor. Diyor ki, ‘Sen Aleksandus bu tablet üzerinde yazanları bozarsan, bu bin tanrı senin şahsın, karın, oğulların, ülkelerin, şehirlerin, üzüm bağların, harman yerlerin, tarlaların, sığırların, koyunların, malın ve mülkünle mahvetsin. Onlar karanlık toprakta senin neslini yok etsin fakat eğer sen bu sözleri korursan Majestem Büyük Kral ve ben Labarna Muvattali’nin çağırdığı Hatti’nin Wilusa şehrinin bu bin tanrısı ve Majestemin Şimşeğin Fırtına Tanrısı, seni, karın, çocukların, torunların, şehirlerin, üzüm bağların, harman yerlerin, tarlaların, sığırların, koyunların, malın ve mülkünle birlikte iyi bir şekilde korusun. Sen Majestemin elinden iyilik gör ve Majestemin elinde yaşlan’ diyor.”
“GÜNÜ GELDİĞİNDE ANTLAŞMAYI GÖRMEK İÇİN TROYA MÜZESİ’NE BEKLİYORUZ”
Gölcük, “Bu az bilinen tarihsel gerçeği sizinle paylaşmış olduk. Gerçekten heyecan verici. Yaklaşık 3200 yaşında ve kimi eksikleri olan tarihsel bir metin ve o metnin içeriğini incelediğimizde aslında bugünkü uluslararası antlaşmalardan çok da farklı olmadığını görüyoruz. Yanında olmak müthiş bir duygu. Günü geldiğinde sizleri de antlaşmayı görmek için Troya Müzesi’ne bekliyoruz” diyerek anlatımını bitirdi.
Gizem Tuğçe BAYHAN
Editör: Boğaz Gazetesi