İçdaş Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen programa Memur Sen Genel Başkan Vekili ve Sağlık Sen Genel Başkanı Metin Memiş, Balıkkesir Sağlık Sen Şube Başkanı Ömer Seyfettin Çelebi, Birlik Haber Sen Genel Başkanı Ömer Budak, Memur-Sen Çanakkale İl Başkanı Suat Özem ile sendika yöneticileri ve üyelerinin yanı sıra çok sayıda davetli katıldı. Programda konuşan AK Parti Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Türkiye’ye saldırıların her alanda devam ettiğini belirterek, “Biri bitmeden başlıyor. Terörle uğraşırken 15 Temmuz geldi. Onunla uğraşırken bugün görüyorsunuz ki dünyanın her tarafından farklı yöntemlerle saldırılara uğruyoruz. Ama bunun sebebi belli. Daha önce de konuştuk. Bizim atasözümüz ne güzel söylemiş; ‘Yari güzel olanın başı dertten kurtulmaz’ diye. E bizim de yârimiz güzel, bu vatan güzel, millet güzel. O zaman da saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Biri bitse biri başlıyor. Çok şükür ki bu saldırıların tamamıyla mücadele edebilecek bir milletimiz var. Çok şükür ki şu anda bu milletin önünde bu saldırılarda liderlik edebilecek bir Cumhurbaşkanımız, bir reisimiz var” dedi.

16 Nisan’da gerçekleşecek referanduma sayılı günler kaldığını aktaran Gider, “Yeni bir sürece girdik. Şurada kaldı 3-5 gün, 10 gün bile yok. Bir talep dillendirdik milletimize. Dedik ki; artık şu çok başlılığı bir giderelim. Memleketi daha hızlı karar alabilir ve daha hızlı bu kararları uygulayabilir hale getirelim. Bu talep kimindi? Çok eskilere de gidebiliriz muhakkak ama! İnsanın bildiklerini ve yaşadıklarını konuşması daha kolay, kitaplarda okuduklarından. Ben hatırladığı kadarını söyleyeyim; bu rahmetli Özal’ın talebiydi. İlk bunu hatırlıyorum. Rahmetli Demirel’in talebiydi. Rahmetli Erbakan’ın, rahmetli Türkeş’in talebiydi. Rahmetli Ecevit’in talebiydi. Muhsin hocanın talebiydi. Yani bu memleketin yönetimiyle ilgili derdi olan, bu milletin dertleriyle dertlenen, söyleyecek sözü olan bugüne kadar gelmiş geçmiş herkesin talebiydi. Bugün, bunu milletin önüne getirmek bize nasip oldu. Bu kutlu bir görevdir. Bu anlamda da ben, bu ekibin içinde olmaktan mutluluk duyuyorum” şeklinde devam etti.

GEÇMİŞ YÖNETİCİLERDEN ÖRNEK VERDİ
Konuşmasında geçmiş hükümetlerin yöneticilerinin arasındaki uyuşmazlıklardan örnek veren Milletvekili Gider; “Bugüne kadar memleketi yönetmiş olanlara bakıyoruz. Kendi gördüğümüzde aklımızın yettiğine başlayalım. Kenan Evren’den Özal’ın neler çektiğini biliyoruz. Özal’ın ‘prensim’ dediği Mesut Yılmaz’la veya kendini oraya oturttuğu Yıldırım Akbulut’la neler yaşadıklarını yine biliyoruz. Hadi Özal ile Demirel’in kavgası çok önemli değil, onlar siyasi rakipti. Partiye vitrin olsun diye aldığı Tansu Çiller’den Demirel’in neler yaşadığını da hepimiz biliyoruz. Bizim memlekette bazen roller çok çabuk değişir. Hakimleri, savcıları tanır bu millet. Genel Kurmay başkanlarını tanır medyatik olarak ama Ahmet Necdet Sezer o medyatik adamlardan biri değil. Kendi halinde bir hakimdi. Anayasa Mahkemesi’nin de başkanıydı. Ta ki rahmetli Bülent Ecevit, yanına başbakan yardımcılarını alıp ‘bizim Cumhurbaşkanı adayımız, Ahmet Necdet Sezer’dir’ diyene kadar. Ne oldu çok kısa bir süre sonra? Bir kitapçık muhabbetiyle uyandı Türkiye. Döviz aldı başını gitti, enflasyon yükseldi. Bu kitabın renginde bir şey yoktu aslında, cildiyle ilgili falan da bir tartışma yoktu. Bu tamamen bir yetki kimde tartışmasıydı. Eğer önlemi zamanında alınmasaydı, daha sonra da çeşitli tartışmalar kamuoyunda cereyan edecekti. Belki gizli kapaklı cereyan etti. Bunları niye söylüyorum; bir millet düşünün ki başına seçtiği adamların hepsi kavgacı. Hepsi problem adamlar. Hepsi öbürüne çatmaya yer arıyor. Mümkün mü böyle bir şey? Böyle olunca devlet idare edilebilir mi? Kesinlikle böyle bir şey olmaz. Bu adamların hiçbiri kavgacı değil. Kavga bu adamlarla ilgili bir şey değil çünkü. Kavga sistemle ilgili bir şey. Siz bir gemiye dünyanın en iyi iki tane kaptanını koyun. Büyük ihtimal batar. Batmasa da hedefe varamaz. Çünkü ikisinin de verdiği karalar farklıdır. Bu istişare kültüründen yoksun olma anlamı falan taşımaz. Bizim devlet kültürümüzde istişare sonuna kadardır. Yani bizdeki padişahlık, Avrupa’nın krallığı falan gibi değil ama ha. Bizdeki hakanlık, kağanlık öyle imparatorluk gibi falan değil, aman ha. Bizde o istişare ve devlet kültürü dün başlamadı. 2 bin senelik devletiz. Ama bu başka bir şey, karar vericilik başka bir şey. Ama oyunu kuranlar, sistemi kurgulayanlar, yönetilsin diye değil de yönetilmemesi üzerine kurgulamış. O kadar fazla kurum ayırmışlar ki, adları da çok güzel ‘anayasal kurum’. Böyle biri, iki dakika durup düşünmen lazım; ‘anayasal kurum?’ Ne diyor acaba! Ama denetlenemeyen kurumlar bunlar, neden? Cumhurbaşkanına bağlı. E Cumhurbaşkanını da denetleyemiyorsun. Hiçbir şeklide hesap soramıyorsun. O Cumhurbaşkanının tanımı yapılırken de anayasada, eski genel kurmay başkanına iş olsun diye yapılmış. Çünkü milletin kendi seçtiklerinin kendisini yönetecek hali yok ya. Bu salonda bulunan herkes memur. Ben de 30 yıl yaptım. Memurların arasında bir laf vardır; “Ben devletin memuruyum, hükümetin değil.” Niye, hükümet kötü ya, tukaka bir şey ya! Valiler, kaymakamlar çok söyler bunu. Der ki; ‘biz devleti temsil ediyoruz.’ E kanun öyle demiyor sana. Kanun kaymakama diyor ki; ‘hükümetin idari temsilcisidir.’ Hatta vali de diyor ki; ‘idari ve siyasi temsilcisidir.’ Ama yok; ‘ben devletin memuruyum, hükümetin değil.’ Hükümet kötü. Niye? ‘Onu millet seçti.’ Devlet? Devleti kurgulayan kurguladı bir kere. YÖK’ü var, mahkemesi var, bilmem nesi var. Yani devasa bir kurum. Hükümet; ‘yarın çok kızarsak, yollar iki asker indiririz.’ Bu kadar basit. Bundan dolayı da sistemi kurgulayan, seçilmişler yönetemesin diye kurgulamış. Yaşı yetenler bilir, rahmetli Özal kanun çıkarmış; ‘baş örtüsü yasaklanamaz’ diye. Ha bu kanun da bir garabettir aslında. Bir şeyin yasaklanmaması için kanun çıkarmak zorunda kalmak tam ağlanacak bir durumdur ama çıkarmıştır. Kenan Evren veto etmiştir o zaman. ‘Sen kimsin’ dedi ya meclise. Daha sonra biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi benzer bir kanunu iptal etti. Dedi ki; ‘siz kimsiniz ya, siz karışamazsınız ki çocukların nasıl okula gideceğine.’ E kim karışır, ben karışırım. Sen kimsin? Atanmış adamlar. İşte bugün tartıştığımız aslında bir anayasa değişikliğinden ziyade bir bakış değişikliği. Bunun toplumda oturduğunu görüyoruz. Zaten, toplumda oturmadan yazılı bir şeyleri değiştirmekle sonuç alamazsınız. İstediğiniz kadar konun çıkarın. Toplum bunu içine sindirmemişse, sonuç alamazsınız. Şimdi bakıyoruz, bir evetçi cephe var. Yani kendim içindeyim diye söylemiyorum ama çoğunluğu bu değişikliği okumuş, incelemiş ve diyor ki; ‘ben evetçiyim.’ Ha muhakkak ki okumayan da var; bir defa hayır diyecek olan. Ben bugüne kadar yaptığım her konuşmada söyledim. Okuyup, anlayıp, aklına yatmadığı için hayır veren herkes, en az evet veren kadar bu memleketin evladı, bizim de kardeşimiz. Bununla ilgili tartışmamız falan olamaz. Adam der ki, ‘benim aklım yatmıyor, ne var bunda.’ Bu zaten mutlak doğru olsa, referanduma gitmezsin. Mutlak doğru değil ki bu bir sistem tercihi. O öyle diyor olabilir. Ama bu hayırın içinde çok garip paydaşlar oluştu zaman içerisinde. Birincisi, ‘ne olursa olsun hayırcılar’ var bunların içerisinde. Siz ne yaparsanız yapın, ne teklifi getirirseniz getirin. Onun cevabı tek, hayır. Köprü yapacağız; ‘yapmayın’, havaalanı yapacağız; ‘yapma’, kardeş madenleri çıkaracağız; ‘çıkarma’, okul binası yapacağız; ‘onu da yapma.’ E ne yapacağız, bir şey söyleyin. Teklifin ne? Yok, hayır. Bir de, ‘bu güzel ama bu düzeni sadece benim fikrim iktidara gelire uygulatırız. O yapsın. Şu anda da biz iktidar değiliz, o zaman çıkmasın’ diyenler var. Bakın kabul edenler var. ‘Ben bu sisteme inanırım, bu sistem güzel ama yok kardeş, bunu da AK Parti yapacaksa, yapmasın’ diyen bir kitle var. O da kendi içinde tutarsız. Ama daha farklı şeyler bulmaya başladık. Biri bana diyor ki; ‘ya biz evet diyeceğiz ama reis ölürse sonra gelenlere bu yetki fazla değil mi?’ Be mübarek, okumamışsın. Ama öyle bir söylüyor ki okumuş, biliyormuş gibi. Bırak bugünü yarını bile düşünmüş. Yok ya! Neyi okudun Bu 18 maddenin içinde reis yok ki. Bakın şuanda biz hükümet olarak hoşlarına gitse de gitmese de fiilen başkanlık sistemini uyguluyoruz zaten. Bu bizden sonrası için lazım, bize lazım değil. Allah’ şükür bizim başkanımız da belli, reisimiz de belli, meclisimiz de belli, kanunumuzda belli. Ama bu arkadaşların aklı şunu almıyor. Biz, kendisiyle ilgili derdi olduğu için bu makamlarda olan adamlar değiliz. Onlar sanıyor ki şuanda, biz bunu değiştiriyoruz ya! Bize lazım sanıyor. Bize hiç lazım değil. Biz bunu uyguluyoruz. Bu bizden sonrakilere lazım” dedi.

KILIÇDAROĞLU VE İNCE’Yİ ELEŞTİRDİ
Gider, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’yi halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliğine ilişkin maddeleri okumamakla suçlayarak, “Biz, bizim okumayanlardan da vazgeçtik. Hadi onlar bir tane oy verecek. Bunda çok samimiyim, burada muhalefete çatma adına söylemiyorum. Ya partinin genel başkanısın mübarek. Türkiye’de en çok oy alan ikinci partinin genel başkanısın. Bir oku şunu ya. Kılıçdaroğlu okumamış. Diyor ki; ‘Yeni sistemde başbakanla cumhurbaşkanı başka partiden…’ Şimdi bir oku, neresi aklına yatmıyorsa gel konuşalım. Çok zor değil. Ha bize sormaya utanıyorsan, bir sürü hukukçu tanıdığın var onlara sor. Hakimde de var. Bak barolar falan da arada açıklama yapıyor ‘hayır’ diye. Onlara de ki; ‘Ya bende hayırı anlatacağım ama neden anlatayım?’ söylesinler sana iki tane şey. Derdin ne, neyin peşindesin? Bir de onun rakibi var. İkide bir, ‘bir fırsat bulursam genel başkan olayım’ diyen. Hemşerimiz sayılır, şurada; Muharrem İnce. Ona da soruyorlar; ‘bu söylediklerinin hangisinde var? İşte memur işten atılacak, şu olacak, bu olacak!’ ‘Metni yanımda getirmedim’ diyor. Getirsen ne olacak, yok ki metinde öyle bir şey. Yani öbürü okumamış. Bu daha berbat. Anayasa da ne olabileceğini bilmiyor adam. Okumamak bir tarafa, sor birine; ‘anayasa nedir’ de. ‘Ne olur bu anayasa, içinde ne yazar’ de. Ben farklı sektörlerle ilgili çok çalıştım özel idarede falan. En baba konuyu bile merak ederdi, uzmanına sorardım. İki cümle de kursak bir merak ederiz. Yok, bu bile yok adamlarda, niye? Adamlar çalışma üzerine kendilerini kurgulamamış. Hayatlarına hiç kurgulamamışlar. Ondan sonra da diyorlar ki mesela! 18 yaşa itiraz edecekler. En güldüğüm konu. Yani bir insan bir başka insanın aday olmasına niye karşı çıkar. Seçilmesini istemiyorsan oy vermezsin. Çok basit bir şey. Diyor ki; ‘kendi çocukları aday olacak.’ Tabi bizim çocuklar aday olacak kim olacak? Çünkü bu memleketin çocukları bizim çocuklarımız. Şimdi ben AK Parti grubunda milletvekiliyim. Benim tanıdığım hiç Ağa, bey, paşa çocuğu yok. İşte benim babam bakkal, Bülent beyin babası demirci, Mehmet beyin babası memur, İsmail beyin babası çiftçi, Müjdat abinin babası çiftçi. Hani diyorlar ya ‘kendi çocuklarını.’ E doğru, bizim hepimiz bu partinin çocuklarıyız, bu memleketin çocuklarıyız. Bir de onlara bakalım bakalım, kim kimin çocuğu, kim kimin evladı. Kim hazırdan alıyor. Şimdi hazırdan alınca aslında, zengin çocuğu olmak da çok karlı bir şey değil. Adamlar beyinlerini kullanmaya alışamıyorlar bir türlü. Hiç emek vermemişler ya. O anlamda da ben karşımızda muhalefet olmamasından müthiş şikayetçiyim. Çünkü, demokrasileri demokrasi yapan muhalefetidir. Yoksa iktidar, diktatörlüklerde de vardır, imparatorluklarda da vardır. Her sistemde iktidar vardır. Bir muhalefet çıkmayınca, bizim içimizden muhalefet de çıkarmamız gerekiyor. O anlamda da sendikalara büyük yük, büyük rol düşüyor. Birazda orada çalışacaksınız, yapacak bir şey yok. Tabi hiçbir şey bulamayınca, geçen bir köye gittim dediler ki; ‘buğday fiyatları düşecekmiş, anayasa değiştikten sonra.’ Bakın artık bu iş zıvanadan çıktı. Artık bunlar da baktılar ki anayasanın orasıyla burasıyla olmuyor, e okumak da zor geliyor. Altı üstü 18 madde ama zor geliyor adamlara. En sonunda işi buğday fiyatlarına bağladılar geçtiler. Yapacak bir şey yok” diye konuştu.

“BU REFERANDUMU MİLLETİN BÖLÜNMESİNE ALET ETME LÜKSÜMÜZ YOKTUR”
Gider, konuşmasını şöyle tamamladı, “17 Nisan sabahı yine aynı memlekette uyanacağız. Evet vereni de hayır vereni de aynı kahveye, aynı camiye gideceğiz. Aynı sokakta gezeceğiz. Aynı cenazede ağlayacağız, aynı düğünde güleceğiz. Muhalefetin zorlamalarına rağmen, tahriklerine rağmen bizim bu referandumu milletin bölünmesine alet etme lüksümüz yoktur. Onlar ne derse desin. Hani derler ya; ‘benim sırtımda yumurta küfesi yok.’ Bizim var arkadaş. Bizim sırtımızda yumurta küfesi var. O da bu memlekete hizmet aşkı. Bu memleketin birliği de dirliği de bizim korumak zorunda olduğumuz vasıflar. Önümüzde kalan günlerde daha az uyuyacağız. Daha fazla kişiye bu anayasa değişikliğini anlatacağız. Hem Türkiye’ye hem Çanakkale’ye yakışır oranda evet oyu alacağız. 17’sinden sonra da daha mutlu daha yönetilebilir ülkeye uyanacağız.”

Haber: Fehmi ŞENYİĞİT


Editör: Ersan Küçükkuru