Melek Hanım
Çanakkale Muharebelerinin daha ilk başında Melek Hanım, kıyı set bataryalarımızda görev yapan Mehmetçiğin muhtemel sağlık sorunlarını gidermek üzere bölgeye gönderilen ilk sıhhiye biriminin oluşturulduğu yani kurulduğu yer Melek Hanım’ın Çiftliği’dir.
Melek Hanım; Çanakkale Boğazı’nda muharebeler başladığı sırada çiftliğini kesinlikle terk etmemiş, çiftlikte birlikte yaşadığı yakınlarıyla askerlerimize yardımcı olmuş, onlara çok iyi davranmışlardır. Bunu hatıratlardan anlamak mümkündür.
25 Nisan 1915 tarihinde İtilaf kuvvetlerince gerçekleştirilen kara çıkartmalarından sonra cepheden geri bölgelere sevk edilen yaralı askerlerimiz için Melek Hanım’ın Çiftliği bölgede ilk sargıyeri, ilk revir olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Melek Hanım Çiftliği ismi askerî kayıtlara belirleyici ve izah edici bir yer olarak 2. Tümen Kumandanı Yarbay Hasan Bey’in 22 Haziran 1915’te verdiği tümen emrinde geçmektedir:‘ ‘6. Sıhhiye bölüğü, yaralıların arkası alınıncaya kadar yerinde kalacak yaralı taşıma işinin bittiğini bana bildirecektir. Yaralılar araba durak yerinden sonra, Ali Bey Çiftliği ile Melek Hanım şosesi üzerinden taşınacaklardır. Bu şose üzerinde, yaralılardan başka hiçbir kıta ve er bulunamayacaktır.’’
“11 Temmuz 1915 günü batarya kumandanım Mahmud Bey’le birlikte Melek Hanım Çiftliği’ne doğru yol almaya başlamıştık. Gittikçe mermi sesleri piyade ve makineli ateşleri ve bomba gürültüleri daha seçkin duyuluyor, harp fırtınasının ılık rüzgârları yüzümüzü çalıyordu. Evvelce endâht edilse de çiftliğin civarında yere düşen otuz beşlik mermilerin açtığı çukurlar pek korkunçtu. Çapı on metreyi geçen bu çukurların bazıları içinden sular çıkmış olduğundan âdeta bir avadana benziyor ve gelen geçen sularından içiyordu…”
Çiftlik binasında bulunan ve yeniden yapılandırılan hamam, ayrıca askerlerin temizlik ihtiyaçlarının giderilmesine imkân sağlıyordu. Özellikle bu yönüyle de Melek Hanım Çiftliği, savaş alanında âdeta bir sosyal tesis işlevi de görmüştü. 4. Tümen’in de karargâhı olarak kullanılan Melek Hanım Çiftliği’ndeki hamam ve temizlik ihtiyaçlarının giderilmesini de 4. Tümen Komutanı Yarbay Cemil Conk, günlüğünde 19 Haziran 1915 tarihi ile şöyle kaydetmiştir: “ Öğleden sonra Melek Hanım Çiftliği’ne gittim. Hamam yapan birinci tabur, sahra etüvlerinde elbiselerini ve bitlerini temizleyecekti. İki bölük temizlenmiş, diğer bölük yarım kalmış. Kazanları toplamışlar, dönüyorlardı. Hâlbuki saat henüz 15’ti. ‘Barış zamanında bile olsa, vakte gene yazıktır” dedim. Kazanları tekrar yaktırdım. Akşama kadar temizlik faslı bitirildi.’’
Melek Hanım Çiftliği’nin konuklarından birisi de Cafer Tayyar Bey’in komutanı olduğu 1. Tümen 71. Alay 10. Bölük takım komutanlarından Teğmen İbrahim Naci idi. Birkaç gün sonra Kerevizdere Muharebesi’nde şehit düşecek olan İbrahim Naci, 15 Haziran 1915’te alayı ile birlikte geldiği Melek Hanım Çiftliği ve çevresinin görünüşünü günlüğüne kaydetmişti:“ 15 Haziran 1915, Salı: Sabah 3’te kalktım. Yemek verdirdim. Saat 4’te hareket ettik. Melek Hanım Çiftliği’ne geldik. Askerlere çadır kurdurdum. Sonra 1. Bölük çadırına giderek çay içtim. Bir saat sonra bölüğün etüve gitmesi için emir geldi. Yine haydi pılı pırtıyı topladık."
‘‘Giderken etüvün başka bir tabur tarafından tutulduğu haberi geldi. Yol kenarında oturduk. Ben defterimi çıkardım. Bir meşe ağacı kümesi önünde yazıyorum. Karşımda Soğanlı nam dereye doğru yarım küre şeklinde uzanmış birbirine paralel altı tane kel tepe var. Sonra bunlardan bazılarının üzerinde beyaz bir şerit gibi kırılarak gözden kaybolan birkaç yol var. Vadi ise oldukça geniş, gelip geçmekten yarı beyaz. Dere kenarında arabalar, hayvanlar, insanlar âtıl ve hareketsiz. Bazı bazı yollarda şurada burada bir hayvan, bir araba, bir kafile görünüyor. Sonra kayboluyor.”
Hemşire Erica (Ragıp Bey’in Refikası )
Çanakkale Muharebeleri sırasında yaralanan askerlerimizin tedavisini yapan aynı zamanda da cephe gerisinde bulunan insanların ihtiyaçlarını karşılayan 5. Ordu Sıhhiye Muavini Dr. Hasan Ragıp Bey’in Refikası (eşi) olarak bilinen halkın ‘’Ana Hatun’’ olarak sevdiği biridir.
Mezarın dışındaki Türkçe kitabede: “Yaralı Türk askerlerini tedavi ederken top mermisi ile hayatını kaybeden Doktor Yüzbaşı Ragıp Bey’in eşi Alman hemşire Erica” yazmaktadır.
Mezarın Osmanlıca orijinal kitabesinde ise: “İfa-yı vazife esnasında top mermisi ile terk-i hayat eden madam Doktor Ragıb Bey’in hâbgâh-ı ebedisi 4 Kânun-ı Evvel 1331 / 17 Aralık 1915” yazmaktadır.
Osmanlıca mezar taşında “hemşire” ve “Erica” kayıtları da yoktur.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde bulunan bir belgede Dr. Ömer Besim Bey durumu Enver Paşa’ya yazarken ‘’Dr. Ragıp Bey’in Refikası Hatun’’ olarak yazmış ve bu yazım eş anlamına gelen ‘’refika’’ kelimesinin zamanla ‘’erika’’ kelimesine dönüşmesine neden olmuştur.
Tüm bu bilgiler bir araya geldiğinde anlaşılan şudur ki: Doktor Ragıp Bey’in Gayr-i Müslim eşi, Türk yaralıları tedavi ederken, hastane ve sargı yerlerini dahi bombalayan düşmanın bir top mermisiyle, vatanına hizmet ederken can vermiş ve buraya defnedilmiştir.
Safiye Hüseyin
Çanakkale Muharebelerinde yaralıların bakım ve tedavileri için gerekli önlemler alınmaya başlanmıştır. Bunun için yeterli ve gerekli sağlık kuruluşları teşkil edilmiştir. Tümenlerin bünyesinde kurulan sargı yerleri ve sahra hastaneleri vardı. Cephede yaralanan askerlerin cephe gerisinde hastalarla ilgilenen doktor, hemşire, hasta bakıcılar zaman zaman meşakkatli ve yorucu bir mesai hiç durmadan devam ederdi.
Çanakkale Muharebelerinde yaralanan erlerin tedavisi ile ilgilenen hemşirelerden birisi Safiye Hüseyin’dir. Balkan Savaşı sırasında da hastabakıcı olarak görev alan Safiye Hüseyin, Çanakkale Cephesi’ne gönüllü hastabakıcı olarak yazıldı. Hastane gemisi olarak yaralı naklinde kullanılan Reşat Paşa gemisine hastabakıcı olarak tayin edildi.
Çanakkale Muharebelerinde Reşat Paşa gemisinde hastabakıcı olarak görev yapan Safiye Hüseyin hatıratlarında şunlar yazmaktadır:“ Çanakkale’de savaş başladığında Alman Salib-i Ahmer’iyle (Alman Kızılhaçı) bizim Hilal-ı Ahmer (Kızılay) Cemiyeti birleşmiş Reşat Paşa Vapurunu hastane gemisi yapmıştık, Ben bu geminin hastabakıcısı olmuştum. Reşat Paşa Çanakkale’ye gidecek, orada yaralıları tedavi edecek, yarası ağır olanları alıp İstanbul’a getirecekti. Vaziyet tehlikeli dediler, ne vapuru olursa olsun… ister hastane vapuru ister Hilal-ı Ahmer ister Salib-i Ahmer, İngilizler topa tutuyorlar. Ben aldırış etmedim…’’
Mayın Müfreze Kumandanı Yüzbaşı Nazmi Bey günlüğünde Reşit Paşa vapuru hakkında şöyle diyordu:
27 Nisan 1915“ Reşit Paşa vapuru İstanbul’dan asker yüklü olarak gelir. Nara Burnunda durduğu sırada düşman ateşine maruz kalmış ve yanındaki Üsküdar vapuru beş dakika içinde batmıştır. Bir çarkçı ve iki er şehit olmuştur. Diğerlerinde hamdolsun bir zarar olmamıştır.”
Editör: Boğaz Gazetesi