Kasımın ikincisi haftası Kağıthane’de ziyarete açılacak olan müze kameraya ilgi duyanları bir araya getirecek.
İstanbul'da yaşayan 73 yaşındaki Avukat Ahmet Başalan 12 yaşında fotoğraf makinelerine merak sardı. İlk fotoğraf makinesini de bu yaşta alan Başalan, daha sonra bir fotoğrafçının yanında çalışmaya başladı. Gün geçtikçe fotoğrafçılığa merakı daha da artan Başalan gittiği yurt dışı gezilerinde de kameraya almayı sürdürdü. Aldığı kameraları satmayarak çatı arasında tutmaya başladı. Ahmet Başalan, hem eşi hem de meslektaşı olan Feriha Başalan’ın "müze kurabilirsin" fikriyle harekete geçti. Yüzlerce fotoğraf makinesinin bakımı yapıldı. Ardından Kağıthane'de kendi ofislerinin üst katı müzeye dönüştürüldü. Başalan çifti yaklaşık 50 yılda topladığı antika kameraları bu müzede sergileyecek. Aynı zamanda müzenin bünyesinde kameraların donanım ve aksesuarları, fotoğraflar, kamera bilim ve teknolojisiyle ilgili yayınlar ilgililerine sunulacak. Ziyaretçilerine 200 yıllık kamera serüvenini anlatacak müzede Av. Ahmet Başalan, ileri teknoloji kameralar üzerine araştırma, geliştirme çalışmalarının yapılması planlanıyor. Geçmişten bugünün dijital fotoğrafçılığına geçiş sürecine ışık tutacak olan müze ayrıca yıl içinde birçok fotoğraf sanatçısı ve kurumun kişisel ve karma sergilerine ev sahipliği yapacak. Kasımın 2. haftası ziyaret açılacak müze, kameraya ilgi duyanları bir araya getirecek.



“Uzun yıllar evimin çatı arasında kameraları beklettik daha sonra bir müze fikri oluşunca sergilemeye karar verdik”
Çatı arasında biriktirdiği kameraları müzeye dönüştüren Başalan İstanbul Kamera Müzesi kurucusu Ahmet Başalan, “Avukatlık yapıyorum. Bir kamera müzesi yapmaya çalıştık. Yaptık ve yeni iznini aldık. Onun dışında eşim Avukat Feriha Başalan ile birlikte fikri mülkiyet hukuku üzerine çalışıyoruz. Bir büromuz var. Burada sınai ve mülkiyet hakları ve sanatçıların haklarını koruyan IP Akademi kurduk. Ben 12 yaşından bugüne kadar fotoğraf çekiyorum. Ve fotoğrafları çekerken de zaman içinde elimizde fotoğraf makineleri toplandı. İlk makinem Certo'ydu. Alman malı bir fotoğraf makinesiydi. Bu aslında eşimin fikriydi. Eşim dedi ki madem elinde bu kadar fotoğraf makinesi, aksesuar var. Nikonlar, Leicalar, Canonlar bunu bir müze olarak nasıl Avrupa’da insanlar biriktirdiklerini bir müze haline dönüştürüyorlarsa sen de dönüştürebilirsin. Birlikte dönüştürebiliriz dedi. Ve müze açma fikri buradan doğdu. İlk zamanlar yurtdışından tanıdık arkadaşlar ve akrabalarımız vasıtasıyla istediğimiz makineleri getirtiyorduk. Daha sonra da artık ikinci el almaya veyahut yeni makineler almaya başladık. O makineleri zaman içinde değiştirdik. Yeni modellerini aldık. Fakat bunları satmaya kıyamadık. Satmaya kıyamayınca biriktirmiş olduk. Uzun yıllar evimin çatı arasında bunları beklettik. Daha sonra bakımlarını yapıp bir müze fikri oluşunca bunları sergilemeye karar verdik. Takriben 50 yılı buldu. Bu fotoğraf makinelerini 50 yıl civarında toplayabildik. Bu makineleri tabii kıyamıyorsunuz hepsinde birer hatıranız oluyor. Çektiğiniz fotoğraflarla birlikte o makinelerle bütünleşiyor. Mesela beni en çok etkileyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kocatepe’de kendi fotoğrafçısı var Ethem Tem. Mesela Ethem Tem’in kullandığı makinenin birebir aynısını Tokyo’da bulduk. Tokyo’dan o makineyi aldık. Onu da müzemizde sergilemeye karar verdik. 700’e yakın fotoğraf makinesi var. Bunların içinde körüklü makineler, casus kameralar, büyük format makineler, refleks kameralar, refleks fotoğraf makineleri, lensler ve bütün bunların hepsini aksesuarlarıyla da destekledik. Sehpaları, flaşları ve çeşitli vizörleri, lensleri ve filtreleriyle birlikte bunların hepsinin toplu halde müzemizde sergilemek için ayrı ayrı bölümler yaptırdık” dedi.

Editör: Boğaz Gazetesi