Benim konuşmam iki bölümden oluşacak. İlk bölümde, AK Parti’nin Türkiye siyasetindeki yeri ve konumu üzerinde duracağım. İkinci bölümde ise, ülkemizde gençlik siyaseti ile AK Parti’nin gençlik siyasetini değerlendirmeye çalışacağım.
Bir sistemin demokratik olup olmadığını gösteren temel niteliklerinden en önemlileri katılıma açık olup olmadığı ve sınıfsal geçişleri sağlayıp sağlamadığıdır. Buna bağlı olan unsurlardan biri de gençlerin siyasette katılımının ne derecede olduğudur.
AK Parti’nin alametifarikası sınıf geçişlerine izin veren politikalar üreterek devletin merkezini alt sınıflara açmasıdır. Otoriter siyaset sınıf geçişlerine kapalıyken, demokratik siyaset sınıf geçişlerine açık olur. Ben, Çanakkale Lapseki’de doğan, demirci Sadrettin Usta’nın oğluyum. Büyük kolejlerde okumadım. Lapseki’de 25 Eylül İlkokulunda okudum. Lise hayatım da yatılı olarak Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesinde geçti.
Sosyalleştiğiniz mekânlar, okuduğunuz yerler, yaşadığınız şehirler siyasal tutumunuzu belirler. Beni ben yapan da, şu anki siyasal kimliğime kavuşturan da bunlardır. Çanakkale’nin maneviyatıdır. Daha çocuk yaşından itibaren savunan adam Necmettin Erbakan’ı tanımaktır. Lisede Tayyip Erdoğan gibi bir lideri yakından tanımış olmaktır. Onunla yol yürümektir.
İçinde bulunduğunuz sosyo-kültürel ortam nasıl ki benliğinizi şekillendiriyorsa, çoğu zaman yaşadığınız sıkıntılar da sizi meslek seçimine yöneltir. Mesela Hukuk Fakültesini tercih etmemin temel nedeni, o dönem hukuka ve adalete duyduğumuz ihtiyaçtı. İnancımız, fikirlerimiz, siyasetimiz üzerinde kurulan baskıya karşı adalete ihtiyaç duyuyorduk.
28 Şubat’ın hepimizi ezmeye çalıştığı bir ortamda mücadele bayrağını yere düşürmedik.
28 Şubat bizim için, oy verdiğimiz partinin kapatılması, gönül verdiğimiz gençlik örgütünün kapısına kilit vurulması, kardeşlerimizin üniversite kapılarında bırakılmasıdır. Bu ortamda bile mücadele bayrağını yere düşürmedik. Davamızı daha geniş kitlelere anlatmak için cansiperane çalıştık. AK Parti’ye giden yol da böyle açıldı.
Türkiye’de 2000’li yıllara adım attığımızda siyaset kurumu deyim yerindeyse can çekişmekteydi. 1990’lı yılların kokuşmuş siyaset kurumu artık topluma umut vermiyordu. Toplumsal sorunlar, bürokrasiye, askere havale edilmişti. Siyaset, bürokrasinin boyunduruğuna sokulmuştu. Ekonomi, küresel odakların yönetimine terk edilmişti.
AK Parti, adalet ve kalkınma gibi dönemin iki temel talebini okuyarak siyaset sahnesine girdi. 1990’lı yılların çürümüş siyaset anlayışı, 2002 seçimlerinde AK Parti’nin iktidara gelmesiyle siyasetten tasfiye edildi.
Adaletsiz uygulamalar toplumda büyük bir yıkım yaratmıştı. Ülkemiz gündelik politikaların esiri haline getirilmiş, IMF ve Dünya Bankası’nın kapısında para dilenen bir hale gelmişti. AK Parti, Türkiye’nin sosyolojisini iyi bir şekilde tanıdığını ortaya koydu. Toplumdaki esas talepleri iyi okudu. Adalet ve kalkınma bunların başında gelmekteydi. Hürriyet ve demokrasi de bu değerlere bağlı olarak AK Parti’nin kurucu değerleri oldular.
AK Parti, bütün kimliklerinden önce “Erdemliler Hareketi” oldu. “Erdemliler Yürüyüşü” başlattı.
Erdem, iyilik, yardımseverlik, doğruya yönelmenin, ölçülü olmanın, ahlâk sahibi olmanın ortak adıdır. Siyaseti, sırf yönetme hırsı ile yaparsanız kaybetmeye mahkûm olursunuz. Ancak Allah rızası için, erdemli olduğunuz için yaparsanız mutlak zafer elde edersiniz.
İslâmiyetten önce Arap kabileleri arasında çıkan Ficar Savaşlarından sonra yoğun bir anarşi ortamı doğmuştu. Bu ortamı sakinleştirmek adına, can ve mal güvenliğini sağlamak için toplumda sözü geçen iyi niyetli, saygın kişilerin önderliğinde Hilfu'l-Füdul adında bir cemiyet kuruldu.
Peygamber Efendimiz daha 20’li yaşlarında iken sözüne güvenildiği için bu cemiyete katıldı. AK Parti’nin Erdemliler Hareketi ismini alması da bu tarihsel adalet arayışından kaynaklanmaktadır. Bizim siyasetimizin kökleri buralara dayanıyor.
AK Parti’nin Türkiye’deki mevcut kalıplara sığacak bir ideolojik yapısı yoktur.
Diğer partiler eskiyi, statükoyu temsil ederken; AK Parti yeniyi temsil ediyor. AK Parti, kendini dar ideolojik kalıplara hapsetmiyor. Türkiye’nin değişen sosyolojisini iyi okuyor. Değişen talepleri iyi okuyor. 1960’ların, 1970’lerin politik diliyle Türkiye toplumuna seslenemeyeceğini biliyor.
AK Parti karşısında diğer partiler, İkinci Dünya Savaşının bittiğini kabullenmeyip 30 yıl boyunca savaşan Japon askerlerine benziyorlar. Türkiye’deki mevcut siyasi partiler eskiyi temsil ediyorlar. Değişen dünyanın farkında değiller. Geçmişe saplanıp kalmışlar, dogmatikler. Zamanın ruhunu anlamıyorlar. Zamanın ruhunu anlamayanlar kaybetmeye mahkûmdur. Diğer partiler zamanın ruhunu anlamadıkları için kaybediyorlar. Eski zaman algısıyla yeniyi yakalayabileceklerini zannediyorlar. Yeniyi anlamadıkları için de eskiyi kendi yaşadıkları dönem sanıyorlar.
AK Parti ise mevcut kalıpları yıkan, ezberleri bozan haliyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın her yerinde ezilenlerin, dışlananların, hor görülenlerin umudu oluyor. Tayyip Erdoğan ve AK Parti aynı zamanda Filistin mücadelesinin umududur. Aynı zamanda yerli sömürgecilere karşı olanların umudur.
Geçmişte bizleri dar alanlara hapsetmeye çalıştılar. Türkiye’nin etki alanını Kars-Edirne arası ile sınırlandırdılar. Hâlbuki Türkiye, bununla sınırlı değil. Türkiye, BM kürsüsünde tüm mazlumların adalet talebini haykırmak için “Dünya 5’ten Büyüktür” diyen bir liderin yönettiği ülkedir. Bu bakımdan Türkiye için çalışırken sadece kendimiz için, kendi insanımız için çalışmadığımızı bilmek zorundayız.
AK Parti, muhafazakâr değerleri çağın diline tercüme etmeyi başarmış bir harekettir.
AK Parti, kadim değerlerimizin çağdaş yorumunu yaptı. Muhafazakârlığın tutuculuk olmadığını, modernliği dışlamadığını ortaya koydu. Yüzü Türkiye’ye dönük kardeş ülke halklarına umut oldu. Bugün İslâm coğrafyasının her tarafında Tayyip Erdoğan’ın bir kahraman olarak gösterilmesinin nedeni budur.
AK Parti, küresel değerlerle muhafazakâr değerleri bir sentez haline getirmiştir. AK Parti, birikimini tarihten alıyor. Bu tarihin içinde; Akif’in bahsettiği Asım’ın nesli var. Necip Fazıl’ın “öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya” dizeleri var. Nurettin Topçu’nun isyan ahlâkı var, maarif davası var. Sezai Karakoç’un Diriliş’i var. Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han’ın ufku var Adnan Menderes’in “Yeter Söz Milletindir!” haykırışı var.
AK Parti, bir küresel ufuk hareketidir. AK Parti, toplumsal olarak yaşadığımız sıkışmışlığımızı aştı. Kars-Edirne arasına sıkışmış olan algımızı darmadağın ederek Türkiye’yi dünyaya açtı. Kendi medeniyet coğrafyası ile tanıştırdı.
AK Parti, sivil siyaset damarının temsilcisi oldu. Terakkiperver Fırka’nın, Serbest Fırka’nın, Hüseyin Avni’lerin, Ali Şükrü Bey’lerin, Demokrat Parti’nin, Menderes’in, Özal’ın ANAP’ının, Erbakan Hoca’nın içinde yer aldığı vesayetçi devlete karşı millet anlayışını temsil eden damarın temsiliyetini üstlendi. AK Parti, darbelerle, krizlerle yürümesi engellenmiş bu damara yeniden hayatiyet kazandırdı.
AK Parti, çevreye karşı merkezin seçkinci bir tarzda şekillenen ve çoğunluğu baskı altına almaya çalışan “ben bilirim”ci, “ben yönetirim”ci tavrına karşı sessiz yığınların sesi oldu. Mustafa Kemal’in bahsettiği “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” anlayışı ile bir ülke inşa etmeye çalıştı. Vesayete karşı milleti, devlete karşı sivil toplumu savundu.
Siyaset mühendisliğine karşı sosyolojinin zaferi
AK Parti, esas olarak bir sivil toplum hareketidir, siyaset mühendisliğinin bir ürünü değildir. AK Parti’de bütün toplumsal kesimler kendilerine yer buldular. Cumhuriyet tarihi boyunca mağdur olan bütün toplumsal kesimler AK Parti çatısı altında birleştiler. AK Parti, Türkiye’de kimlik partisi olmayan tek siyasi parti oldu. Başından itibaren bölgesel milliyetçiliğe, dinsel milliyetçiliğe, etnik milliyetçiliğe karşı oldu. Bünyesinde bulunan bütün kesimleri tek bir çatı etrafında birleştirdi.
AK Parti için dava, bir etnik kesimin davası, bir toplumsal kesimin davası, bir dinsel kesimin davası olmadı. Bir memleket davası oldu. Cahit Sıtkı’nın “Memleket isterim / Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; / Kardeş kavgasına bir nihayet olsun” dizelerinde dile gelen duygular oldu.
AK Parti için dava hem Nazım Hikmet’in bahsettiği “güzel günler göreceğiz, güneşli günler” dizelerinde dile getirilen hayal oldu. Hem de Arif Nihat Asya’nın “Delikanlım, işaret aldığın gün atandan / Yürüyeceksin… / Millet yürüyecek arkandan! / Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan....” diye seslendiği gençlerin davası oldu. En çok da “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir” diyen Üstad Necip Fazıl’ın izinde bir dava sürdü.
AK Parti, evrensel vicdanın sesidir, küresel düzenin muhalifidir.
AK Parti, bugün iktidardadır. Ama dünyanın neresinde olursa olsun vesayetçi, otoriter, baskıcı düzenin muhalifidir. “Hürriyet” diye haykıran halkların yanındadır. AK Parti, dış politikayı vicdani bir perspektife oturttu. Sadece ülkemiz insanı için değil, dünyadaki mazlumlar için bir umut oldu. AK Parti, hamasi bir Batı karşıtlığı yapmadı. “Ortadoğu bataklığı” diye aşağılan, medeniyet coğrafyamıza sahip çıktı. Hem Batı’yla hem de Ortadoğu ülkeleriyle aynı zamanda ilişki kurdu. Böylece dış politikada çok yönlü bir perspektif ortaya koydu. Küreselleşen dünyada yerel odaklı bir duruş sergiledi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra küresel sistemin çevreye konuşlandırdığı Türkiye’yi merkez ülke haline getirdi. Merkez ülke olarak dış politikada muhalif bir tutum benimsedi.
AK Parti, Türkiye’nin tarihi misyonunu yeniden hatırlattı. Osmanlı mirasının kültürel ve siyasal ilişkiler bağlarını yeniden inşa etti. TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarla dünyanın dört bir tarafına açıldı. Birlikte tarih yazdığı kardeş milletlerle yeni bir dünya inşa etmenin yollarını aradı.
Gençlik, değişimdir, heyecandır. Her gün yeni ufuklara doğru yol almaktır. Her gün yeni heyecanlarla hayata başlamaktır.
Gençlik her toplumda farklı tanımlanır. Otoriter/totaliter toplumlarda gençlik aktör olacak bir sınıf olarak görülmez. Tam tersine gençler, sistemin bir parçası olarak yönlendirilmesi gereken bir güç olarak görülürler. Oysa demokratik toplumlarda gençler aktördür, gelecek hakkında söz söyleyendir.
AK Parti iktidarında Türkiye’nin demokratikleşmesi gençlerin aktör olma süreciyle paralel ilerlemiştir. Bugün bile diğer partiler nezdinde gençler sadece bir dolgu malzemesi olarak görülüyor. Tribünleri dolduran kalabalıklar olarak görülüyorlar. En fazla göstermelik olarak vitrinde bir kişiye yer veriyorlar.
AK Parti’de ise gençler temel aktör. Mahalle teşkilatında da varlar, MYK’da da. Belediye Meclislerinde de varlar, Meclis grup yönetiminde de.
Siyasette süreklilik istiyorsanız, gençlere her yerde daha fazla yer vermek zorundasınız. Gençlik, süreklilik ve değişim demektir. AK Parti siyaseti temel olarak gelenek ve gelecek üzerine oturur. Mevlana’nın pergel metaforu bu durumu çok iyi anlatır. Bir ayağınız sabit kalırken bir ayağınız geniş bir halka üzerine yayılır. Bizler, kadim bir gelenek üzerine oturuyoruz. Ayaklarımız bu toprakların köklerine yerleşmiş durumda. Bir ayağımız da tüm dünyayı dolaşıyor, geleceğe açık, dinamik.
Belediye Meclislerinde, İl Meclislerinde, Milletvekili listelerinde AK Gençliğe kontenjan ayrılması AK Parti felsefesini iyi bir şekilde gösteriyor.
Gençlik Kollarında siyaset yaparken Meclis üyeliğinde kontenjan uygulaması ilk defa bizim dönemimizde uygulandı. Genel Başkanımız Sayın Tayyip Erdoğan bu uygulamaya sahip çıktı. O dönemde gençlerin deneyimsiz olduğu öne sürülerek değişime karşı statükocu bir anlayışla parti içinden bu uygulamaya eleştiriler yöneltildi. Ancak Sayın Genel Başkanımızın da desteği sayesinde Gençlik Kollarımız dik durdu. Böylece bu uygulama bugüne kadar geldi. Bugün teşkilatın en alt biriminden en üst birimine kadar her yerde gençlerin de olması bu şekilde gerçekleşti. Gençlik Kolları sözünün arkasında dik durup mücadele ettikçe partiyi daha demokratik bir zemine taşıyabilir. Bugün, AK Gençliğe ayrılan kontenjan, siyasette gençlerin önünü açıyor.
“Gençlik yarının yöneticileridir” ifadesi eksik bir yaklaşımdır. Gençlik hem bugünün hem de yarının yöneticileridir. Kendi hakkında irade sahibi olmayanlar, söz sahibi olmayanlar, gelecek hakkında da söz sahibi olamazlar.
AK Parti Gençlik Kolları, AK Parti’nin vicdanıdır.
Gençlik Kollarının vizyonu, AK Parti’nin vizyonunu aşmalıdır. Parti kimi yerlerde sınırlandırmalar yaşasa da gençlik bunlara takılmamalıdır. Partinin yaşadığı sınırlılıkları, kısıtları da gençliğin girişimiyle aşmalıdır.
Tarih, değişim iradesini ön plana çıkararak zafer elde eden birçok hareketin zamanla statükocu bir hale geldiğini bize göstermiştir. Bu bakımdan gün gelir AK Parti de kendi felsefesinden uzaklaşabilir. Bunu durduracak olan güç gençliktir. Gençlik Kolları AK Parti’nin felsefesine sahip çıkarak değişim iradesini sürdürmesini bilmelidir.
Kimi konular karşısında ana kademe eylem yapmayabilir, söylem üretmeyebilir. Ancak Gençlik Kollarının böyle bir sınırlandırması olmamalıdır. Gençlik Kolları ana kademe karşısında söylem üretebilmeli, eylem yapabilmelidir. Bunu yapmadığı durumda gençliğin partimizi de, davamıza da bir katkısı olmaz. Gençliğin heyecanı kalmaz, sadece adı kalmış olur.
İnsan yaşlandıkça refleksleri yavaşlar. Zamanı algılaması güçleşir. Geçen zamanı, gelişen çağı anlamakta zorlanır. Hayatta bir denge arayışına girer. Makam, mevki beklentisi artar. Bundan dolayı gençlik hesapsız olmalıdır. Yalnızca vicdanını dinleyerek hareket etmelidir. Makam, mevki beklentisi olan, denge arayışına giren bir genç, çoktan heyecanını kaybetmiş demektir.
Gençlik evrensel bir sorumluluk altındadır. Evrensel ölçekte düşünen bir gençlik ileriye doğru yol alır. Siyaseti dar kalıplarla düşünenler ancak geçmişin karanlıklarında debelenip dururlar. Bireysel algımız dar kalıplara hapsoldukça, toplumsal algılarımız da dar kalıplara hapsolur. Bireysel algılarımız geniş ufuklara yelken açmak zorundadır.
Gençlik çalışmaları asla bir alana hapsedilmemelidir.
Gençlere dair siyaset yaparken düşülen en büyük hatalardan biri de gençliği sadece dar siyasi alana hapsetmektir. Evet, siyaset, hem insanlar için hem de toplumlar için varoluş arayışıdır. Ancak hayat hiçbir zaman tek bir alana sınırlandırılarak yaşanmamalıdır.
Hayat, sadece parti olamaz. İyi bir siyasetçi aynı zamanda kendi mesleğinde iyi olmalıdır. İyi bir siyasetçi aynı zamanda spor bilmelidir. İyi bir siyasetçi aynı zamanda ruhunu besleyecek bir kültür ve sanat faaliyetiyle ilgilenmelidir. İyi bir siyasetçi aynı zamanda dünyayı tanımak için dil öğrenmelidir. İyi bir siyasetçi aynı zamanda iyi bir mümin olmalıdır. Temiz ahlâk sahibi olmalıdır.
Gençleri sosyal hayatta da besleyecek bir Gençlik Kolları sivil toplum ile dirsek temasında olmalıdır. Milletten yeterli oyu alıp iktidara gelerek yollar, köprüler inşa edebilirsiniz. Sağlık sisteminde köklü değişiklikler yapabilirsiniz. İnsanların güvenlik ihtiyacını giderebilirsiniz. Ancak diğer alanlarda iktidar kuramadığınız zaman, görev sürenizin sonunda unutulup gidersiniz.
AK Gençlik bir medeniyetin taşıyıcısıdır. Sadece siyasette değil, sanatta, sporda, akademide, sivil toplumda söz sahibi olmalı, istikamet belirlemelidir. Sadece bir iktidar dönemiyle sınırlandırılmış yönetim algısı size kaybettirir. İnsanların gönlünü kazanmak, kadim bir medeniyeti ileriye taşımak için bu alanlarda da iktidar olmak şarttır. Neden iyi bir sinema yönetmeni AK Gençlikten çıkmasın? Neden iyi bir filolog AK Gençlikten çıkmasın? Dünya çapında ses getirecek milli bir sporcu neden bu salonlardan çıkmasın?
AK Gençliği sınırlandıran bir şey var mı? İmkân var. Vizyon var. Hayatın her alanında gençleri destekleyen bir lider var. Bunları yapmak neden zor olsun ki?
AK Parti gençliğinin bugün Türkiye’nin öncü gücü haline gelmesinin temel nedeni, geçmişinde, geleneğinde şiddetin yer almamış olmasıdır.
AK Parti, dayandığı siyasal gelenek itibariyle tarihinin hiçbir döneminde eline silah almadı, şiddete bulaşmadı, sokak hareketlerine sırtını dayamadı. Türkiye’deki birçok hareket, dayandığı gelenek itibariyle şiddetle iç içe büyümüştür. 1960’lardaki, 1970’lerdeki sokak hareketlerinden beslenerek siyasette güç kapmaya çalışmışlardır.
AK Parti ise, yalnızca milletin gücüne inanarak siyasetini yaptı. Partileri kapatıldığında bile sokaklara çıkıp adalet aramadı. Millet vicdanında bu işin mahkûm edildiğini ve er ya da geç bunun bir zafere ulaşacağını bildi.
“Apolitik kuşak” diye sözüm ona küçük görülen bir gençlik, 15 Temmuz’da yiğitliğini gösterdi.
15 Temmuz destanının en büyük aktörü gençler oldu. Evlerinden çıktılar, meydanlara koştular, tankların karşısına dikildiler. Kimisi 15 yaşındaki Abdullah Tayyip gibi babasının yanında şehit düştü. Kimisi Hukuk Fakültesi öğrencisi Yasin Naci Ağaroğlu gibi Meclis’in önüne atılan bombalarla şehit oldu. Kimisi de Engin Tilbaç gibi 16 yaşında kışla kapısında şehadet şerbetini içti.
Tokat Turhal’dan çıkıp Çanakkale’de şehit düşen 15’liler gibi, İstanbul’da okul sıralarını bırakıp cepheye koşan gençler gibi bir an bile arkalarına bakmadan vatan ve bayrak için yollara döküldüler.
15 Temmuz’da gençlik, bedenini çiğnetti ama vatanını çiğnetmedi. 15 yaşında şehit düşenler oldu. 9 yaşında gazi olanlar oldu. Böylesi bir cesareti kim durdurabilir ki?
Böylesine bilinçli bir genç nüfusa sahip olmak Türkiye için büyük bir imkândır.
Gençlik zenginliktir. Dinamizmin ve değişim potansiyelinin kaynağıdır. Türkiye bu bakımdan büyük bir potansiyele sahip.
2016 sonu itibariyle yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’nin, yaklaşık 13 milyon civarında 15-24 yaş arası genç nüfusu var. %16’ya tekabül eden bu nüfus, günden güne yaşlanan Avrupa karşısında zengin bir potansiyeli ifade ediyor. Bu gençlerin %90’ı internet kullanıyor. Dışa açıklar. Dolayısıyla gençlere ulaşacak çok ciddi, etkili kanallar mevcut.
16 Nisan referandumu sonrası IPSOS Araştırma Şirketi’nin yaptığı kamuoyu araştırmasına göre 18-24 yaş grubunda hayır verenlerin oranı %54, 24-34 yaş grubunda hayır verenlerin oranı ise %46’ydı. 1 Kasım seçimlerinde ise 18-30 yaş arası gençlerden %44 oranında oy aldık. Diğer yaş gruplarına oranla daha geride olsak da gençler arasında da birinci parti olma durumunu sürdürüyoruz.
AK Parti öncülüğünde geleceği inşa etmek istiyorsak daha fazla çalışmalıyız. Hiçbir şey, bizi engellememeli, heyecanımızı azaltmamalıdır. İktidara geldiğimiz emekleyen bebekler 2019’da oy kullanacaklar. 2002’de ilk defa oy kullananlar bugün 30’lu yaşlarının ikinci yarısındalar. AK Parti bir kuşağın başarı hikâyesini yazdı. Bu hikâyeyi süreklileştirmek, gelecek adına büyük bir vizyon üretmek bizim elimizde.
1990’ların siyasetini eleştirerek, CHP’nin tek parti dönemindeki zulümlerini tartışmaya açarak yol almamız mümkün değil. Başarı çıtamız geçmiş dönem hükümetleri değil, bizatihi AK Parti’nin kendi başardıkları olmalıdır. AK Parti kendi kendini aşarak ancak yol alabilir.
Kimlikçi siyasi yapıların tehlikesiyle karşı karşıya olan gençliği kurtaracak olan yine AK Gençlik olabilir.
AK Parti iktidarı altında büyüyen gençler, zenginleşen, orta sınıflaşan bir kitlenin içinde büyüdüler. Ekonomik açıdan muazzam imkânlara kavuştular. Her şehirde üniversite açılması sonucu dışarı gidemeyen gençler, şehirlerindeki üniversiteler yoluyla eğitimli kesimin arasına girdiler. Bu üniversiteler sınıfsal geçişi sağladı. Alt sınıftan gelenler, orta, orta-üst sınıfa yükseldiler. Bu gençler, geçmiş dönemlerde yaşanan sıkıntıları bilmiyorlar. Hamaset üzerinden yükselen bir kimlikçi siyaset ile karşı karşıyalar. Türkçülük, Kürtçülük, laikçilik…
Hangi kimlik siyasetini ele alırsanız alın bu siyasetler hamasi bir dille sadece duygulara sesleniyor. Aklı arka plana itiyor. Böylesi bir ortamda AK Gençliğin vizyonu, kimlikleri aşarak, birleştirici bir yönelim ortaya koyuyor.
Bu tablo karşısında AK Gençlik, sadece siyasette değil, evde, işte, okulda, sokakta, cafede örnek bir insan olmalıdır. İyi ahlâk sahibi olmalıdır. Biz, doğruluğundan, dürüstlüğünden dolayı “Muhammedül Emin” diye hitap edilen bir Peygamberin ümmetinden geliyoruz. Onun ahlâkından nasiplenmeliyiz.
Siyasi faaliyetlere ayırdığımız zamanın çok daha fazlasını sosyal faaliyetlere ayırmalıyız. Hayatı bir parti ile sınırlandırmamalıyız. Sözü olanı, eleştireni, sorgulayanı dinlemeliyiz. Şeyh Edebali Osman Gazi’ye öğüt verirken, “öfke bize, uyanıklık sana; gücenmek bize, gönül almak sana” diye devam eder. Öfke onlara ait olacak, uysallık bize ait olacak. Çünkü bizler doğru yolda olduğumuzdan eminiz. Doğru yolda olanlar da karşısındakinin öfkesinden korkmamalıdır. Sükûnetle karşısındakini ikna etmeye çalışmalıdır.
Bizlere oy vermeyenlerin de, AK Parti siyasetini eleştirenlerin de dürüstlüğümüzü takdir edeceği bir profil çizmeliyiz. AK Gençlik denildiği zaman, insanların siyaseten eleştirileri olsa bile ahlâken eleştirilerinin olmaması gerekir. Çünkü hayat, siyaseti aşar. Biz, iyi siyasetçi olmaktan öte iyi insan olmaya çalışmalıyız. Bu ülkede sadece AK Partililerin yaşamadığını, hep beraber bir millet olduğumuzun bilincinde olmalıyız.
2019 seçimleri yeni bir döneme kapı aralarken işimiz her zamankinden daha zor.
2019 seçimleri, önceki seçimlerin hepsinden daha zor olacak. İktidar koltuğunu elde edebilmek için toplumun yarısından fazlasının oyuna ihtiyacımız var. 2019’da kazanmak istiyorsak dar kadroculuktan kurtulmalıyız. Bütün toplumsal kesimleri kuşatmayan bir siyaset kaybedecektir.
Türkiye, bir inançlar, diller mozaiğidir. Her dilden, her inançtan insanı partiye katmalıyız. Diğer partiler gibi kimlikçi anlayışlara kapılarımızı kapatmalıyız. Farklı toplumsal kesimlere açılacak kanallar bulmalıyız. Kimi zaman spor müsabakalarıyla, kimi zaman konserlerle, kimi zaman pikniklerle bu sosyal birlikteliği güçlendirmeliyiz.
Dışlayıcı, ayrıştırıcı dil kullananları partide barındırmamalıyız. AK Gençlik olumlu bir figür olarak milletimizin hafızasında yer etmelidir. Başkalarını ötekileştiren, dışlayan bir dile bu partide izin verilmemelidir. Hoşgörü, şefkat, merhamet, hüsnü-zan bizim değerlerimiz olmalıdır. Bu pencereden hayata yaklaşmayanların ne partimize ne de milletimize bir faydası olur.
AK Parti 80 milyonun partisi olmalıdır. Bu parti, fakirin olduğu kadar zenginin, işsizin olduğu kadar çalışanın partisidir. Bu parti Kars’ın dağlarında koyun atlatan çobanın olduğu kadar, Maslak’ta çalışan bir beyaz yakalının da partisidir. Biz bir kesimin değil, bütün kesimlerin partisiyiz. Bu algıda olmayıp kendi dar pencerelerinden Türkiye’ye bakanların bu ülkeye bir katkısı olamaz.
Bilişim çağında kendi içine kapanan bir gençlik değil, dünyaya açılan bir gençlik zafer kazanır. Çağın iletişim şekli değişiyor, dili değişiyor. Artık belki de broşürlerle, dev bayraklarla, afişlerle gençlere ulaşamayız. İletişimin getirdiği olanaklarla daha fazla gence ulaşabiliriz.
Henüz 18 yaşında olup, hazırladığı videolarla Youtube’da 1 milyon takipçi edinen gençlerle gençlere ulaşabiliriz. Mizah, gençler arasında iletişimi sağlayan yollardan biri. Gençlere mizahla ulaşmanın yolları aranmalıdır.
Eski yöntemler artık geçmişte kaldı. Mevlana’nın da dediği gibi, “Dünle beraber gitti, cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
21. asrın Türkiye’nin Yüzyılı olmasını istiyorsak hayal kuran bir Türkiye inşa etmeliyiz.
Usta şair Yahya Kemal’in dediği gibi, “insan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Yeni bir gelecek inşa etmenin ilk adımı hayal kurmak olmalıdır. Hayalleri olmayan bir insanın hayatta hiçbir başarısı olamaz.
15 Temmuz gecesi, yeni bir Türkiye’nin hayaliyle yanıp tutuşmasaydık tankların önüne dikilmezdik. Tam da hayallerimiz için darbeye karşı direndik ve kazandık. Hayal kuran bir gençlik, yeni Türkiye’nin gücü olacaktır.
Türkiye’de sessiz bir devrim yapan, Cumhuriyeti milletle buluşturan bir partinin gençliği hem bugünü hem de geleceği yönetmeye aday en büyük güçtür. Recep Tayyip Erdoğan gibi bir liderin öncülüğünde yeni bir Türkiye’yi inşa etmek bizim öncelikli vazifemiz olmalıdır.
Son olarak Gençlik Şûrası fikrini düşünen ve bunu somut bir organizasyona dönüştüren İstanbul Gençlik Kollarına, bizleri dinleme nezaketinde bulunan arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun'' diyerek sözlerini tamamladı.
Editör: Boğaz Gazetesi