Ortaylı, yaptıkları söyleşide, “Çanakkale savunması büyük bir savunmadır. Her milletin tarihinde bulunmaz. Hatta hücumu iyi yapan milletler vardır, Almanlar gibi ama böyle bir savunma yoktur. Vatan savunmasında Birinci Harpte, Ruslar, Fransızlar ve tabi ki biz yani Çanakkale bütün şark dünyasında ve hatta dünya tarihinde bu milletin niteliğini gösteren medarı iftiharımız bir bölgedir, çok mukaddes bir topraktır. Korunmasına dikkat etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ)Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Barış Borlat tarafından gerçekleştirilen söyleşide, ünlü Türk tarihçi akademisyen İlber Ortaylı, Çanakkale tarihine ilişkin ve 23 Nisan Türkiye Millet Meclisi’nin açılış süreciyle alakalı değerli bilgiler verdi. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı tarafından hazırlanan yayında kısa bir giriş yapan Dr. Öğr. Üyesi Barış Borlat, “Dünyada başlayan ve ülkemizi de etkisi altına alan Covid-19 salgını ile mücadele kapsamında, bizler de sosyal izolasyonumuzu sağlıyor ve aynı zamanda tüm korunma önlemlerimizi alıyoruz. Bir yandan da tarihsel, kültürel miraslarımızın dönüm noktalarını, yıl dönümlerini ve bunları yaratan şehitlerimizi, kahramanlarımızı anıyoruz. Nitekim bu hafta içerisinde Türk tarihi açısından iki önemli olayın yıldönümü var. Bunlardan ilki, 23 Nisan 1920, TBMM’nin açılışının 100.yıldönümü, yan, Gazi Meclisi’miz bu sene tam 100 yaşında olacak. 25 Nisan 1915, Çanakkale Kara Muharebelerinin 105.yıldönümü. Bu kapsamda, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı olarak başladığımız yayınların ilkini gerçekleştiriyoruz” dedi.

“SON DERECE BİLGİLİ BALKANLAR HAKKINDA”
Yayına bağlanan İlber Ortaylı, 1915 yılında Çanakkale Savaşı hakkında detaylı bilgiler vererek, “Savaş başladığında, 1914 bugünkü takvimle 31 Ekim’de Türkiye imparatorluğu Birinci Cihan Savaşı’na katıldığında Almanlar tarafında hepimiz biliyoruz ki Yarbay Mustafa Kemal Bey, Sofya’da ataşemiliterdir. Yazdığı raporlarda arşivlerde, son derece bilgili Balkanlar hakkında. Balkanlar çocuğu zaten. Savaş başlar başlamaz fiilen başkumandan olan Enver Paşa ki kendisinin arkadaşıdır, cepheye sevkini istiyor çünkü kendisi karargah görevindedir. Enver Paşa bunu devamlı geciktiriyor. Buna pek hakkı yok çünkü kendisinin cepheye sevkini istediği anda bir asker, bunun derhal yerine getirilmesi gerekir. Hakkı ve görevidir. Nihayet bu ancak 1915 yılında oluyor. Gelip görüşüyorlar, durum çok değişiktir. 1914’ün sonunda bir Sarıkamış olayı vardır. Bir faciaya dönüşmüştür ama öyle donmuş bir ordu efsanesi doğru değildir. Sevkiyat bazı yerlerde iyi gidiyor, Çanakkale Savaşı başlamıştır. Kendisi tümen komutanı olarak tayin ediliyor ama tümen hemen teşekkül edip, toparlanamamıştır. O tümeni aramakla geçiyor. Nihayet mevki komutanı olan Mareşal Liman von Sanders, ziyaret ediyor ve Liman Von Sanders ile tanışıklık böyle başlıyor. Liman Von Sanders, büyük bir savaş adamı değil fakat üstün bir vasfı var. O zaman Alman karargâhında olmayan şey Türk genç komutanları çok çabuk tanıyor, kalitelerini anlıyor ve verdiği komutlar yanlışsa, onların maruzatıyla geri alıyor. Bu çok büyük bir meziyet çünkü diğer müşavir komutanlarda bu yok” diye anlattı.

“SANIYORLARDIR Kİ KARŞILARINDAKİ ORDU BUNU YAPAMAYACAK”
Ortaylı, “Milli Mücadeleye giden süreçle ilgili tabi ki Çanakkale Savaşı’ndan başlayacağız çünkü Britanya’nın müthiş bir zırhlısı Quenn Elizabeth ve yanındaki yardımcı gemiler ve Fransızlar vardı, Çanakkale’den rahatça boğazı geçecekler ve payitahtı işgal edeceklerdi. Harp bu cephede bitecek. Rusya yolu da açılacak denizden. Onlar da yukarıdan gelecekler. Bu amaçla sefer düzenlendi ama muvaffak olamadılar çünkü Gelibolu Yarımadası Çanakkale Savaşı dediğimiz kara savunması, başında Nusret Mayın Gemisi’nin kazandığı kısmı zafer ve gemileri batırmasıyla bambaşka bir mecraya dönüştü. Üstelik de karadan korkunç bir savunma gösterildi. Sanıyorlardır ki karşılarındaki ordu bunu yapamayacak. Ondan sonra ‘Çanakkale Geçilmez’ lafı, Britanya bahriyesinin ve Fransızların söylediği bir laftır. Başkasının değil, çok açıktır” bilgisini vererek, Ankara’da meclisin açılması sürecini şu şekilde anlattı:

“ASKERİ ÇEVRELERDE ŞÖHRETİ VAR AMA KAMUOYUNA YANSITILMIYOR”
“Çanakkale’de Mustafa Kemal Bey, bir kere çok üstün bir vasıf gösterdi, stratejist ve komutan olarak. Bunu düşmanlar da kabul ettiler fakat Enver Paşa orada doğrusu Mustafa Kemal Bey’in öne geçmesini istemedi. Dolayısıyla Yarbay Mustafa Kemal Bey, herkes tanıyor. Ordularda, askeri çevrelerde şöhreti var ama kamuoyuna yansıtılmıyor, bu çok önemli. Bunu ilk defa, 16. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır’a gittiğinde Muş, Bingöl ve Bitlis’i Ruslardan yeniden alınmasında gösterdi ve orada ilginç bir şey, Sakarya’da göstereceği başarılı ricat tekniklerini uyguladı. Askeri tarihlerin, bilhassa Korgeneral Ahmet Yavuz Paşa’nın incelemesinde de görülüyor, çekilmede ricat sırasında ön planda tümen komutanına yer veriyor kendisi arkadan geliyor, bu çok enteresan bir taktiktir, tarihten gelme bir şeydir. Tabi ki oradaki başarısını zaten bizim Genel Kurmay tarihinde de görüyoruz ama en önemli raporlar Rus ordusunun Rus generallerin genç komutan Mustafa Kemal Paşa hakkındaki değerlendirmeleridir. İlginç olan şey, Paşa’nın Filistin Cephesi’nde aynı şekilde komuta ettiği birinci orduyu son anda, en başarılı şekilde diğerlerine göre, çünkü diğerleri dağıldılar orada, az zayiatla geri çekebilmesi ve Halep’in bugünkü kuzey banliyölerinde durakladı. Yani biz Mondros Mütarekesi sırasında, Halep şehrini terk etmiştik, kuzey banliyösünde tutunmuştuk. Bunu bilmemiz lazım. Birinci Cihan Savaşı sırasında, Almanya- Avusturya seyahatini veliahtla yani Vahdettin Efendi ile yaptığı için onun yaveri olarak, biliniyor. Aralarında da bir dostluk var. Bu yüzden harbin sonunda, Sultan Reşat’ın vefatıyla Vahdettin tahta geçince, temasları var arada. Mütarekeden hemen sonra, Paşa’nın ittihatçı önde gelenler arasında ismi yok, yani İttihat Terakki’nin bir ara üyesi de olmuş fakat öyle bir konumu yok. Kendisi ciddiyetiyle tanınan bir komutan. Vahdettin ile böyle bir ilişkileri var. Hatta harbiye nazırı olmak istiyor ki, mütareke sırasında bazı ilişkileri götürebilsin, orduya sahip çıkabilsin, bazı örgütlenmeleri sağlayabilsin. Bu projesi gerçekleşemedi, o yüzden müfettiş paşa olarak karışıklık çıkan yerlere gönderilmesi söz konusu.”

“HALK MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN ŞÖHRETİNİ BİLİYORLAR VE BEKLİYORLAR”
“Samsun ve Karadeniz tarafından Pontus çeteleri ayaklanıyor, katliam yapıyorlar, sivil halkı yapıyorlar ve buna karşılık Türkler de silahlanmaya başlıyor. Bunu bastırması isteniliyor çünkü eğer bu Pontus ayaklanmalarına karşı, adeta Türkler direnir ve kavga ederlerse, İngiltere’nin oraları da işgal edeceğinden çekiniyorlar. Nitekim kendisi Samsun’a ulaştıktan sonra, oradaki İngiliz general bölge komutanı hiç istememiş, ‘Niye geldi, ne görevi var bu müfettişin’ diye. Orada onun için durulmadı, sonra Amasya Genelgesi ve Erzurum Kongresi. Erzurum Kongresi bir derlemedir ve burada ordunun rolü çok mühimdir. Kazım Karabekir Paşa, aynı rütbedeler, Ankara’da Ali Fuat Paşa, bunların desteği var kendisine. Bu sayede doğudaki direnişçileri, Müdafaa-ı Hukuk üyeleri ve başka cemiyetleri bir araya getirecekler. Erzurum Kongresi’nde en büyük muhalefeti Trabzon delegelerinden gördü. Bu biliniyor. Oradan sonra Sivas Kongresi’nde daha tecrübeli. Öncelikle İttihatçılarla ilişkisini reddediyor, Anadolu’nun bütün yöreleriyle teması var ve oradan Ankara’ya yöneliyor. Ankara stratejik bir nokta, demiryolu oraya kadar geliyor ve halk Mustafa Kemal Paşa’nın şöhretini biliyorlar ve bekliyorlar, bu çok önemli. Orada ne olacağı belli, Türkiye Devleti’nin teessüs makarı Ankara olacaktır, karar ve mücadele merkezi. Bu 27 Aralık’ta Ankara’ya ulaştıktan beri böyledir. Bu meclis önemli kararlar aldı. Bir tanesi Misakı Millidir yani Mondros hükümlerini kabul etmiyor, gelecek seyri de bunları kabul etmeyeceği belli. İngiltere çok rahatsız oluyor, tehdit ediyor fakat geçerli değil. Bu yüzden İstanbul’u işgal ettiler. Bu olaydan sonra bütün telgrafa, haberleşme merkezlerine, ordunun karar merkezlerine, mühimmat depolarına el koydular. O yüzden bilhassa dağıtılan ve üyeleri Malta’ya sürülen meclisin hukukunu savunmak ve bu işi götürmek, yani hilafet ve saltanatı, istiklali milleti korumak için Ankara’da bir kurucu meclis, kurucu hükümet ortaya çıktı. Bu konvansiyonel bir meclistir. Biz de böyle bir şey yoktu çünkü Osmanlı Meclisi Mebusanı bir parlamentoydu. Yürütme erkilin dışındaydı, yürütme onun dışında tayin ediliyordu anayasaya göre. İkinci Meşrutiyet’te güvenoyu meselesi geldi hükümete karşı. Yargı erkide, meclisin etkisi altında değildi. Yasama ve yürütmeyi kontrol vardı. Bu çok önemli bir şeydir. Halbuki burada meclis, aynı Fransız Devrimi’nde olduğu gibi, Sovyet Devrimi’nde olduğu gibi her şeye hakimdir, Yürütmeye de yargıya da. Bu çok önemli ve bu vasfı da devam etti. İçinde muhalefet de var. Sosyalist gruplar var, tabi medreseliler var. Müdafaa i hukuk grupları içinde bu zümrelerin hepsi var. Enver ve Talat’ı takip etmekten vazgeçenler, Ankara’ya katılanlar var. Bu mecliste çok sert tartışmalar da oluyor. Bunlar çok önemli fakat buna rağmen bu meclis, bu savaşı yürütüyor. Askerler duruma hakim. Yani İstanbul’dan Anadolu’ya geçenler, başta Paşa olmak üzere onu destekleyenler olmak üzere ve devamlı gelenler olmak üzere, bunlar devleti yürütüyor çünkü bir savaş var. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, tarihimizde ilk defa Türkiye ismini taşıyan bir hükümet söz konusu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 100.yılı demek, modern Türk devletinin 100.yılı demektir. Kesintisiz devlet geleneğimizin devam etmesi demektir. Türkiye muzaffer olarak çıkmıştır bu savaştan. 100.yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, bütün şark tarihinde ve Türk dünyasında büyük yankılar uyandırdı. Sovyetler de onun için ittifak tesis ettiler. Bu bizim kazandığımızla olan bir şey. Zaten Sakarya’dan sonra karşı tarafın talihi geri döndü.”

“BİRİNCİ CİHAN HARBİNE HAZIRLIKLI OLARAK GELEN ADAMLAR BUNLAR”
Çanakkale Zaferinin kazanılmasındaki önemli kişilere değinen İlber Ortaylı, “Bu kuşak bir kere Tanzimatta başlayan reformlarla, kurmay sınıfı olarak yetişti. İsmet Paşa topçudur mesela mühendishanedir onun adı, bu bir reform okuludur. Teknik üniversitenin de temelidir ama topçular mühendis okulundan çıkardı. Kurmay mektebini, biz batı orduları ile aynı zamanda kurduk hemen hemen ve modern bir ordu yetiştirdik. Bunlar batı dillerini bilen, coğrafya tarihi bilen ilginç subaylardır ve çok uzun zaman şartlar dolayısıyla bağımsız olarak karar verebilen, inisiyatif sahibi askerlerdir. Militerateşelik yaptıkları zaman fevkalade iyi bir şekilde temsil etmişlerdir memleketi. Enver de olsun, Mustafa Kemal Bey de olsun. Fevzi Paşa çıkmadı fakat müthiş bilgili bir adamdır, Kazım Karabekir Paşa’nın musikiden edebiyata müthiş bilgisi vardır ve birkaç dil bilir. Bunlar iyi yetişen adamlar, siyasete de karışmışlardır. Enver Paşa’yı sevmez Kazım Karabekir, İsmet sever ama Mustafa Kemal Bey sevmez. Bunlar Enver Paşa’da deha görmemişlerdir. Bunlara rağmen şunun üzerinde durmamız lazım, Birinci Cihan Harbine hazırlıklı olarak gelen adamlar bunlar ve o hazırlıkla da o savaşı yapıyorlar” bilgilerini verdi.

“ÇANAKKALE DÜNYA TARİHİNDE BU MİLLETİN NİTELİĞİNİ GÖSTEREN MEDARI İFTİHARIMIZ BİR BÖLGEDİR”
Ünlü tarihçi İlber Ortaylı, son olarak şunları söyledi: “Türkiye devletinin teessüs makarı millet meclisidir. Çok az dönemler hariç kesintisiz hayatına devam etmiştir. İlk meclis dış politikayı bile tenkit ederdi. Parlamentonun kendisi Türkiye Devleti için çok önemlidir. Türkiye Devleti ve milleti asker bir millettir. Bu askerlik, fevkalade yaratıcı bir unsurdur. Bütün medeni gelişmeler, bilimde, sanatta, haritacılıkta, tıpta hep ordunun saflarından çıkmıştır. Ordu Avrupa’ya karşı tutunmak için her türlü reformu yapmak zorunda kalmıştır ve savaşlarda kendimize has özellikler vardır. Komutanlar daha ilk safhada erlerle beraber çarpışır ve şehit düşerler, bu bizde görülür. Tahammülperver bir askerdir. En zor şartlarda savaşa devam edebilir. Çanakkale savunması büyük bir savunmadır. Her milletin tarihinde bulunmaz. Hatta hücumu iyi yapan milletler vardır, Almanlar gibi ama böyle bir savunma yoktur. Vatan savunmasında Birinci Harpte, Ruslar, Fransızlar ve tabi ki biz yani Çanakkale bütün şark dünyasında ve hatta dünya tarihinde bu milletin niteliğini gösteren medarı iftiharımız bir bölgedir, çok mukaddes bir topraktır. Korunmasına dikkat etmeliyiz. Hem idare olarak, hem halk olarak alan savunmasının bütün yetkilerini kullanmasına saygı duymalıyız. Talimatların dışında orada faaliyet gösteren, yapılaşmaya girişenlere izin vermemeliyiz. Çünkü burası mukaddes bir alandır. İslam dünyasının yaşadığı, direndiği noktadır.”

Gizem Tuğçe BAYHAN
Editör: Boğaz Gazetesi