Kıbrıs Barış Harekatının 50. yılı nedeniyle Kıbrıs gazilerinin konuk olduğu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı'nın 'En'ler buluşmaları,  ÇOMÜ Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Nedime Hanım Konağı Yerleşkesinde gerçekleşti. Vakıf Başkanı Bünyamin Nami Tonka moderetörlüğünde yapılan söyleşide Kıbrıs Barış Harekatı gazileri, o günlere dair anılarını paylaştı. Rektör Cüneyt Erenoğlu, Çanakkale Belediye Meclis Üyesi Muhammed Güngör, gaziler, yakınları ve vatandaşların katılım gösterdiği programda ÇOMÜ Devlet Konservatuarı akademisyenlerinin Kıbrıs türkülerini seslendirmesinin ardından Kıbrıs Barış Harekatı'nın canlı tanığı olan gaziler, o günlere dair yaşadıklarını anlattı.

Çanakkale’de köylünün bulduğu 109 yıllık top mermileri böyle imha edildi (TIKLA İZLE) Çanakkale’de köylünün bulduğu 109 yıllık top mermileri böyle imha edildi (TIKLA İZLE)

"Teşkilatın mücadelesi savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı"
Harekatının yaşandığı yıllarda Kıbrıs'ta yaşayan ve 10 yaşında olan Elmaziye Töre Temiz, o dönemki anılarını aktardı. Temiz, "Ben 1974’te 10 yaşındayım ve 50. Yılında 60 yaşıma geldim. Ama ben şuna eminim dünyaya da gelmeyecektim Çünkü 1963 olayları olduğunda ben annemin karnında 2,5 aylık bir bebektim.  Dünyaya gelir miydik, emin olun gelmezdik.  Bizim hikayemiz Kıbrıs’ta böyle başladı. Aslında biz de göçmen bir aileyiz. 1572 yılında Kıbrıs’ın  fethedilmesinin ardından Anadolu’dan adaya insanlar yerleştirildi. 19 yüzyılda yaşayan balkan harbi ile yoğun göç alan Anadolu’dan Kıbrıs’a da yerleşimler yapıldı. Dolayısı ile sadece Anadolu’dan değil Balkan ve Kafkaslardan da vatandaşlar Kıbrıs’a yerleştirildi. 1800’ler egelindiğinde o toprak kayıpları ile birlikte  devlet neredeyse Anadolu’ya sıkışıp kalıyor. İngiltere, .eşitli siyasi oyunlar ve içerdeki destekçileri ile Osmanlı Devleti ile 1878’de Berlin anaşmasını imzalayarak  Kıbrıs’ın idaresini  geçici olarak İngiltere’ye verilmesini istiyorlar.  Böylece İngiltere buraya bir sümürgeci olarak yerleşir.  Her nakadar 1960’te ortaklık cumhuriyeti  kurulsa da bu anlaşma aslında bizi bu günlere getiren anlaşma oldu.  Bunların akıl hocaları Çarlık Rusyası. 1914 yılında bir dernek kurarlar,  Odesa’da iki subay ve iki kişi eşliğinde  dostluk ve arkadaşlık teması ile bir  dernek kurarlar.  Bu dernek daha sonra Yunan dostluk derneği olur.  Şuan br hala uyguladıkları politikaların ve faaliyetlerin temelleri o dönemde atılır.  Bunun içerisinde Yunanistan’ın bağımsızlık kazanması,  12 ada, Girit ve Mora’nın, Kıbrıs’ın    ve 10. Maddeleri de Kostatntinapol’un alınmasıdır.  Bu planın çoğunu adım adım yaptılar.  Yunanistan’a gidenler bilir, Kavala girişlerinde büyük tabelalar görürsünüz , üzerinde Kıbrıs haritası kırmızı ve aşağı doğru kan damlıyor.  Üzerine de ‘Kimse Unutmasın’ yazılıyor.  Bazıları diyor ki ‘iki toplum bir adada beraber yaşayamadılar’  yada ‘1973’ten önce biz beraber yaşıyorduk, komşuyduk  büyük devletler gelerek halkları birbirine kırdırdılar’ diyorlar.   Bu bir yalan. Biz eğer beraber yaşıyorsak komşu komşusunu öldürür mü? Biz bunu 1973’te  yaşadık.  Bire gece yarısı Babamı da aldılar ve vir çocuk olarak sabaha kadar babamı bekleyerek uyuyamadım.  Benim babam döndü ama başka çocukların babası asla dönemedi. 21 Aralık 1663’te sokak çarpışmaları şeklinde    geçti.  1960 Cumhuriyetinin yıkılması ile  savaşların dönüm noktası oldu. 23 Aralıkta  Yılmazköye baskın yaptılar ve  oradaki insanları araçların arkasına bağlayarak sürükleyerek öldürdüler.  Süreüklenerek öldürülen İnsanları toplu çukurlara gömdüler.  24 Aralıkta ise Lefkoşa’nın ortasında Türk Alayının doktoru,  Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın evi Rum eşkıyaları tarafından basıldı ve evin hanımı üç küçük çocuğu, evin çalışanları ve çocukları katledildi.  Lefkoşa’daki müzede çalışan topal bir görevli var ve o gece küvetin arkasında saklandığı halde dizine kurşun isabet ediyor.  İşte o kadın şu anda müze görevlisi olarak çalışıyor.  Rumlar katliamları arttıran emellerini daha örgütlü hale getirmek amacı ile  1955 yılında Eoka  örgütünü kurdular.  Bu örgüt  onlarca vatandaşımızı şehit etti.  Bizim tarafımızda da Rauf Denktaş, Kemal Atasever,  Dr. Burhan Nalbantoğlu bir araya gelerek Kasım 1957 yılında  Türk Mukavemet Teşkilatını kurarak temellerini atmış oluyorlar.  Türkiye’nin durumdan haberdar edilmesi ve bize destek vermesi için bilgilendirme çalışmaları da var.  1950’lerden 60’lara kadar savaş ortamı oluştu ve bu ortamda aile büyüklerimiz de eğitimler aldı.  1973 yılında Türkiye’nin havadan gelip buraya destek olması için o dönemde bu temelin atılması gerekiyordu.  Oradakilerin güçlü olması savaş açısından çok önemli olmuştu.  O gün Türkiye’de Mehmetçik olan kahramanlara orada ‘Mücahit’ demişler.  Bunun sebebi de aslında geçenlerde de çok olay yaratan Bozkurttur.  Çünkü mücahitlerin şapka ve bayraklarının üzerinde  bozkurt işareti vardır. Teşkilatın mücadelesi Savaşın kazanılmasında büyük rol oynadı” dedi. 

"Koca köyler silah zoru ile birden göçmen durumuna düştü"
Terk etmek zorunda kaldıkları topraklara hırsız gibi girdiklerini ifade eden Elmaziye Töre Temiz, "Dolayısı ile bir yerde işçi olarak çalışan, memur olanlar herkes işlerini kaybetti.  Koca köyler silah zoru ile birden göçmen durumuna düştü.  Kıbrıs Türkü fakirdir ve bu fakirlere bir yerlerde yaşayın diyerek yurtlarından sürüldü.  1963’ten 1974’e kadar 11 yıl Kıbrıs Türkü sadece Anavatan desteği ve umutla biz hep ‘gelecekler’ diye bekledik.   izim köyde bir cami vardı ve o caminin duvarında bir kapı vardı ve o kapının nereye açıldığını biz biliyorduk. Orada karargah vardı. Onlar da hep cami avlusunda gezerlerdi ama sala o kapıyı geçemediler. Öğretmenler, okuyup mevki alanlar ve yüreği vatan sevgisi dolu insanlar alınıyordu buraya. Bunlar hep ‘Bir gün olacak hazır olmalıyız’ diyerek kendilerini hazır tuttular. Komşuculuk yaptık diyorlar ya yalan.  Ben bir çocuktum ve bunun farkındaydım.  Mesela geride bıraktığımız, terk etmek zorunda kaldığımız topraklara hırsız gibi gidiyorduk.  Tarlalarımızdaki mahsulleri alabilmek için bin bir zorluk çektik.  Polisler sık sık önlerimizi kesiyordu. Hep bir baskı ve caydırma yapıyorlardı.  Türkün nüfusunun adada azalmasını sağlamak amacı ile  pasaportlar verildi.  İngiltere Avusturya ve özellikle Kanada’ya çok büyük göçlere izin verildi.  Ailelerin çocuklarının arkasından ağladığını hatırlıyorum. Babam da bizim için pasaport çıkarmıştı gidelim diye ama Nenem ‘Ben bu topraklarda doğdum, burada öleceğim’ diyerek gitmeyi reddetti.  Sadece Londra’da bu gün 70 binden fazla Kıbrıs Türkü var.  Ama biz hep geleceklerini bekledik” diye konuştu. 

"Arama izni olmadığı için üzerimizi arayamıyorlardı"
O dönem muhaberede görev yapmış olan Kıbrıs Gazisi Naci Kaya, o dönem yaşananları şu şekilde anlattı: "1963 yılında yaşanan olaylar sonucunda Kıbrıs Türk Kuvvetleri alayı,  Ortaköy bölgesine geliyor ve orada  konuşlandırılıyor.  Yunan ile Türk askerleri arasında yaklaşık 50 kilometrelik bir mesafe var.  Değiştirmeler yapılırken yanına sadece tüfek ve üzerindeki mermilerle geçişlere izin veriliyordu.  Böyle olunca bizim askerler  10 dan fazla şarjörü kendi vücuduna bağlayarak  üzerine parke giyip yunan unsurları arasından geçilebiliyordu.  Yapılan anlaşma gereği arama izni olmadığı için de böyle olunca Türk askerleri bu yönteme başvurdular.  Çünkü yanında götürdüğün herşey bağımsız heyet tarafından araştırılıyor. Ancak insanların üzerini arayamazlardı. İnsanların üzerini arayamadıkları için  asker ve rütbeliler fişek ve bombaları üzerine bağlayarak cepheye götürebiliyordu. Bu durum bizim askerleri iki kat büyük gösteriyordu.  Elbette biliyorlardı ama arama izni olmadığı için üzerimizi arayamıyorlardı.  Bize Harekatın başlamasından bir gün önce bir mesaj geldi ‘Yarın sabah saat 06:30’da  Kahraman silahlı kuvvetlerimiz adada olacaktır bilginize’ dendi.  Sefer Muharebe işletme talimatı var. Benim de yapmam gereken  ben de aldım okudum ve 3 tane istasyon kurmam gerekti.  PTT’ye gittim  yeterince direk aldım ve geldim.  Bayram’a santral kurması için emir verdi bölük komutanı.  Bayram telsizin antenini yerleştirmeye çalışırken  askerin biri de o arada etrafı dürbünle gözetliyor.  ‘Komutanım denizlerden birileri geliyor’ dedi.  Ben de birinci anteni dikmiş ikincisini yapıyordum o an anteni yere bıraktım  ve etrafa dürbünle bakmaya başladım.  Fakat sahilde o kadar gemi vardı ki şok geçirdik.  Daha önce de bir Yüzbaşımız Beşparmak dağlarında nerede ne var diye hepsini bize tanıtmıştı.  Girne sahilinin dibinde bir kule ve o kulenin içerisinde çeşitli silahlar var.  Gemilerden bir tanesi o kuleye ateş etti.  Ateş edince kule yıkıldı.  Ben o an bizimkilerin geldiğini anladım. Biz tesisimizi inşa ederek ilk irtibatı kurduk. Bulunduğumuz yerde bir taraftan çıkarma bir taraftan indirme yapılıyordu ve biz o manzarayı hayranlıkla seyrettik” 

"Gözle görülür bir şekilde mayınlamışlar"
Harekatın ardından mayın temizleme çalışmalarında bulunan Gazi İzzet Küçük, “İlk çıkarma yapılan yere dürbün ile bakıldığında gözle görülür bir şekilde mayınlamışlar.  Ama bunlar eğitimsiz olduğu için mayınların kafesleri var  ve normal dürbünle o kafesleri görürsün. Bizim sat komandoları da evvela bunu keşfettiler.  Ve mayınları temizlediler.   Bu çıkarmaz denilen yerden bizi Mehmetçik çıkarma yaptı ve Birinci Harekat bitti. Her kesin   içi bittikten sonra benim işim başladı.  Savaş alanlarında bulunan havanları, mayınları bölgelerden temizledik” şeklinde konuştu.

"Köylere baktığımızda Türklerin olup olmadığını anlardık"
Harekatta komando olarak görev yapmış olan Kıbrıs Gazisi Mustafa Özer, o dönemki yaşadıklarını anlatırken şu ifadeleri kullandı: "Birinci  harekattan sonra Girne’de  20 gün kadar kaldık.  13. Günün gecesi hafif tedirginlik var ve gece mevzilerin içinde yatarken  sabah ‘ikinci harekat başlıyor’ dediler.  Sabah 06:00 sularında Lefkoşa’nın doğusundan geçerken  havan saldırısına uğradık. Araçlardan indik ve sağımıza solumuza havan mermileri düşüyor. Artık bittik kurtuluşumuz yok dedik. Çünkü  havanın düştüğü yerden 200 metreye kadar şarapnel parçaları yayılıyor.  Nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda göklerden uçak belirdi.  Ancak uçaklar da ateş edilen yeri bulamıyor.  Tank mevzilere ateş ederek uçaklara yer gösterse de pilotlar havanın yerini bulamadı.  Emin olmadan iniş yapan bir  bir uçağa ateş eden uçaksavarın yerini gören diğer uçak tam isabetler roketatar mevziisini imha etti.  yarım saat daha gelmese o uçak bir tabur asker orada ölecekti.  Kurtuluşumuzun ardından yol üzerindeki köyleri Temizleyerek Paşaköy’e kadar ilerledik.  Kültüre o kadar hakimdik ki  dürbünle uzaktaki köylere baktığımızda Türklerin olup olmadığını anlardık.  Bizim hedefimiz Paşaköymüş ama biz  30 kilometre daha ilerleyerek Varnaka’ya geldik. Fakat İngiliz askerlerin komutasında olduğu için varnaka’ya giremedik.  Bizden sonra bir piyade alayı geldi biz de onlara teslim ettik ve döndük" 

"Denizciler için harekat kısa sürdü"
 O dönem Maraşel Fevzi Çakmak Gemisinde denizci olarak görev yapan Kıbrıs Gazisi Hakkı Gürses, “Denizciler için harekat kısa sürdü.  Ben Maraşel Fevzi Çakmak Gemisinde görev yaptım. İkinci harekat bana da nasip oldu ve görev için Kıbrıs’a gittik  11 Ağustos Perşembe sabahı  Girne önlerine geldik. Birinci harekatta bizim gemilerde uçaksavar olmadığından dolayı  yanımıza uçaksavarlı gemi verdiler.  Bir gemi vasıtası ile yüksek rütbeli bir komutanımızı Girne’de kıyıya çıkardık. Sonra emir geldi ve biz gemimizi limandan ayırdık. Hedefimiz Mağusa oldu ve Mağusa’ya geldik. Verilen emir ise ‘ateşin altına girmeyin sadece uzaktan bombalayın’ dediler.  Biz içinde insan olup olmadığını bilmeyerek görevi yerine getirdik.  Hedefleri tutturamayınca. Uçaklara emir verildi. Uçaklar o kalenin bir bölümünü yok etti ve ben bunu 2001 yılında Maraş yasaklı bölgede gözlerimle gördüm.  Denizcilikte bana verilen görev bu kadardı” dedi. 

"Bu benim ağrıma gidiyor"
Harekattayken gemisinden aldığı iki şarapnel parçasını madalya gibi taşıdığını belirten Hakkı Gürses, "Bugün buradayız ve sizlerin katılımı bizleri çok mutlu etti. Ama ben kendi kendime soruyorum biz 50 yıldan beri neden yokuz.  Ben  harekattayken iki tane şarapnel parçası aldım  50 yıldan beri yanımda taşıyorum ve bu parçalar benim madalyalarım.  Benim şu an üzüldüğüm tek konu 1995 yılında  benim gemimi jilet  bu devlet, savaşa girmeyen benim geminin kardeşi    P352  Kocaeli’de  müze yaptılar.  Şimdi ben torunumu alacağım gideceğim diyeceğim ki ‘Bak yavrum benim gemimi jilet yaptılar  şehit oldu. Ama savaşa katılmayan gemiye de madalya verdiler’ diyeceğim.  Bu benim ağrıma gidiyor” ifadelerini kullandı. 

ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu, konuşmaların ardından gazilere hediye takdim etti.

Muhabir: Senem Erdem İnal