Merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da tarihler 17 Ağustos'u gösterdiğinde kentte yeniden acılar tazelendi. Kahramanmaraş merkezli depremde Hatay'da yaşadıkları binanın yıkılması neticesinde Kocaeli'ye taşınmak zorunda kalan Akpınar çifti de, Gölcük 17 Ağustos Mezarlığı'nı ziyaret etti. Mezarlıkta 17 Ağustos depremini yaşayan Yasemin Yazıcıoğlu Demircan ve halası Şaziye Boz ile tanışan Hatice ve Yasir Akpınar çifti, yaşamını yitiren depremzedeler için dua etti. 24 yıl arayla farklı şehirlerde iki büyük depremi yaşayan afetzedeler, acılarını ve yaşadıklarını paylaştı.
"Evet, biz kıyameti yaşadık"
Hatay'da doğduğunu, hem çocukluğunun hem de gençliğinin Hatay'da geçtiğini ifade eden Hatice Akpınar, depremden sonra hayatın alt üst olduğunu kaydetti. Akpınar, "O gece biz uyumuyorduk. Kayıplar uykuda yakaladı. Hatay deprem bölgesi ama böyle bir depremi yaşamamıştık. Çocukken deprem yaşamışım ama hatırlamıyorum. Ben duracağını sandım ama durmadı. Allah'tan küçük kızım Nefes'i odasında yatırmıyorduk. Onun odasına ilk andan itibaren molozlar devrildi. Nefes'i yatağa aldığım esnada duracak sandım ama eşime seslendim. 'Yasir durmuyor' dedim. 'Sakin ol' dedi. Bizi bayağı bir salladı. Öyle böyle bir deprem değildi. Bu kıyamet mi? Evet, biz kıyameti yaşadık" dedi.
"Hatay, o gece ve o geceden sonra bir daha ısınmadı"
Depremin olduğu gün Hatay'da havanın çok soğuk olduğunu söyleyen Akpınar, "O gece öyle bir soğuktu ki, Hatay normalde sıcak şehirdir. Kışı en fazla 2 ay yaşarız ama o gün çok soğuktu. Hatay, o gece ve o geceden sonra bir daha ısınmadı. Çok fazla kayıplarım var. Annesini kaybedenler vardı, kuzenlerim vardı, karısını kaybeden yakınlarım var. En çok sevindiğim Rabbim bana evlatlarımın acısını göstermedi" diye konuştu.
"Paranın geçmediği, günlerce tuvaletimizi bile yapamadığımız günler yaşadık"
Deprem olduğu sırada korku ve panikle kızı Nefes'in yanına koştuğunu dile getiren Hatice Akpınar, "Kızımı dışarıya attım. 1. kattaydım. İnerken boşluğa düştüm. Kaçarken Nefes'i dışarıya attım. O an da boşluk çöktü. Ayaklarım enfeksiyon kaptı ama umurumuzda değildi. Nefes alabiliyorduk, o önemliydi. Paranın geçmediği, affedersiniz ama günlerce tuvaletimizi bile yapamadığımız günler yaşadık. Çocuğumun ayağına 3 gün sonra çorap bulabildim. O soğukta yaşadık geçti çok şükür ancak yaralıyız. Deprem sonrası herkes normale dönüyor ama biz normalleşemiyoruz" şeklinde konuştu.
"Hatay'ın yüzde 75'i yok oldu"
Hatay'ın medeniyet şehri olduğunu belirten Akpınar, "Benim şehrim medeniyet şehridir. Bizim şehrimiz öyle güzeldir ki Hristiyan'ı, Yahudi'si, Müslüman'ı hep birlikte yaşıyoruz. Medeniyet şehriyiz. İnsanımız sıcak kanlı ama şu an Hatay'ın yüzde 75'i yok oldu. Bakıyorum, o geceden sonra 'Burası ne olmuş?' dedim" dedi.
"Acımı burada yaşamak ve burayı görmek istedim"
Eşinin arkadaşlarının yardımıyla Kocaeli'ye geldiklerini vurgulayan Akpınar, sözlerini şöyle noktaladı:
"Biz tırla geldik. O esnada bize yardım ettiler. Soğukta üşüyerek geldik. Şunu gördüm; 'Sizi en iyi biz anlarız...' O yazı bana çok dokundu. Buraya geldim. Gölcük depreminin büyük olduğunu biliyordum ama kendim anlatıyorum ama insanlar da bana acılarını anlatıyor. Bugün de buraya gelmek istedim. Bugün o acının yaşandığı gün. Hatay'da mezarlarda bulunamayan kişiler var. Ulaşılamayan kayıplar var. Orada dua edemedim. Hatay'a gidemedim ama buraya gelmek istedim. Acımı burada yaşamak ve burayı görmek istedim. Buraya gelince rahatlıyorum, dua ediyorum. Kayıplarımızı düşünüyorum. Burada onlara da dua gönderiyorum"
"Depremden dolayı her şeyimizi yitirdik"
Hatay'da kadın giyim mağazası olduğunu ancak depremde dükkanın da yıkıldığını söyleyen Yasir Akpınar, hobi olarak 20 yıldır kanarya üretimi yaptığını ve tanıdığı kanarya üreticilerinin yardımları sayesinde Kocaeli'ye gelebildiğini anlattı. Akpınar, "Şu anda zaten görmüş olduğunuz gibi depremden dolayı her şeyimizi yitirdik ve Allah razı olsun bir takım sevdiğimiz dostlarımız bize yardımcı oldular. Şu anda Kocaeli'de ikamet ediyoruz" dedi.
"Çok acı kayıplar oldu"
"Deprem anı bir kıyametti" diyen Yasir, "Hala üzerimizden atamadığımız, hala her an yaşayacakmışız gibi bir durum. Tarifi yok. Öyle bir acı ki bunun tarifi yok. Allah bir daha yaşatmasın. 11 ilimizde yaşandı. Çok acı kayıplar oldu. Allah vefat eden herkese rahmet eylesin. Akrabalarına da sabırlar versin. Aynı şey bizim içinde geçerli. Bizde yakınlarımızı kaybettik. Kuzenlerimiz gitti, amcalarımız gitti. Hatay gitti. Doğduğumuz topraklar gitti. Çocuklarımız için kurduğumuz her şey gitti. Nefes alıyoruz hamdolsun ama derdimiz bu değil. Burada çok şükür aileler bizi sahiplendi ama bizim orada halkımız var. Orada çaresizce yaşayan insanlar var. Seslerini duyuramıyorlar. O insanlara devlet büyüklerimizin el atmasını istiyoruz. Televizyonlarda görüldüğü gibi değil. O halk işsiz. Ben içtenlikle söylüyorum. Hatay şu anda kötü durumda. Ben 3 hafta önce de gittim. Allah sabır versin. Sıcaklar yükseldi. Biz burada nefes alabiliyoruz, belki vantilatör, klimanın altında oturabiliyoruz ama o insanları düşünebiliyor musunuz? Gerçekten de tekrar tekrar üstüne basarak söylüyorum Hatay çaresiz. Diğer illerimizin de Allah yardımcıları olsun. Hatay'ı ve oradaki insanların çaresizliği görsünler" diye konuştu.
Depremzede vatandaşların zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğine dikkat çeken Akpınar, "Yarın kış olacak. Ben o insanları düşünemiyorum. Dile getireceğim çok şey var. Tek istediğim, Hatay'a bir yardım eli uzatılması. Gençlerimize sahip çıksınlar. Yarınlarımıza sahip çıksınlar. Benim gidecek yerim yok. 5 nüfuslu bir aileyim. Orada iş sahası yok. Nerede çalışacağım? Ekmeğimi nasıl kazanacağım? Her yer virane içerisinde. Bir şehir yok. Çareyi dışarıya çıkmakta bulduk. Geri döneceğiz tabii ki. Toprağımızı bırakıp geldik ama yapamıyoruz. Özlüyoruz. Her zaman elimiz yüreğimizde. Yakınlarımız tekrar memlekete geri dönmeye başladılar. Şehrimizi bırakıp kaçmadık" ifadelerini kullandı.
17 Ağustos depremzedesi: "İlk anda öfke hissediyorsunuz"
17 Ağustos 1999 depreminde annesi başta olmak üzere, birçok akrabasını kaybeden Yasemin Yazıcıoğlu Demircan (61), "Evimiz tam yıkılmadı ama ciddi hasar aldı. O dönemde banka müdürü olarak görev yapıyordum. Bu ülkede deprem gerçeği uzun yıllardır var ama ilk yüzleşme 1999 yılında yaşandı. İlk anda öfke hissediyorsunuz. Öfkenin yerini sonra büyük bir sızı, acı alıyor. Ben annemin enkazının üzerinden çıktığımda hissettiğim ilk duygu gençliğim, çocukluğum, her şeyim yok olmuştu. 'Bir daha Gölcük diye bir yer olmayacak' dedim. Lokal olarak sadece Gölcük'te olmuş gibi algıladım. Arabanın radyosunu açtığımda 'Avcılar' dediler. 'Allah Allah, spiker sanırım yanlış söylüyor' dedim ama fark ettik ki deprem Yalova, Sakarya gibi birçok ili etkilemiş. Çok çaresiz hissediyorsunuz. Zamanla o geçiyor. Ben Gölcük'e bakıyorum 'Vay be, Gölcük'e bak' diyorum. Yine binalar kuruldu ama giden canlar yok" dedi.
"Vatandaş olarak bizimde çok eksiğimiz var"
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Gölcük Belediyesi'nin çalışmaları sayesinde Gölcük'ün yeniden doğduğuna dikkat çeken Demircan, "Büyükşehir belediye başkanımız ve Gölcük Belediye Başkanımızın büyük çabalarıyla yerinde kentsel dönüşüm çalışmaları başladı. Şuanda örnek proje olarak çalışmalar sürüyor. Çok büyük bir özveriyle çalışmalar yürüyor. Ben Gölcüklü olarak ikisine de çok teşekkür ediyorum. Eksikler var mı tabii ki var ama bu sadece devlet eksikleri değil. Vatandaş olarak bizimde çok eksiğimiz var. Alacağımız evin fayansına, parkesine bakıp, 'Acaba bu binanın deprem ve zemin etütü var mı?' diye araştırmamız lazım. Vatandaş ve devletin el ele çözmesi gereken konu şey var. Tek başına devlet yapamaz" diye konuştu.
"Annemin mezarında çiçek açmıyor..."
Her depremzedenin acı dolu bir hikayesi olduğunun altını çizen Demircan, sözlerine şöyle devam etti:
"Herkesin bir acısı var. Deprem olduktan sonra asla bir gün önceki konforunuz olmuyor. Sizi 5 yıldızlı otele de koysalar o acı sizinle birlikte geziyor. Halam çok varlıklı bir kadındı. Her şeyini kaybetti. Annem 2. gün bulduk. Kurtlanmış, böceklenmişti. Annem çok güzel bir kadındı. Annemi ceset torbasına koydum, üstüne kireci döktüm. Rahmetli oğlum 14 yaşındaydı. Annemin mezarını kazdılar ve gömdük. Hala daha ben annemin mezarına çiçek ekiyorum ama olmuyor. Babamla aralarında 13 ay var. Babamın mezarına ektiğim çiçekler açıyor, annemin mezarında çiçek açmıyor. Benim gibi inanın yüzlerce, binlerce insanın hikayesi var. Bunlara Hatay eklendi, Kahramanmaraş eklendi, Elazığ eklendi, Van eklendi. İnanın hepsinin acısını biz yüreğimizde hissediyoruz"
"O gece çok sıcaktı"
Depremde saatlerce enkaz altında kalan ve eşi başta olmak üzere apartmanda ikamet eden 19 yakınını kaybeden Şaziye Boz ise "Depremden 15 gün sonra düğünümüz olacaktı. Çeyizler seriliydi, daireler döşenmişti. Çok sıcak vardı. Eve de sığamıyoruz. Balkonlarda oturuyoruz o kadar çok sıcaktı. O gece saat 02.30'a geliyordu. Yatamadık. Aradan çok geçmedi. Ses duyuldu. Rüzgar esiyordu. 'La İlahe İllallah' dedim kalkamadım. Kıyamet koptu zannettim. Deprem aklımıza gelmedi. Karşı komşu balkondan görmüş. 'İlk sizin ev gitti' dedi" şeklinde konuştu.
"Kıyamet kopuyordu"
Enkazdan çıkarıldıktan sonra uzun süre tedavi gördüğünü anlatan Boz, "Ayağımı keseceklerdi. Albay doktor geldi. Doktor 'Kesmeyelim, serum verelim. Yaşlı kadın' dedi. O kestirmedi Allah'tan ayağımı kurtardı. Çocuklarımın seslerini duyuyordum. 'Anne baba' diye bağırıyorlardı. Hafriyatçıyız. Beni kurtarmak için geldiler, dozerin sesini duyuyordum. Kıyamet kopuyordu. Herkes 'Sizi kurtaracağız' diyordu. Kayınbiraderlerim, eşim, eltilerim, apartmandakiler öldü. Toplamda 19 kişi hayatını kaybetti. Enkazdan 13 saat sonra çıktım. Herkesin sesini duyuyordum ama onlar beni duyamıyordu" sözlerine ekledi.
Editör: Boğaz Gazetesi